English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ B ] / Bring them to me

Bring them to me traducir turco

368 traducción paralela
- Exactly. So bring them to me.
Onları bana teslim et.
My old man used to bring them to me.
Babam getirirdi hep.
Bring them to me right away.
Derhal getir bana onları.
- Bring them to me.
- Ben buraya kızını istemeye geldim... kendi halkıma ihanet etmek için değil. Git ve onlrı bana getir...
Bring them to me.
Getir buraya.
Devise a way to bring them to me.
Onları bana getirebilecek bir yol bulun.
Go and bring them to me.
Onları çözüp bana getirin.
Bring them to me.
- Bana getir.
Find them, bring them to me.
Bul ve getir onları.
Loose them and bring them to Me.
İpini çözün ve onları bana getirin.
When I say, "Why don't you get some rest, Anna"... I want you to get them and bring them to me in the stable.
"Neden biraz dinlenmiyoruz, Anna?" diye sorduğum zaman senden onları alıp bana, ahıra, getirmeni istiyorum.
- Bring them to me.
- Ver onları.
- Bring them to me.
- Onları bana getir.
Get them, and bring them to me!
Yakalayın ve bana getirin!
Pull them off theirorses and bring them to me.
Onları atlardan indirin ve bana getirin.
Bring them to me.
Bana getir.
Bring them to me!
Bana getirin onları!
- Can you bring them to me?
- Onları bana getirebilir misin?
If you find any more Hercules'like that you just bring them to me.
Başka böyle Hercules'ler bulursan... Yalnızca bana getir.
Give them to me, I'll bring them to her.
Bana versenize, ben götürürüm.
Well, Chris West promised to bring me some just like them from Paris.
Sevgili Evelyn, hal hatır sorayım dedim.
I wish I could bring them back to life, even Don Ricardo who cursed me.
Onları tekrar hayata döndürmeyi çok isterdim, Hatta bana lanet okuyan Don Ricardo da dahil.
Bring that file and them wittles to me here tomorrow morning, early.
O eğe ve azığı yarın sabah erkenden bu mezarlığa getir.
All those comfortable swabs who sit at home in their beam-ends reveling in the luxuries that seamen risk their lives to bring to them, and despising the poor devils if they so much as touch a drop of rum, and even sneering at people who try to do them some good like you and me.
Evlerinde oturup, denizcilerin hayatlarını tehlikeye atarak ayaklarına getirdiği şeylerin tadını çıkaran ama bir damla içkiye dokunsalar zavallılardan nefret eden, hatta senin benim gibi onlara iyilik etmeye çalışanlara dudak büken tüm o aptalların anlaması için.
The young madam told me to bring them for you.
Genç hanımefendi onu sizin için getirmemi söyledi.
Took a lot of coaxing'on my part, but I... finally got them to promise... to bring the big chief here to talk to me.
Kendi payımda çoğu kez kandırıldım ama sonunda söz verdim... büyük şefi buraya benimle konuşmaya getirin.
GIVE ME TIME TO REACH THE OFFICERS OF THE LAW... AND BRING THEM BACK WITH ME.
Kanun adamlarını bulup benimle beraber getirebilmek için bana biraz zaman tanıyın.
If you thrive well, bring them to Baynard's Castle... where you shall find me well accompanied... with reverend fathers and well-learned bishops.
Eğer becerebilirsen, onları Baynard Şatosu'na getir. * Ben orada, yanımda muhterem pederler ve derin vukuflu piskoposlarla bekliyor olacağım.
Bring them to her, not to me.
Onları kraliçeye götür, bana değil.
You've got them hid... but you'd better get them and bring them back here... right here to me!
Sakladığın yerden çıkarıp bana versen iyi olur!
My patients all bring their children to me because they know I get along well with them.
Hastalarımın hepsi çocuklarını bana getirirler çünkü onlarla iyi anlaşacağımı bilirler.
The wise guys want to believe these apples bring me luck, it's two strikes against them. You know about psychology, huh?
O adamlar, bu elmaların bana şans getirdiğine inanmak istiyorlarsa, ben onlara karşı avantajlıyım.
Bring them to me.
Onları bana getirin.
When you've got them, bring the aliens to me.
Onları yakaladığınızda, uzaylıları bana getirin.
A few of us were caught lf the lord promises not to bring out the past... I'll ask our big brother to take them all out. You can count on me
Eğer efendimiz onları affederse... onları safımıza katabiliriz inananın gidip, hanım kızı kırtarırız peki, gidip adam toplayın bu iişi ne kadar erken bitirirseniz sizi o kadar çok ödüllendiririm peki
They have followed me and trust us... to mind them and bring them to safety.
Beni izlediler ve onları gözetmemiz için bize güvendiler.
Let me, I pray you, bring them out unto you... and do ye to them as is good in your eyes... only unto these men do nothing.
Rica ederim, onları size çıkarayım ve onlara gözünüzde iyi olana göre davranın ancak bu adamlara birşey yapmayın.
Bring Jade Raksha to me and I'll release them
Yeşim hayaleti getirirsen, Onları salarım!
Bring them to me.
Onları bana getir.
It has taken me seven years... seven long years to bring them into play, to make me what I am now :
Yedi yılımı aldı bunu başarmak adına yedi uzun yıl ve artık :
Also, most of them bring their horses to me for shoeing.
Ayrıca, çoğu atlarını nallatmak için bana getiriyorlar.
Read them attentively and bring them back to me, understood?
Bunları dikkatle oku ve bana geri getir, anladın mı?
If so, he wants me to bring the children to his home in Toyo'oka where he can raise them as his own.
Öyleyse beni, çocukları kendisinin yetiştirebileceği, Toyo'oka'daki evine götürmek istiyor.
" Let no one say prayers for me, father... but send men at once to Kiev Seminary... and tell them to bring here seminarian Khoma Brutus.
" Kimse benim için dua etmesin baba, ama, bir an önce Kiev Papaz Okulu'na adamlarını gönder ve papaz öğrencisi Khoma Brutus'ü buraya getirmelerini söyle.
Who will bring them back to me...
.. Kim onları geri getirecek...
- Excuse me but, what did you bring to them? - What?
- Afedersiniz ama, onlara ne götürdünüz?
You bring them both to me or I'll have your heart and liver out, David Gardner!
Ve buraya getirip.. David Gardner'in Kalbini ve ciğerini çıkaracağım.
"Let them bring me to your holy mountain " in the place where you dwell. " Across the desert and through the mountain
Beni senin yaşadığın Kutsal Dağa getirsinler, çölün ötesinde, dağın içinden,
If you bring them back to me, I want them to be sparkling clean.
Onları bana getirirsen, pırıl pırıl olduklarını görmek istiyorum.
The kids wanted me to bring them by.
Cocuklari, onlari da getirmemi istedi.
They want me to bring them printouts, shit from city hall.
Belgelerin çıktılarını getirmemi istiyorlar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]