English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ L ] / Like the song

Like the song traducir turco

605 traducción paralela
Then, like the song says, "Why ask for anything more?"
Bu takdirde, şarkıda da geçtiği gibi, "daha fazlasını niçin isteyesin?"
Sing hallelujah, like the song says.
Şarkıdaki gibi "şükürler olsun".
- You didn't like the song?
Şarkıyı beğenmediniz mi?
- Like the song of a bluebird.
- Mavi kuşun şarkısına benziyor.
- How do you like the song, marshal?
- Nasıl şarkı istersin, marshal?
LIKE THE SONG GOES...
ŞARKIDA DEDİĞİ GİBİ...
When brother Seze speaks, it is like the song of the birds in paradise.
Kardeş Seze konuştuğunda, sanki cennet kuşları şakıyor sanırsın.
How did you like the song, buddy?
Marş hoşuna gitti mi arkadaşım?
Mother, do you think they'll like the song
Anne, melodiyi severler mi?
If there is really a god, it should snow like the song says.
Eğer oradaysa hadi kar yağdırsın, tıpkı şarkıdaki gibi.
Ask for the latest hit song, "It's Not Like That."
En son hit şarkı, "Hiç böyle değil."
You're like a song the girls of Provence sing on May Day.
Bahar bayramında Provenceli kız çocuklarının söylediği şarkısın.
That doesn't sound like the prisoners'song to me.
Bence müzik bir mahkumunkine benzemiyor.
It's like the hottest torch song that was ever sung.
Duyduğum en ateşli şarkıyı.
You can't be regarded as knowing the real understanding Song Danping like this
Song Danping'i bu şekilde bilemezsin.
A man answered, crowing like a cock. Then he led me in with the nightingale's song.
Horoz gibi öten bir adam kapıyı açtı ve bülbül gibi şakıyarak beni içeri aldı.
Now, he's called the aracuan... because of the peculiar song he sings... which sounds something like this.
Söylediği tuhaf şarkıdan dolayı bu ismi veriyorlar.
That's my favorite song... "Beautiful Dreamer." I like the way you play it.
Bu en sevdiğim şarkıdır... "Beautiful Dreamer." Çalmanızı çok isterdim.
The others follow obediently, bleating like condemned men who still sing knowing that its song is useless.
Diğerleri uysalca takip eder, şarkı söylemenin bir faydası olmayacağını henüz bilmeyen mahkumlar misali melemekteler.
The regimental singers would like to sing a traditional song for himself.
Onlar beyin şerefine geleneksel bir şarkıyı seslendirmek istiyorlar.
Like Eddy told you, that song is for the 151st Division.
Eddy'nin de dediği gibi bu şarkı, 151. Tugay için.
She like you to know that she gonna make up a long song-story about you to sing in the teahouse.
Senin hakkında uzun bir şarkı-hikaye yazıp onu çay evinde söyleyecekmiş.
You'll never be mocked like Gin in the song.
Şarkıda Gin gibi asla alaya alınmayacaksın.
I know flattery don't mean much to a talented person like you, but when you sang that inspiring song "Beulah Land", it made me realise that music is the voice of love.
Övgünün sizin gibi yetenekli biri için pek anlamı olmadığını biliyorum, ama o ilham verici "Vaat edilen Topraklar" ı söylediğinizde, müziğin aşkı sesi olduğunun farkına vardım.
He wanted you to come to America with him... to be an American, like in the song.
Onunla Amerika'ya gitmeni... Amerikalı olmanı istedi, şarkıdaki gibi.
When the blazing sun hangs low in the western sky... when the wind dies away on the mountain... when the song of the meadowlark turns still... when the fileid locust clicks no more in the fileid... and the sea foam sleeps like a maiden at rest... and twilight touches the shape of the wandering earth... I turn home.
Kızgın güneş batıda ufka kavuşurken... dağda rüzgar hızını kaybederken... tarla kuşunun nağmeleri sessizliğe karışırken... tarlalarda çekirgelerin sesleri kesilirken... deniz köpüğü uyuyan bir bakire gibi dinlenmeye çekilirken... ve alacakaranlık başıboş dünyayı sararken... yurduma dönüyorum.
It, eh, it's very much like a song we used to sing in the 4h grade.
Dördüncü sınıfta söylediğimiz çok güzel bir şarkı gibiydi.
Perhaps you would like to hear me sing the Horst Wessel song.
Parti marşını da söylememi istersin belki.
Yes, she would, just like in the song.
Evet, öldürür. Aynı şarkıdaki gibi.
Ladies and gentlemen, if you would I would like to ask the Stamps if they would sing a song that they do by themselves.
Bayanlar baylar, izninizle Stamps'e kendi başlarına bir şarkı söylemelerini rica edeceğim.
I'd like to dedicate this first song to all the folks of Northfield who've done business with us.
İlk şarkımız, Northfield'de bizimle çalışmış dostlarımıza gelsin.
If I could sing like that if I could sing a song about the way I feel right now...
Böyle söyleyebilsem... ... şu anda hissettiğim gibi şarkı söyleyebilsem...
Like in the song by...
Tıpkı o şarkıdaki gibi...
I'm going to Hamburg, like in the Piaf song.
Edith Piaf'ın şarkısındaki gibi Hamburg'a gideceğim.
But the songs would be like... I think the English have a song called "Roll Me Over in the Clover", and you go "One, two, three, four..."
Ama şarkılar şöyle olurdu... Sanırım İngilizlerin "Roll Me Over in the Clover" diye bir şarkısı var ve "Bir, iki, üç, dört..." şeklinde gidiyor.
And now I'd like to do a special old favorite, the song that got me started in this business that's been so kind to me, a song you've loved through the years... and one I'm sure you're gonna love tonight.
Ve şimdi değerli bir eski favori söylemek istiyorum bu işe başlamamı sağlayan şarkı, bana çok başarı getirmiş bir şarkı yıllar boyunca sevdiğiniz ve eminim bu akşam da bayılacağınız bir şarkı. "Keep A-Goin"!
The song had voices in the background, like the way they use backup voices these days, sounding'like little munchkins.
Şarkıda arka planda sesler vardı bilirsiniz, bugünlerde arka planda kullanılan sesleri sesler Munchkin'lere benziyordu.
I'd like to add something that is somewhat less scientific to this business of the children's song.
Bu meseleye, çocuk şarkısı hakkında... daha az bilimsel bir ekleme yapmak istiyorum.
The author spoke of a haunted house where the neighbours could sometimes hear singing, like this little song.
Yazar hayaletli bir evden bahsediyordu, komşuların zaman zaman bir çocuk şarkısı söylendiğini duydukları bir ev.
The song you like... is this one, right?
Sevdiğin şarkı... buydu, değil mi?
I believe that life is like a mountain railway, but not for the reasons in the song.
Ben hayatın bir tren yoluna benzediğine gerçekten inanıyorum. Fakat şarkıda bahsi geçen nedenlerden ötürü değil.
In truth, if your song is like your plumage, You are the phoenix of the hosts of this wood.
Aslında, eğer şakımanızda, tüyleriniz gibiyse, ormanın en değerli anka kuşu sizsiniz demektir.
We'll go forward, like in the song.
İleri gideceğiz, şarkıda olduğu gibi.
Like the Piaf song :
Piaf şarkısındaki gibi :
And then he went back to his bed. But outside, in the graveyard, in the wind there was still a faint wisp of sound. Almost like a song.
Ama dışarıda, mezarlıkta, rüzgarda, hala silik bir ses vardı, aynı bir şarkı gibi :
How'd you like the way we've done your song?
Şarkını söyleyişimizi beğendin mi?
Well, the first song I'd like to sing... is My Bonnie Lies Over the Ocean.
Söylemek istediğim ilk şarkı... My Bonnie Lies Over the Ocean.
The next song, if you don't mind, just this time, I'd like to sing to a real man, if there is one among you.
Sıradaki şarkı, eğer senin için mahzuru yoksa sadece bu seferlik, gerçek bir adama şarkı söylemek istiyorum. Tabi eğer aranızda gerçek bir adam varsa.
It snowed just like in the song.
Tıpkı şarkıdaki gibi.
Our tenor, Fuciletto, would like to be a dolphin and the two song masters, whale hunters
Bizim tenorumuz, fuciletto, yunus olmak ister misiniz... ve iki şarkı efendisi, balina avcıları
I like this song so much, I bought the company.
Şarkı o kadar hoşuma gitti ki, şirketi satın aldım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]