All the time traducir turco
35,624 traducción paralela
People used to have natural babies all the time and it worked out fine.
İnsanlar eskiden hep doğal yollardan bebek sahibi oluyorlardı ve işler iyi gidiyordu.
- Yeah, all the time.
- Evet, her zaman.
She did it all the time before she went out.
Dışarı çıkmadan önce bunu hep yapardı.
I ask myself that all the time.
Ben de kendime hep onu soruyorum.
Impossible things happen all the time.
İmkânsız şeyler sürekli oluyor.
Because you used to make decisions like that all the time, and then you stepped down.
Çünkü eskiden bu kararları hep sen verirdin ama geri adım attın.
I meet guys like this all the time.
Sürekli böyle erkeklerle karşılaşıyorum.
He has his hands in his pants all the time.
Elleri sürekli pantolonunun içinde.
My man Carter... he hunts all the time.
Kankam Carter, sürekli ava çıkar.
To build my immune system, I lick weird stuff at the hospital all the time.
Sırf bağışıklık sistemim gelişsin diye hastanede sürekli garip garip şeyleri yalıyorum.
I hear this all the time from American engineers.
Bunu Amerikalı sivil toplum örgütlerinden çok duyuyorum.
The sun doesn't shine all the time, so, you've got to store it in a battery.
Güneş hep açmıyor. Bu yüzden enerjiyi pillerde muhafaza etmek gerek.
But, Aaron, just don't get too comfortable, because Chiefs of Staff get replaced all the time.
Ama Aaron, çok gevşeme özel kalem müdürleri sürekli değişir.
Yeah, that doesn't mean anything. We all watch each other all the time.
Bunun bir anlamı yok ki, birbirimizi her zaman izliyoruz.
I was jealous because he got to be with mom all the time, and not me.
Kıskançtım Çünkü o annesiyle birlikte olmalı Her zaman ve ben değil.
Well, you'll have all the time in the world to explain it to us.
Bunu açıklamak için bolca zamanın olacak.
Rashad was-was very angry, and he took over watching me all the time.
Rashad çok kızgındı ve beni her zaman gözetliyordu.
Back at your old special-ed schools, I got things canceled all the time.
Özel eğitim veren eski okulunda, sürekli bir şeyleri iptal ettirirdim.
This policeman told me that Amanda lied all the time, she was a stupid slut, a cow, that didn't care about me.
Bir polis, Amanda'nin hep yalan söyledigini, aptal bir fahise oldugunu, beni umursamadigini söylüyordu.
- Which was all the time.
- Çok sık olurdu.
I do it all the time.
Ben hep böyle yapıyorum.
That's why she's so upset with you all the time.
Bu yüzden bunca zamandır sana kızgın.
People get lost around these woods all the time.
Tabii ya. Bu ormanda insanlar her zaman yolunu kaybeder.
Can you do that for me? I do things for you all the time.
Sevgiline, Chesnut'ın osurduğunu söylediğimi unutmamışsındır.
Is getting revenge against the Dark One worth all the time you've spent chasing it?
Karanlık Olan'dan intikamını alman peşinde harcadığın onca zamana değecek mi?
Take all the time you need.
- İstediğin kadar kal.
Oh, yeah, all the time.
Evet, her zaman burada yerim.
It's all the time, man.
Sürekli dostum.
I see it all the time.
Hep karşılaştığım bir durum.
You smoke all the time.
Her zaman içiyorsun.
You used to get sick all the time when you were a kid, I never panicked.
Çocukken sürekli hasta olurdun, ben hiç paniklemedim.
So worried about my sister, I broke out all the time.
Kız kardeşim için endişelendiğimden sürekli kaçtım.
When you have kids, you just worry and stress all the time.
Çocukların olduğunda, hep endişeli ve gerin oluyorsun.
People go through that all the time.
Öyle evrelerden geçilir.
I'm just not all-the-time guy, okay?
Bütün gün bunu yapan bir adam değilim, tamam mı?
Now is the time for all good men to come to the aid of their species.
Şimdi tüm iyi adamların kendi türlerine yardım etme zamanı.
We have to kill all the enemies before our time runs out.
Zamanımız dolmadan düşmanlarımızı öldürmek zorunda olduğumuzu.
Last time we had a hug everybody had a, did you see, it was all over the thing?
Minnettarım. En son sarıldığımızda herkes... Gördün mü?
The Paris Agreement ended up being a historic agreement, not because it gets us to where we need to be eventually, but for the first time, locking in all countries into verifiable steps and targets that they're gonna take.
Paris Anlaşması tarihi bir anlaşma oldu. Sadece bizi varmamız gereken yere götüreceği için değil, aynı zamanda ilk defa bütün ülkeleri kenetleyerek belirli adımlar ve hedeflere götürmesi bakımından da.
Now, since this is our first time working together, if you can't make it all the way to the cone, no cause for shame.
Şimdi, bu ilk beraber çalışmamız olduğu için eğer koniye kadar gidemezsen utanmana gerek yok.
Childhood vaccination rates in Quahog have dropped to an all-time low, fueled by a recent media campaign led by local meddler, Peter Griffin, shown here in the basket of Henry Thomas'bicycle.
Quahog'daki çocukluk aşılanma oranları tüm zamanların en düşük seviyelerine geriledi. Yerel bir bok yiyen Peter Griffin'in medya kampanyası sayesinde, ki kendisi burada Henry Thomas'ın bisiklet sepetinde görülüyor.
Not at all. I know you'll be there for me when the time comes.
Zamanı geldiğinde senin de bana yardım edeceğini biliyorum.
All this time trying to save the world...
O kadar zamandır Dünyayı kurtarmaya çalışıyorsun.
Oh, yes, that's right... Brought you into one of the most important scientific projects of all time?
Seni tüm zamanların en önemli... bilim projesine kim dahil etti?
Yeah, low level, RF, and bias. All at the same time.
- Alçak düzey, radyo frekansı ve kafes voltajı.
You are gonna get your pot out of the house... All of it this time.
Bu sefer otunu evden çıkartacaksın.
All right, Peter, it's time to master the game of chess.
Pekâla Peter, satrançta mastır yapma zamanı.
Tripling is when you vomit, defecate, and orgasm, all at the same time. Wha...
Tökezletirken de aynı anda kusturacak sıçtıracak ve orgazma ulaştıracak
All right, after Lou cuts the power how much time do we have before the backup generator kicks in?
Lou gücü kestikten sonra yedek jeneratörler devreye girene kadar ne kadar vaktimiz var?
And it didn't have time to cut all the way through.
Her yerini kesmeme yetmedi.
First of all, Ash, do not "aw" every time my sister Kate comes on the screen.
Kate'i ekranda gördüğün her seferde "Aaa" demeyi kes.
all the time in the world 18
all the world's a stage 17
all the way up 39
all the way home 19
all the way down 60
all the way back 32
all these years 280
all the single ladies 21
all the while 44
all these years later 16
all the world's a stage 17
all the way up 39
all the way home 19
all the way down 60
all the way back 32
all these years 280
all the single ladies 21
all the while 44
all these years later 16