On the bus traducir turco
3,107 traducción paralela
I was introduced by the guys on the bus to something we back then called "ganja."
Otobüstekiler beni o zamanlar, "ganja" dediğimiz bir şeyle tanıştırdı.
Get on the bus.
Otobüse bin.
She said she saw him on the bus.
Onu otobüste görmüş.
On the bus.
Otobüste.
Why don't you tell me about it on the bus ride down to city hall?
Yolda anlatamaz mıydın bana bunu?
The people on the bus All smell like pee
# Otobüsteki insanlar çiş gibi kokuyor #
The people on the bus all smell like pee Most likely because they peed
# Otobüsteki insanlar çiş gibi kokuyor # # Altlarına işediklerinden olsa gerek #
Do you know if she got on the bus?
Otobüse binip binmediğini biliyor musunuz?
There's still room on the bus.
Otobüste hala yer var.
Lemon, people wanted to get on the bus.
Lemon, İnsanlar otobüse binmek istiyorlar.
- The girl on the bus.
- Otobüsteki kız.
When I get them on the bus, I jack up the price.
Otobüse bindiğimizde fiyatı yükselteceğim.
Unless you're a ticket inspector on the bus, then I'm 15.
Tabii otobüste karşıma biletçi çıkmazsa. O zaman 15 oluveriyorum.
You can hire a thousand extras to all go and like, line up at the bus station and get on the bus, until that anyone who was really trying to get on the bus, couldn't do it.
Bin kişi ayarladınız ve bunları sıraya soktunuz otobüse binmelerini söylediniz taki gerçekten binmeye çalışan insanlar yapamayana kadar.
Put a rush on the bus, okay?
Acele edin, tamam mı? Harika.
The two remaining outliers who were not on the bus... Viola Marks and Thomas Highchurch.
Geriye kalan iki aykırı değer otobüste bulunmayanlar Viola Marks ve Thomas Highchurch.
Don't worry about it. There were, like, three guys on the bus dressed the same way. Here, this is for you.
Oğlunu artık ben büyüttüğüm için midir bilmem ama harika görünüyorsun.
Please tell me you didn't have to carry that on the bus. Oh, yeah, we did.
- Onu buraya otobüste getirdiğinizi söylemeyin sakın.
A lot less fidgeting and you don't get the annoying commentary on the bus home.
Çok daha huzur verici ve eve dönerken otobüste yaptığın yorumlar sinir etmiyor.
He wrote "It's Bobby" on the bus.
Otobüse "Bobby yaptı" yazmış.
You got some brats on the bus?
Otobüste hiç köfteli var mı?
Guys, we're not going anywhere till everyone's on the bus.
Çocuklar, herkes otobüse binmeden hiçbir yere gitmiyoruz.
There's a bomb on the bus!
Otobüste bomba var!
You got on the bus in Niamey, yes?
- Otobüse Namey'den bindiniz değil mi?
- Now get on the bus.
- Şimdi otobüse bin.
Come on. Why don't we leave the bus alone now, okay, Jake?
Otobüsü kendi hâline bırakalım, olur mu Jake?
The kids on that bus, they were saved because of you.
Otobüsteki çocuklar senin sayende kurtuldu.
On the bus. Something awful.
Korkunç bir şey.
Can you sneak up on the Flu Bus without being seen?
O araca görünmeden sızabilir misin?
And they'd just get off the bus, look around and get back on again.
Rehberlik eşliğinde bir tura çıkmışız ve her şey huzur dolu. Otobüsten iniyorlar, etrafa bakıyorlar ve geri biniyorlar.
The next time some 22-year-old Puerto Rican track star... gets hit by a bus, I get his dick right here, his beautiful, shiny, brown dick on my body, next to- -
Gelecek sefer 22 yaşındaki bir Porto Rikolu şarkıcıya otobüs çarptığı zaman, onun çükünü alacağım, tam buraya onun o güzel, parlak, kahverengi çükünü bedenime, diğerinin yanına- -
We're waiting on the fucking bus?
İçine ettiğim otobüsü beklemek zorundayız.
I think she's on the grad party bus.
Mezunların parti otobüsünde o da vardı sanırım.
We cruise up on this bus stop and we come across the biggest, meanest, nastiest crack whore in all of Newton.
Bir otobüs durağına yanaştık ve Newton'daki en iri, en terbiyesiz ve en iğrenç bağımlı fahişeye rastladık.
Bronx Square, Queens College parking lot, the bus stop on 23rd and Broadway and Metrano's Cafe in Brooklyn.
Bronx Meydanı, Queens College otoparkı, 23. otobüs durağı ve Brooklyn'deki Broadway and Metrano's Cafe.
Yeah, I got held up on the cross-town bus.
Evet, gelmek için otobüsün yolunu kesmek zorunda kaldım.
I'm in a cab on my way to the bus station.
Neredesin? Terminale gitmek üzere bir taksideyim.
Let me remind you the bus leaves in ten minutes.
On dakika içinde otobüsün kalkacağını hatırlatayım.
He was talking to the bus driver, went through the windshield.
Şoförle konuşurken ön camdan fırlamış.
My apologies. I would've been here sooner, but the bus kept stopping for other people to get on it.
Daha erken gelebilirdim ama diğer insanlar binsin diye otobüs sürekli durdu.
And considering all the action I was getting on the bus, there was a solid chance
Sırf otobüste yaşadığım aksiyonu göz önüne alırsak beni kucaklayacak topluluğun sevgi dolu olma ihtimali yüksekti.
2 : 30 to 3 : 00, he was on the number 24 crosstown bus.
14 : 30 15 : 00 arası... 24 numaralı otobüsteymiş.
No, listen to me, get the Port Authority on every bus, on every terminal.
Hayır beni dinle her otobüsü her terminali kontrol edin.
Aw, come on. The bus is awesome.
- Otobüsler harika ama.
"... now take off your clothes or I'll put you on the next bus home! "
"... şimdi giysilerini çıkar veya seni bir sonraki otobüse bindirip göndereyim! "
I can't go on the road and--and travel around with you in a bus and--and stay in motels and--and all that loud music.
Turlarda yapamam ki ben. Bir otobüsle ordan oraya gitmek, Otellerde kalmak, yüksek müzik dinlemek.
I don't know where my car is, I'm riding on this stinky bus, an hour late for my own party, but because I know Molly's sitting there waiting for me, it's still the best birthday of my life.
Arabam nerde bilmiyorum, kokuşmuş bir otobüsteyim. Kendi partime bir saat geciktim. Ama Molly'nin beni beklediğini biliyorum.
He must have got on it when the other bus passed in front.
Diğer otobüs öne geçince binmiş olmalı.
The package is on a bus headed to Ilizi.
Paket bir otobüsün içinde İlizi'ye gidiyor.
Come on, man. Just take the bus lane.
Hadi adamım, otobüs şeridine geç işte.
Come on, the bus is here.
Vardiye minibüsü gelmiş.
on the whole 55
on the tv 16
on the table 116
on the other hand 1607
on the floor 300
on the 426
on the plus side 107
on the roof 79
on the ground 440
on the way home 32
on the tv 16
on the table 116
on the other hand 1607
on the floor 300
on the 426
on the plus side 107
on the roof 79
on the ground 440
on the way home 32
on the contrary 1002
on the other side 107
on the bench 17
on the beach 77
on the right 145
on the other 48
on the house 231
on the dot 66
on the internet 51
on the record 70
on the other side 107
on the bench 17
on the beach 77
on the right 145
on the other 48
on the house 231
on the dot 66
on the internet 51
on the record 70
on the surface 75
on the one hand 116
on the side 64
on the street 102
on there 23
on the sidewalk 17
on their way 28
on the inside 58
on their own 19
on the back 61
on the one hand 116
on the side 64
on the street 102
on there 23
on the sidewalk 17
on their way 28
on the inside 58
on their own 19
on the back 61