Not on purpose traducir turco
341 traducción paralela
Not on purpose?
Kasten değil ya?
Little by little, certainly not on purpose, something strange happened between us.
Yavaş yavaş, farkında bile olmadan aramızda garip bir bağ oluştu.
It was not on purpose, you know.
İsteyerek olmadı, biliyorsun.
Not on purpose.
Kasıtlı yapmadım.
Not on purpose.
Böyle bir amacım yoktu.
Not on purpose.
Mahsus yapmadı.
- Well, not on purpose.
- Bilerek değil.
Yes, but not on purpose.
Evet ama kasıtlı değil.
Not on purpose.
Kasten demiyorum.
Well, not on purpose.
Bilerek değil tabii.
So if I sneeze during a song, it's not on purpose.
Yani şarkı sırasında hapşırırsam bilerek olmamıştır.
Not on purpose.
İsteyerek yapmadı.
Well, not on purpose!
- İstemeden de olsa.
Maybe it's not on purpose.
Belki amacı bu değil.
I've never actually killed anybody before. Well, not on purpose, that is.
Daha önce kimseyi öldürmedim isteyerek en azından
- Not on purpose, but....
Ama Ally'nin bununla ilgisi olup olmadığı konusunda şüpheliyim. - İyi vakit geçirdiğimi söylemeliyim.
I'm not hiding it from you on purpose.
Senden bir şey saklamıyorum.
No. I'd be spilling out of this thing, and not like in a sexy, on purpose, Christina Hendricks type of way.
Hayır, dışarıya taşarım ve özellikle Christina Hendricks tarzı seksi bir şekilde değil.
Now, I didn't do it on purpose. That's not right.
İnanın bana.
Suppose that lad was to peach, to blow upon us all, first stealing out at nights to find the right folks for the purpose, then having a meeting with them in the streets... not grabbed, trapped, tried and brought to it on bread and water,
- Ee? Şu piçin hepimize ihanet ettiğini düşün. Geceleri gizlice dolaşıp, konuştuklarımızı, soyacaklarımızı öğrense sonra sokakta gizlice buluşup adamlara anlatsa.
I think you sent them boys out on purpose not to come back.
Bence geri dönmeyeceklerini bilerek gönderdin o çocukları.
Those reporters went in for a purpose. Not to win a journalistic halo on the cover of Life. And not to win a cash prize and get their pictures in Time and Newsweek.
O muhabirlerin amacı ; yılın muhabiri olarak Life'ın kapağında yer almak, para ödülü kazanmak ya da bir dergide resimlerinin çıkmasını sağlamak değildi.
On purpose or not, you're breaking her up.
Kasıtlı ya da değil, bir şeyler yapıyorsun.
Not your cut. But that was done on purpose.
Elini kessin diye değil ama kasten öyle yapıldı.
For, we must never forget that if there was not one thing that was not on top of another thing, our society would be nothing more than a meaningless body of men that had gathered together for no good purpose.
Çünkü unutmamalıyız ki başka bir şeyin üzerinde olmayan tek bir şey bile olmasa derneğimiz, iyi bir amaç için bir araya gelmemiş anlamsız bir insan topluluğu olurdu.
The bronchitis she catch it on purpose to not meet us.
Bizimle karşılaşmamak için bronşite yakalanmıştır.
".. and let fall some of the handfuls on purpose for her "and leave them and she might glean them and rebuke her not."
Ve hatta onun için demetlerden başak ayırıp yere bırakın da devşirsin ve sakın onu azarlamayın.
You're not doing it on purpose.
Sizi gerçekten beğeniyorum,.
So that Cui Guodong will think... that they escaped,... and not that we let them go on purpose
Cui Guodong kaçtıklarını sansın bizim onları kasten bıraktığımızı anlamasın diye.
Enough, Peter, he did not do it on purpose.
Yeter, Peter, isteyerek yapmadı.
I don't know if you rear-ended that guy on purpose, but you'd better not pull any more stunts like that!
O adama arkadan bilerek mi çarptın bilmiyorum ama daha fazla numara çevirmeye kalkışmasan iyi olur!
That was on purpose, not an accident!
Bunu bilerek yaptım, kaza değildi!
- I'm not doing it on purpose.
- Bunu bilinçli olarak yapmıyorum.
I'm not objecting on moral grounds, but I'm just not about to walk in there and ice somebody without knowing there's validity and purpose to the act.
Ahlaken itiraz etmiyorum ama burada soğukkanlılıkla içeri girip geçerliliği ve amacı olup olmadığını bilmeden öldürmekten bahsediyorum.
Orlo, I did not aim at you on purpose.
Orlo, kasıtlı olarak sana nişan almadım.
A half nelson... a half nelson and a Philadelphia Half-Lotus and Colin bit himself on purpose there, and he has been given a public warning by the referee, and Colin did not like that one little bit!
Tekkle. Tekkle ve Philadelphia yarım bağdaşı. Colin kasıtlı olarak kendini ısırdı.
I've become a Christian on purpose so as not to have you taken away.
Ben bilerek bir Hıristiyan oldum böylece kimsenin yolunu gözlemiyorum.
You think I'm not telling you something on purpose?
Eğer kasten anlatmadığımı düşünüyorsanız...
- I'm not speaking to you. I did not get us shanghaied on this train on purpose.
Evet, McCane'in yaşadığı yerle başlayalım.
For example, it proves that the reagent used to detect the presence of foetal blood, in the car and on the bag, was not suitable for the purpose.
Örneğin arabadaki ve çantadaki kanı tespit etmek için kullanılan testin bu amaca uygun olmadığı kanıtlandı.
Night Talk still has a purpose, a standard to which it must rise, and I will not let you down on that score.
Gece Sohbeti'nin hâlâ bir nedeni, yükseltmesi gereken standartları var ve o konuda hayal kırıklığına uğramayacaksınız.
I'm not gaga, I do it on purpose.
Bunak değilim, bunu bilerek yaptım.
Not because you loved them, not because you cared, but just to hurt me. You hurt me on purpose!
Onları sevdiğin için değil, önem verdiğin için değil sadece beni incitmek için, beni bilerek incitmek için.
I think it not only depends on it but, in fact, the whole purpose of libertarian socialism is that it will contribute to it.
Ford ve Kissinger Cakarta'yı ziyaret ediyor. 5 Aralık.
'Not, it was on purpose.
Hayır, onu oraya özellikle bıraktı.
It's not like they weren't listening, it was on purpose.
Dinlemedikleri için değildi, kastendi.
Judging by this locking mechanism the purpose of this door is not to keep people out but rather to keep whatever's on the other side in.
Bu kilitleme mekanizması bakılırsa, bu kapının amacı, kişileri dışarıda tutmak değil de, diğer tarafta ne varsa onu içeride tutmak için.
It's not like I did this on purpose.
Sonuçta bunu bilerek yapmadım ya.
When we arrived, you were a weak, contemplative race choking on your isolation and now you have a new confidence a whole new sense of purpose not to mention a key role in the future of this entire Quadrant.
Biz geldiğimizde sizler zayıf, durağanlaşmış yalıtılmışlıktan boğulan oysa şimdi yeni bir özgüveniniz var yepyeni bir amaç hissiniz bu Çeyreğin geleceğindeki kilit rolünüzü saymıyorum bile.
It's if she hit him on purpose, not if she hurt him on purpose. I'm troubled.
Kasıtlı olarak vurup vurmadığıyla ilgilidir, onu bilerek yaralayıp yaralamamasıyla değil.
It's not like it was on purpose.
Maksat bu değil.
not on my watch 160
not only that 217
not one bit 68
not on your own 16
not once 292
not one 244
not on your life 98
not on my account 16
not one of them 22
not only 29
not only that 217
not one bit 68
not on your own 16
not once 292
not one 244
not on your life 98
not on my account 16
not one of them 22
not only 29
not on 18
not on the phone 38
not on me 58
not one word 69
not on you 17
on purpose 145
purpose 53
not okay 100
not often 56
not out 28
not on the phone 38
not on me 58
not one word 69
not on you 17
on purpose 145
purpose 53
not okay 100
not often 56
not out 28