In your eyes traducir turco
3,166 traducción paralela
I miss that fierce look you'd get in your eyes when you had to know the answer, had to win the game.
Gözlerindeki kesin bakışları özledim, cevabı bilmen gerektiğinde, oyunu kazanman gerektiğinde olan.
I want to learn the bewitchment in your eyes.
Ben gözlerine büyülenmeyi öğrenmek istiyorum.
I saw something in your eyes, when you stood before Glaber.
Gözlerinde bir şey gördüm. Glaber'ın önünde dikildiğinde.
I saw those tears in your eyes.
Gözündeki yaşları gördüm.
I am living proof that hard work doesn't merit respect in your eyes, so save me the noble leader crap.
Sıkı çalışmanın senin gözünde hiçbir şey ifade etmediğine dair yaşayan kanıt benim. Bu yüzden lider ayaklarını kes.
And I could see that hope - - that hope in your eyes.
Gözündeki umudu görebiliyorum.
You said you loved me, and I could see it in your eyes.
Beni sevdiğini söylemiştin ve bunu gözlerinde görmüştüm.
I knew you'd come to confess in person, because I can see in your eyes that you have a conscience.
Gelip itiraf edeceğini biliyordum çünkü vicdana sahip biri olduğunu gözlerinde görebiliyorum.
Or I will shoot you in your eyes!
Yoksa gözlerine ateş ederim!
♪ when you have blood in your eyes ♪ ♪ the night will fight with steel ♪
# # Gece kılıcıyla salıdıracak # # # # seni yere serene kadar # #
No... I can see it in your eyes.
Hayır gözlerinde iyiliği görebiliyorum.
Amy... when I look in your eyes and you're looking back in mine, everything feels not quite normal, because I feel stronger and weaker at the same time.
Amy gözlerine bakıp da göz bebeklerinle buluştuğum zaman her şey anormal gelmeye başlıyor çünkü aynı anda hem çok güçlü, hem de çok zayıf hissediyorum.
But you have a tell... no anger in your eyes.
- Ama bir söyleyeceğin var... gözlerinde kızgınlık yok.
"The secret is in your eyes."
"Sır senin gözlerinde."
I can see it in your eyes.
Gözlerinden anlayabiliyorum.
Your daddy's still a winner in your eyes, right?
Baban gözünde hala kazanan değil mi?
There's a playfulness in your eyes that I don't find in the women around here.
Gözlerinde, burdaki kadınlarda bulamadığım bir oyunbazlık var.
He gave you the code because he saw in your eyes a weakness.
Sana şifreyi verdi çünkü sende bir zayıflık gördü.
He saw in your eyes that you could be manipulated, that maybe, maybe he could convince you to let him go.
Sana bakınca seni manipüle edebileceğini düşündü. Seni onu serbest bırakmaya ikna edebileceğini.
I see it in your eyes.
Gözlerinde bunu görebiliyorum.
♪ in your eyes ♪
* Doğduğunu *
♪ the distance in your eyes ♪
* Gözlerindeki mesafeli bakış *
You want me to squirt some tears in your eyes?
Gözlerine su sıkayım mı?
At that moment, there it was, betrayal in your eyes.
O an gördüm gözlerindeki ihaneti.
Okay, Winston, I can see anger in your eyes.
Tamam Winston, gözlerindeki öfkeyi görebiliyorum.
Yeah, you know, I can see it in your eyes.
Evet, gözlerinden okuyabiliyorum.
I could tell, by the look in your eyes, that you wouldn't let that happen, Det Corcoran.
Gözlerinizden böyle bir şeyin olmasına izin vermeyeceğiniz anlaşılıyordu Dedektif Corcoran.
You look so much you two look in your eyes.
Gözlerine bakınca ikiniz çok benziyorsunuz.
In your eyes, you...
Gözlerin gördüm, gözlerin...
To see that blessing returned in kind, in the eyes of the only one that could ever know the true depth of your heart?
Kalbinin derinliklerinde ne olduğunu bilebilecek tek kişi tarafından sevilmenin?
Your eyes were closed in pursuit of dreams.
Sen uykuya dalmış rüya peşinde koşuyordun.
I would have you quickly removed from such concerns. And well compensated for allowing eyes upon your latest offerings, in advance of auction...
Kafanı bu endişelerden çabucak uzaklaştırıp telafisini yeni gelen mallarını açık artırmadan önce alarak yapayım.
Once again, you have all distinguished yourselves in the eyes of the Republic, and the people of Naboo are in your debt.
Bir kez daha, Cumhuriyetin bütün dikkatini üzerinize çektiniz ve Naboo halkı size borçlandı.
And I know you're all gonna jump down my throat, but if your kid came in here with two black eyes, would you stay and do nothing?
Hepinizin veryansın edeceğini biliyorum ama kızınız simsiyah gözlerle karşınıza gelseydi hiçbir şey yapmadan kalır mıydınız?
I see my reflection in your big eyes As teardrops spill onto your cheeks
büyük gözlerin içinde kendimi görüyorum 350 ) } Pembe yanaklarından dökülüyor gözyaşları
The surgeon in-in Boston compared it to dismantling a bomb with your eyes closed, and the one in Chicago said it was patching a dam with gum.
Boston'daki cerrah, ameliyatı bir bombayı gözünüz kapalı parçalarına ayırmaya benzetmişti. Şikago'daki başka bir tanesi ise bir barajı çikletle yamamakla mukayese etmişti.
Your eyes... they... they remind me of Bay's.
Gözlerin... onlar... Bana Bay'in gözlerini andırıyor.
I really want to know how it feels to see your own daughter grow up in front of your eyes.
Kendi kızının gözlerinin önünde büyürken görmenin nasıl bir his olduğunu bilmek istiyordum.
Try to keep your eyes in the real world, please?
Gözlerini gerçek dünyada tutmaya çalış.
Your mysterious eyes in the beautiful light And undying charm takes my heart away
~ Hınzır bir ışıkla parlayan... ~... gizem dolu gözlerin... ~ Ve bitmeyen çekiciliğin... ~... kalbimi alıp götürüyor.
Did you ever convince the other siblings in your litter to eat your runt sister because she was born with no eyes?
Hiç kardeşini, diğer kardeşini gözleri olmadığı için yemesi gerektiğine inandırmış mıydın?
When the parade turns onto queen street, keep your eyes open for anyone concealing their hands - handkerchiefs, newspapers, hands in pockets, that sort of thing.
Mendil, gazete ; elini cepte saklayanlar, bu çeşit şeylere.
They dangle freedom in front of your eyes to get a guilty plea.
Suç müdafaası elde etmek için sizi özgürlükle kandırıyorlar.
What if you couldn't see what was right in front of your eyes? What does that say about you?
Nasıl bir insan gözünün önündeki böyle bir şeyi göremez?
And in the eyes of the other prisoner show your weakness.
Ve diğer hükümlülerin gözünde bu zayıflık göstergesidir.
Look, every time I close my eyes, all I can see is my beautiful fetus bathing in your germs and your saliva.
Bak, gözlerimi her kapattığımda tek görebildiğim ; benim güzel bebeğimin senin mikropların ve salyanın içinde yüzdüğü.
I had always heard your entire life flashes in front of your eyes the second before you die.
Şunu çok duydum ; insan ölmeden önce tüm hayatı gözlerinin önünden geçermiş.
Next time they come in here, you need to open your eyes and really look.
Geri geldiklerinde gözlerinizi açın ve gerçekten bakın.
If you lift up both your sleeves and don't have a barbed-wire or a tribal-armband tattoo, I will close my eyes and let you punch me and my friend here right in the face. What?
Tişörtünün iki kolunu da kaldırdığında ve kollarında zincirli tel ya da pazıbent dövmesi olmazsa gözlerimi yumacağım ve benim ve buradaki arkadaşımın suratını yumruklamana izin vereceğim.
If I ever see you anywhere near Nate, I will scratch your eyes out.
Bir daha seni Nate'in yakınında görürsem gözlerini yerlerinden çıkarırım.
She shows up in your life and bats her eyes and all of a sudden you're thinking about other people.
Sonra bu kız hayatına giriyor, iki göz kırpıyor ve pat diye başkalarını düşünmeye başlıyorsun.
in your mouth 17
in your dreams 215
in your hands 23
in your 51
in your heart 60
in your face 181
in your own time 47
in your house 29
in your own words 44
in your absence 21
in your dreams 215
in your hands 23
in your 51
in your heart 60
in your face 181
in your own time 47
in your house 29
in your own words 44
in your absence 21