English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ O ] / One hour

One hour traducir turco

4,085 traducción paralela
There's a flight out of mobile at 6 : 00. One hour, 41.
- Saat 6 : 00'da bir uçuş var. 1 saat 41 dakika.
We're both turning off our phones for one hour.
İkimiz de telefonlarımızı bir saatliğine kapıyoruz.
You give me one hour of phone-free bro time, during which we, and by we I mean you, get magnificently, mythologically drunk.
Teklif şu : Bir saat telefonsuz kanka kankaya zaman geçirirsek ve bu sırada biz, biz derken seni kastediyorum acayip, dillere destan şekilde sarhoş olursan...
You turned off your phone for one hour, and you got so drunk...
Telefonunu bir saatliğine kapadın ve öyle sarhoş oldun ki...
Frank, the press conference is in one hour, my office.
Frank, basın toplantısı bir saat sonra odamda.
All you have to do is behave for one hour.
Tek yapman gereken bir saatliğine terbiyeli davranmak.
You're gonna release one hostage in exactly one hour.
Tam bir saat içinde, rehinelerden birini serbest bırakacaksın.
One hostage in one hour.
Bir saat içinde bir rehine.
I've waited for one hour already
Neredeyse 1 saattir bekliyorum!
They died less than one hour apart.
1 saatten az arayla öldüler!
In about one hour.
Bir saat içinde.
Let me out for just one hour.
Bana sadece bir saat izin verin!
I wanted it to last one life but it lasted one hour.
Hayat boyu sürmesini istemiştim Ama sadece bir saat sürdü.
It gives us one hour.
Bir saatimiz var demek.
I want to see you here in one hour.
Bir saat içinde seni burada görmek istiyorum.
You want to take some time to do recon, you get one hour.
Araştırmak için zaman mı istiyorsun? Bir saatin var.
I got dinner in one hour with my wife and this banker and you three clowns are running a circus act!
Karımla bir saat içinde bankacının yemeğine gideceğiz ve siz dangalaklar kalkmış aptal aptal iş yapıyorsunuz.
Approximately one hour after my estimated time of death.
Benim hesapladığım ölüm zamanından aşağı yukarı bir saat sonra.
One hour and forty-two minutes!
Bir saat ve 42 dakika.
And promise me if we're ever in front of your friends'parents and I say I only let you have one hour of screen time a day, you won't call me out as a liar.
Ve bana söz ver arkadaşlarının ailelerinin önündeyken sana bilgisayarla bir saat izin veriyorum dediğimde bana yalancı demeyeceksin.
They're sure we're here, otherwise twenty people wouldn't have spent one hour on us.
Burada olduğumuza eminler, yoksa yirmi kişi bir saat harcamazdı.
I'm on watch in one hour.
Nöbete gitcem bir saat sonra.
She couldn't keep Alec away for one hour.'Scusie.
Alec'i bir saat meşgul edemedi. Pardon.
You met with Raymond Cruz one hour after Benny's body was discovered.
Benny'nin cesedi bulunduktan bir saat sonra Raymond Cruz'la buluştun.
Okay, in one hour, headhunter Tim is sending a limo to pick Ruby up to bring her to the airport.
- Tamam. Bir saat içinde Tim, Ruby'i havalimanına götürmesi için bir limuzin gönderecek.
Well, when he's finished opening up his liver and his spleen, tell him he has exactly one hour to sober up and get to my chambers.
- O zaman ciğerini, dalağını geliştirdikten sonra söyle ona, aklını başına toplayıp odama gelmesi için bir saati var.
Call up your men and tell them I need one hour.
Adamlarını ara ve onlara bir saate ihtiyacım olduğunu söyle.
This conversation feels like a hard one hour.
Bu konuşma da bir saattir sürüyor gibi.
Alright Pops, you have one hour.
Pekâlâ Pops, bir saatin var.
- You will in about one hour.
Bir saat içinde duyacaksınız.
- Just an hour till the last one gets off shift.
- Sonuncunun vardiyası bitmeden yalnızca bir saatimiz var.
Uh... 200, one for every hour of tape I've watched, but the good news is, I think I found something.
200 tane falan işte, izlediğim kasetlerin her bir saati için bir tane. Ama iyi haber şu ; sanırım bir şey buldum.
Don't worry, it won't hurt, but one touch on your bare skin and you'll lose the last hour of your memory.
Merak etme acımayacak ama tenine tek dokunuşuyla yaşadığın son saati unutacaksın.
One touch and you lose about an hour of your memory.
Tek dokunuşuyla yaklaşık bir saatini kaybedersin.
Next sat pass... one hour later.
Sonraki uydu görüntüsü bir saat sonraya ait.
One more hour.
Sana bir saat veriyorum.
One more hour.
- Bir saatin var.
This is one sad-looking happy hour.
Bu, mutlu saatler için üzücü bir an.
With the execution at midnight, a one-hour delay will make the experiment completely pointless.
Gece yarısındaki infazdan sonra bir saatlik bir gecikme deneyi tümüyle başarısız kılacak.
With a one-hour wait, I'm afraid you cannot be revived.
Bir saatlik bekleyişten sonra, korkarım yeniden canlanamazsın.
If no one minds leaving the anomaly unguarded for an extra hour.
Kimse anomalinin bir saat korumasız kalmasına aldırış etmeyecekse...
So let's say it's traveling at about one mile per hour.
Bu küçük tren gibi birşey aslında ne kadar hızlı ilerler? Eh! Bu 1950'ler.
I mean, every guy who's been married a while thinks he wants a hot, young chick, but after you spend an hour with one of them, you want to blow your brains out.
Bir süredir evli olan her erkek genç bir çıtır istediğini düşünür. Bir saatliğine koluna bir çıtır taksan kafanı uçurmak istersin.
I will kill one hostage every hour in the name of this vigilante... "... until he surrenders himself to my authority. "
Kendisini bana teslim edene dek bu kanunsuz adına saat başına bir rehine öldüreceğim.
At the moment, there has been no sign of the vigilante as his one-hour deadline nears.
An itibariyle, bir saatlik zaman sınırı yaklaştıkça kanunsuzdan herhangi bir haber yok.
Ok, but one of your colleagues called an hour ago asking about the same thing.
Yarın tüm öğrencilerle konuşmak istiyorum. Tamam ama bir saat önce bir meslektaşınız arayıp tam olarak aynı şeyi söyledi.
One of your colleagues called to ask about the same things an hour ago.
Tamam ama bir saat önce bir meslektaşınız arayıp tam olarak aynı şeyi sordu.
One time I drank an entire Slurpee in one slurp had a three-hour brain freeze and my pee looked like Windex.
Bir keresinde tek yudumda koca bir şişe yaban mersinli buzlu içecek içmiştim beynim üç saatliğine uyuşmuştu ve sidiğim de cam sil gibiydi.
Next one's about a three hour walk away, it's at point 17.
Bir sonraki çıkış üç saatlik bir yürüyüş mesafesinde. 17'inci noktada.
We only had a couple of miles to go, but I, for one, wasn't going to do them at 10 miles an hour behind a bearded man in a little red tractor anymore.
Gidecek birkaç km yolumuz vardı sadece. Ama bilhassa ben artık kırmızı traktördeki... sakallı herifin arkasında saatte 16 km ile gitmeyecektim.
With a top speed of 217, the Lamborghini was 60 miles an hour faster than the plane, but the plane had one big advantage, it didn't have to stick to the race track, meaning it could come at me from any angle.
Son hızı 350 km olduğu için... Lamborghini uçaktan 100 km daha hızlıydı. Ama uçağın büyük bir avantajı vardı, yarış pistine bağlı kalmak zorunda değildi, yani her hangi bir açıdan bana yetişebilirdi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]