Ä translate Portuguese
5,089,313 parallel translation
tek seçeneğimiz bu olabilir.
Esta poderá ser a nossa única opção.
- herkes hazırmı?
Toda a gente preparada?
bu duncan'ın görüntüsü mü?
Essa é a imagem do Duncan?
evet. sonuncusu bozulduğundan beri yeni bir filtreyle uğraşıyorum..
Sim, estou a tentar um novo filtro uma vez que o último falhou.
bak ben... sende bir sorun olduğunu biliyorum clem için üzüldüğünümü yoksa endişelendiğini mi... bilmiyorum ama herşey yoluna girecek.
Ouve, eu... sei que se passa alguma coisa contigo. Não sei se estás zangado ou preocupado... com a Clementine, mas... tudo irá ficar bem.
boğazımı parçalattır.
Fá-lo rasgar-me a garganta.
düşmanını yenip..
Derrotar a tua vilã.
ona yıllarca birsürü şey yaptırdım.
Utilizei-o para o obrigar a fazer imensas coisas ao longo destes anos.
sinyalleri yapmama ve melezleri geliştirmeme yardım etti.
Ele ajudou-me a construir os sinalizadores, a desenvolver os híbridos.
yalan söylüyorsun.
Estás a mentir.
sanırım tekrar açıldı.
Acho que se voltou a ligar.
sonunda sesini duymak güzel.
É óptimo, finalmente, ouvir a tua voz.
onu dinleme.
Não a ouças.
bir uçaktayım ve buradaki insanlar bana.. "Mitch" diye sesleniyor.
Estou num avião... e todos aqui me estão a chamar "Mitch".
oradaki insanlar sana her ne diyorsa.. hepsi yalan.
As pessoas que estão aí, aquilo que te estão a dizer, é mentira.
melezlerimiz için yaptığımız tüm planlarımız meyvesini vermek üzere..
Os nossos planos para os híbridos estão, finalmente, a funcionar.
oradaki insanlar bizi durdurmaya çalışıyor.
- As pessoas aí, estão a tentar travar-nos.
ana batarya tekrar kullanımda.
A unidade principal da bateria está novamente "online".
geri yüklemeye başlıyorum.
Estou a reiniciar.
Mitch, duyuyormusun?
Mitch, estás-me a ouvir?
sen neden bahsediyorsun?
Do que é que estás a falar?
annesi tarafından sevgiyle rülmüştür.
Que a mãe lhe tricotou com tanto carinho.
trajesi ise kendi planlarını yapar.
A tragédia faz os seus próprios planos.
baba, kamyonetin alevler içinde.. kaldığını ve karısının.. ve çocuğunun içeride kısılı kalıp yandığını izlerken..
E enquanto o pai via a camioneta dele ser engolida pelas chamas, com a sua esposa e filho presos e a arder lá dentro, sentia-se totalmente inútil.
irtifa kaybediliyor.
A perder altitude.
ölüm sebebinin melez sporları olduğunu anladıktan sonra.. yürüyüşcülerin öldüğü bölgeyi taramadan geçirdik.
Depois de determinarmos que os esporos híbridos foram a causa da morte, examinamos a área envolvente ao local onde os caminheiros morreram.
burası. kurbanların yedi mil güneybatısı sporlar tıpkı karahindiba tohumu gibi rüzgarda savrulmuş... kesinlikle.
Aqui. Cerca de 11 km a Sudoeste das nossas vítimas. Os esporos espalharam-se com o vento, tal como sementes de dente-de-leão.
tam olarak neye bakıyorum?
O que é que estou aqui a ver exactamente?
bu yumurtalarda sporların kaynağı bir şey doğal meşrumüdafaa..
E aqueles ovos são a fonte dos esporos. Muito provavelmente emitidos como uma espécie de... mecanismos de auto-defesa natural.
- eğer o yumurtalar çatlarsa, bu tesisinde bariyerinde... hiç bir anlamı kalmaz.
- Se aqueles ovos eclodirem, estas instalações, a barreira... Nada disso irá importar.
Black Forest a bir ekip gönderin ve.. o yuvayı yakıp kül edin..
Enviem uma equipa para a Floresta Negra... e queimem aquele ninho na totalidade.
bir ebeveyn olarak.. her şeyin ötesinde bir görevin var..
Tens um dever como pai... que se sobrepõe a todos os outros :
bu senin suçun..
A culpa foi tua.
tüm ailen öldü..
A tua família inteira está morta.
olayda bu zaten..
É essa a ideia.
uçak 90 saniye içinde minimum irtifaya...
A aeronave irá ultrapassar a altitude mínima de recuperação
kaplana saldırmasını emrettiğinde, bana hayvanları kullanmanın sırrını vermiş oldun.
Quando ordenaste àquele tigre que atacasse, revelaste-me o teu segredo, a forma como controlas os animais.
ve bununla beraber.. sinyalleri aktif etmek ve melezleri kaldırmak için ihtiyacım olanı almış oldum.
E com isso... a última peça que me faltava para activar os sinalizadores para que os híbridos se ergam.
kahretsin Mitch, hepimizi öldürteceksin!
Caramba, Mitch, vais-nos matar a todos!
Şirketimiz bu davayla ilişkilendirilirse büyük bir müvekkilimizi kaybederiz.
Se nossa firma estiver associada a esse caso, perderemos um cliente importante.
Merak ediyorum da acaba Rachel'ın sana verdiği görevi tekrar hazırladın mı?
Estava pensando, já refez a tarefa que Rachel passou para você?
- Daha yapamadım, elim çok doluydu.
Ainda não. Tenho muito coisa a fazer.
Adamın dolabını karıştırmasana.
A geladeira, não.
Daha düğününüze zaman ayıramazken evliliğinize nasıl zaman ayıracaksınız?
Se não focam no casamento, como vão focar em uma vida a dois?
Hem bu hem de Harvey Specter'a tuvaletini test sürüşüne çıkardığımı söylemek için.
Bem, isso, e para dizer a Harvey Specter que eu testei seu vaso sanitário.
İşin eğlencesini bozmakta üstüne yok bunu biliyorsun değil mi?
Você sabe tirar a graça de tudo, não é?
- Bunun nedeni onu kovmuş olmam.
- Eu a demiti. Você o quê?
- Ne yaptın! Elimizdeki dört yıllıkların en zekisiydi o.
Ela era a mais esperta.
Ne karar verdiğin hiç umurumda değil.
Não dou a mínima para isso.
Delta Güvenlik için birlikte çalışıyorduk onu geri istiyorum.
Ela estava trabalhando para mim e a quero aqui.
Çünkü burada seni kızdıran Stephanie değil.
Não é sobre a Stephanie, é sobre a Tara.