Go to traducir turco
339,542 traducción paralela
Some nights, I go to a hotel to sleep, just to get out of my apartment.
Bazı geceler sırf evimden çıkmak için bir otelde kalıyorum.
I really do wanna go to Greenland one day.
Bir gün Grönland'a gitmeyi çok istiyorum.
You need to go to the US attorney.
Başsavcıya gitmelisin.
Or we could both go to prison.
Yoksa ikimiz de hapse girebiliriz.
Go to war.
Savaş aç.
I should go to bed.
- Uyumalıyım.
I will go to work and prepare to go to college. I will walk the pavements I did and come home as usual.
İşe gitmek üniversiteye hazırlanmak, kaldırımdan yürümek ve böylece eve geri dönmek.
When I go to college, I'll go on lots of blind dates... and only wear short skirts.
Üniversiteye başladığımda bir sürü buluşmaya gidecek ve sadece süper kısa mini etekler giyineceğim.
I'm gon'be like Naomi and go to bingo.
Ben de Naomi gibi tombalaya gideyim.
I have to go to the Benedict Arnold Club dressed like this?
Benedict Arnold Club'a bu kılıkta mı gideceğim?
Go to him.
Ona git.
Those that don't comply willingly will go to prison.
Buna isteyerek razı olmayanlar hapse gidecek.
Go to safety.
Güvenli alana gidin.
You have to go to a hospital!
Hastaneye gitmelisin!
I have to go to the dentist.
Dişçiye gitmek zorundayım.
Do we still have to go to Paula's?
Hala Paula'nın evine gitmek zorunda mıyız?
- You'll go to prison.
- Hapse gireceksin.
I didn't go to the fascinating ones.
Büyüleyici olanlara değil.
Nobody tells you how to vote. They just tell you what happens if you don't go their way.
Kimse şöyle oy ver demez, sözünü dinlemezsen neler olacağını söylerler.
I have to go.
Gitmeliyim.
- But to go back to my question...
- Soruma geri dönersek...
No, I'm just saying, you just need to go away for a little while.
Hayır, sadece bir süreliğine gitmen gerekiyor.
- There's a few things we want to go over.
- Bazı şeylerin üzerinden geçmek istiyoruz.
Oh, no, you have to go over it one more time.
- Hayır, bir kez daha geçmen gerek.
The Grim Reaper has nowhere to go.
Ölüm meleği bayımın gidecek başka bir yeri yok sonuçta.
I have nowhere to go back to... so I can only move forward.
Geri gidecek bir yerim olmadığından ilerlemekten başka da bir seçeneğim yok.
Now, if you'll excuse me, I have to go pick up my son's anti-spazz suppositories.
Şimdi müsaadenizle, oğlumun zeka fitilini almam lazım.
It's like I needed to go through that experience to know what exactly I don't want in a man.
Bu deneyim benim bir erkekte ne istemediğimi anlamamı sağladı.
So... did all of you go on to better relationships after me?
Benden ayrıldıktan sonra, hepiniz mi daha iyi ilişkiler yaşadınız?
You want to go out there?
Gitmek istiyor musun?
I would've given it to the horse, but that's another way to go.
Ata vermen için vermiştim ama o da olur.
And I'm guessing he's gonna go crying to his Aunt Marjorie, so I better get to her first.
Ve Teyzesi Marjorie'ye ağlamaya gideceğini tahmin ediyorum bu yüzden önce ona söylesem daha iyi.
I'm sorry, Your Majesty, but it's time to go.
Üzgünüm Majesteleri fakat artık gitme zamanı.
People won't go down without a fight, which is what I am now ready to have.
İnsanlar savaş vermeden kaybetmek istemiyor ben de tam bunun için hazırım.
It doesn't have to go like this.
Bu şekilde devam etmesi gerekmiyor.
Yeah, raring to go.
Gitmek için sabırsızlanıyorum.
I-I didn't want you to think I was having a go at you.
Seni tehdit ettiğimi düşünmeni istemem.
We have to go for a drink.
Bir şeyler içmeye gideriz.
I'm sorry you had to go like this.
Böyle gitmek zorunda kaldığın için üzgünüm.
I'm just going to go and have a look.
Gidip bir bakmam lazım.
I'm sorry, Paula, I think we're going to have to go.
Lia'nın yaramazlık ettiğine dair bir mesaj aldım.
Go on... try and imagine it, so don't you dare tell me how to deal with it.
Hadi... Düşünmeyi dene. Ama bununla nasıl başa çıkacağını bana söylemeyi deneme.
I'd love to go and spend some time with my daughter.
Gidip kızımla vakit geçirmeye bayılıyorum.
Except I have to go back to them and you get to go home.
Onlara geri dönmek zorunda olmam ve senin de eve dönmen dışında.
Do you think it's more painful for you to go back there than it is for me?
Oraya gitmek bana verdiğinden daha fazla acı mı verecek sana?
Right, so basically I'm going to look like an unprofessional shit whether I go or don't go.
Zaten gitsem de gitmesem de profesyonel olamayan aptal biri gibi görüneceğim.
She wasn't prepared to go through the reconstruction of identity required.
Kısaca kimliğinin değişimi için hazır değildi.
And then you hold it up to the light and you go,
Sonra ışığa tutup diyorsunuz ki :
'Cause I would go up to London on the train, age 11, on my own, and I had music lessons in London at the Royal Academy, and then when I finished my music lessons,
11 yaşında, tek başıma trenle Londra'ya giderdim. Londra'da Kraliyet Akademisi'nde müzik dersleri aldım.
I really quite methodically go, "Okay, let's listen to the lyrics, let's write down the lyrics that we respond to, let's try and find a poetry, let's try and find a story."
Genelde "Hadi sözleri dinleyelim ve bizi etkileyenleri yazalım. Şiir bulmaya, hikaye bulmaya çalışalım." derim.
so if you don't provide the necessary doors for all of that to go off, it actually doesn't work.
Yani o çıkışlar için gerekli kapıları sağlamazsanız hiçbir anlamı olmaz.
go to sleep 664
go to hell 1081
go to college 29
go to bed 547
go to sleep now 53
go to school 64
go to your room 325
go to bed now 31
go to the house 16
go to the car 39
go to hell 1081
go to college 29
go to bed 547
go to sleep now 53
go to school 64
go to your room 325
go to bed now 31
go to the house 16
go to the car 39