Faced lie traducir turco
34 traducción paralela
Did you ever in your born days hear such a bald-faced lie?
Hayatınızda hiç bu kadar büyük bir yalan duymuş muydunuz?
Now the trial judge advocate states that this is a bald-faced lie and charges rape and murder.
Şimdi, savcı bunun başlı başına bir yalan olduğunu Tecavüz ve cinayetten yargılanmasını isteyecektir.
Just so you know, everything in that notice was a bald-faced lie.
Önce şunu dinle : ilan yalanlarla örülü.
That is a bald-faced lie!
Bu kocaman bir yalan!
That's a vicious, flat-out, bold-faced lie and you know it!
Bu ahlaksızca, açıkça, küstahça bir yalan olduğunu biliyorsun!
There's nothing I hate more than a bald faced lie.
Yalandan nefret ettiğim kadar başka hiçbir şeyden nefret etmem.
Sure, it was a bold-faced lie.
Elbette ki bu kuyruklu bir yalandı.
Every answer he gave sounded like he was reading from a press release, full of boasts, hyperbole and the occasional bare-faced lie
Verdiği her cevabı bir basın bülteninden okuyor gibiydi. Övünmeler, mübağalarlar ve açık açık söylediği yalanlarla doluydu.
Mrs. Miller, when is a story an exaggeration of the truth and when is that story a bald-faced lie?
Bayan Miller, gerçeğin saptırılmasıyla tamamen yalandan oluşan bir hikaye arasında ne fark vardır?
See a peectly innocent... bald-faced lie.
Gördünüz mü gayet masumane.. .. bal gibi bir yalan.
I'd like to say it was always a pleasure, but that would be a bare-faced lie.
"Ne büyük bir zevk" demek isterdim, ama çok aleni bir yalan olurdu.
It was a bold-faced lie, but I was desperate to meet you.
Arsız bir yalandı, ama seninle tanışmayı çok istedim.
After all, there's a fine line Between a good story and a bald-faced lie.
Ne de olsa iyi bir hikâyeyle arsızca söylenmiş bir yalan arasında ince bir çizgi vardır.
Maggie promised to be gentle with me, and I assure you, it's a bald-faced lie.
Maggie bana da nazik olacagina dair söz vermisti ve sizi temin ederim ki, bu tamamiyla yalan.
That is such a bold-faced lie!
Ne kadar küstahça bir yalan!
This is a bald-faced lie.
Bu su katılmamış bir yalan.
That is a bold-faced lie!
Saçmalığın daniskası!
For somebody to get up and say in a court of law they have no knowledge of the linkages between SeaWorld and this park in Tenerife, well, either she doesn't know and is telling the truth or it's just a bold-faced lie.
Mahkemede biri kalkıp da SeaWorld ve Tenerife'deki bu park arasında bir bağlantı olduğunu bilmediğini söylüyorsa ya gerçeği bilmediği için doğruyu söylüyordur ya da bu koca bir yalandır.
Because the truth made me look bad, whereas a ridiculous bald-faced lie makes me look good.
Çünkü söylesem kötü görünürdüm. Ama saçma sapan bariz bir yalan sayesinde iyi görünüyorum.
Now, I don't know how you'd call that on your world, Ambassador, but on planet Earth, we call it a bold faced lie!
Şimdi, sizin gezegeninizde buna ne dediklerini bilmiyorum Büyükelçi fakat Dünya'da biz buna yüze cesurca söylenmiş yalan olarak niteliyoruz.
Harry says he's doing it because it's a childhood dream. Kate says it's because he has absolutely nothing here, which is a bald-faced lie.
Harry çocukluk hayalim olduğu için gidiyorum diyor Kate de burada yapabilecek bir şeyi kalmadığından diyor ki bu bir kuyruklu yalan.
That is a bare-faced lie!
Bu düpedüz yalan!
That's a bold-faced lie.
- Küllüyen yalan.
- That's a bald-faced lie, and now you're twisting facts in order to blackmail my client.
Bu su katılmamış bir yalan ve müvekkilime şantaj yapmak için gerçekleri çarpıtıyorsun.
It was, of course, a bald-faced and terrible lie.
Bu, elbette küstahça ve korkunç bir yalandı.
When faced with danger, the sauropodlets lie very still and depend on their camouflage for protection.
Tehlikeyle karşılaştıklarında, sauropod yavruları hareketsiz dururlar. ve kamuflajlarının güvenliklerini sağlamasına güvenirler.
Or else, faced with the possibility of incarceration or execution... for premeditated murder, Mr. Hansen did a little more magical thinking... instead becoming the blameless witness... making the lie the memory.
- Ya da tutuklanmayla yüz yüze geldiğinde ve ya önceden planlanmış cinayetin infazını öğrendiği sırada Bay Hansen biraz daha hayali düşüncelere dalar, karşımıza suçsuz bir şahide dönüşür, hatıraları konusunda da yalan söyler.
You know what people with a guilty conscience do when faced with having to lie?
suçluluk hissi duyan insanlar yalanla yüzleştiğinde ne yaparlar biliyor musun?
They all lie, so they call it the Four-Faced Liar.
Hepsi yalan söyler, işte bu yüzden ona Dört-Yüzlü Yalancı demişler.
Just let me lie down and go to sleep, you two-faced bitch.
Beni yatır ve yatmaya git, seni iki yüzlü kaltak.
That is a bald-faced lie.
- Yalan söylüyorsunuz.
That is a bald-faced lie.
- Bu su katılmamış bir yalan.
You're a bald-faced lie.
- Sen su katılmamış bir yalansın.
She's a two-faced whore, who will kiss your boyfriend, then lie to your face about it.
Erkek arkadaşınızı öpüp sonra da size yalan söyleyen iki yüzlü bir fahişedir.
lien 40
lies 336
lieutenant 4498
lied 36
liebchen 17
lieu 18
liesl 23
liesel 47
lieutenant commander 26
lie to me 48
lies 336
lieutenant 4498
lied 36
liebchen 17
lieu 18
liesl 23
liesel 47
lieutenant commander 26
lie to me 48