English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ B ] / Bring it on

Bring it on traducir turco

2,027 traducción paralela
Not a problem, honestly, bring it on!
Sorun değil, gerçekten, devam et.
Oh, bring it on, honey.
Gel bakalım, tatlım.
Well, step up. Bring it on.
Görelim o zaman.
Bring it on, laddie.
Gönder onu, delikanlı.
Bring it on!
Gel hadi.
Bring it on, Rosie.
Getir bakalım Rosie.
Bring it on.
Onu getir.
He was supposed to bring it on.
Bunu getiren o olmalıydı.
Bring it on.
Kesinlikle!
Whether is a gang or not, just bring it on.
Ortada bir çete olsun olmasın... -... elinizden geleni ardınıza koymayın.
Bring it on.
Elinizden geleni sakınmayın.
Bring it on now!
Hadi bakalım!
Bring it on!
Görelim nelerin varmış!
Bring it on!
Başla!
Bring it on, Bozo.
Hadi gel, Bozo.
Whatever happened, he didn't bring it on himself.
Ne olduysa... Kendi başına yapmadı.
I say bring it on.
Ellerinden geleni ardlarına koymasınlar.
Bring it on.
Aç bakalım.
Bring it on!
Getirin şunu!
- Bring it on.
- Yerleştir.
If Jason wanted to bring it on again, I'd come back.
Eğer Jason yine gündeme gelirse geri dönmek isterim.
Bring it on.
Yapalım o zaman.
Bring it on, lady.
Hiç durma, bayan.
But I felt that it was vital to bring you all up to speed on the events of the past few hours and a greater crisis we face on the horizon.
Fakat sizleri son birkaç saatte olanlar ve önümüzdeki tehlike hakkında bilgilendirmek gerektiğini düşündüm.
Bring it, you douche. Come on.
- Yapmayın.
Meanwhile, in Fargo, North Dakota... We're building coast-to-coast. We want it nice and quiet, and they bring this on us?
Bu arada, Kuzey Dakota'da, Fargo'da sahilden sahile titizlikle bu işi yürüttük, onlar geldi başımıza bu belayı açtı!
Come on! We don't have a lot of time, so bring it back!
Çok fazla zamanımız yok.
You bring them over for, like, two grand, and they fuck like their life depends on it, because it does.
Onu yaklaşık 2.000 dolara getirebiliyorsun, hayatları buna bağlı gibi düzüşüyorlar. Çünkü buna bağlı.
The forces of Mother Nature will be so devastating... it will bring an end to this world on winter solstice, 12-21-12.
Tabiat ananın güçleri o kadar yıkıcı olacak ki 12 Aralık 2012 tarihinde bu dünyanın sonunu getirecek.
It's possible one good sneeze could bring on a seizure.
Şiddetli bir hapşırık onun nöbet geçirmesine sebep olabilir.
When we win when we bring on the apocalypse and burn this Earth down we'll owe it all to you Dean Winchester.
Kazandığımız zaman kıyamet geldiği zaman bu dünyayı yaktığımız zaman, hepsine sana borçlu olacağız. Dean Winchester.
And the orbit will narrow and could bring it closer to Earth on each pass.
Yörünge her geçişte daha daralacak ve ay dünyaya daha yaklaşacak.
Bring... it... on!
Elinden geleni... ardına koyma.
Leslie, I didn't bring this gift but it has my name on it.
Leslie, bu hediyeyi ben getirmedim ama üzerinde benim adım yazılı.
Don't bring anything, Grandma's on top of it.
Bir şey getirme, annem her şeyi hazırladı.
Yeah, bring an offer with some stink on it,'cause if you don't get on the train right now,
Şöyle sağlam bir teklifle gel. Çünkü treni şimdi kaçırırsan yirmiye yirmi olacak.
I'll watch him die and bring his head to you on the road and you can send it with the money to Prince John.
Ölümünü izleyip, başını sana yolda getireceğim sen de onu parayla birlikte Prens John'a gönderebilirsin.
Go on. I'll bring it to the table.
Masaya getiriyorum.
Bring it on.
- Kuşanalım.
it was less than ten minutes later that the neighbors began arriving, each determined to get a look at the various paramedics and policemen who were all frantically trying to figure out exactly how to bring the body down.
On dakika içinde, mahalle sakinleri oraya toplanmaya başladı. Herkes, sağlık görevlileri ve polisin cesedi aşağı, tam olarak nasıl indirebileceklerini çaresizce düşünmelerine tanıklık etti.
don't worry.I'm not gonna bring it up... the thing you said on the plane...
Merak etme. Uçakta söylediklerinin konusunu açmayacağım.
Come on, bring it in!
Koşun, getirin! Haydi!
It's like Debbie's here on Earth to bring people to the other side.
Debbie, insanları diğer tarafa götürmek için buradaymış gibi.
But at least a dog will bring the ball back to you, and you can pat it on its head.
Bunla beraber paranın saklanmış olabileceği tek bir yer kaldı ekran odası.
We bring it to the table and we get past this shit. It's on us to fix this.
Masaya getiririz Ve bu boku gerimizde bırakırız.
Come on, bring it John.
Haydi, ikna et John.
Bring everything here Put it on the chairs
Hepsini buraya getirin. Sandalyelerin yanına dayayın.
Bring it. Come on.
Al şunu, hadi.
Like the people who think it's OK to bring shampoo on the airplane.
Hayır, hayır. * Ben senin karıncalanan yerlerine vuruyorum. Oldukça alarmdayım.
Come on, bring it in.
Hadi.
Come on, bring it.
Hadi, gel.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]