Push in traducir turco
1,541 traducción paralela
Okay, push in on the pool, blow it up.
Şimdi havuzu göster, yakınlaş.
I see you all get a push in the Seventh and Ninth Districts, say, and maybe that piece of the 1 1th west of Freemont.
Size, yedinci ve dokuzuncu bölgelerde biraz yardımcı olurum, belki Batı Freemont'un 11'inci bölgesinde de.
Push in on that.
Biraz yakınlaş.
A push in, he holds a knife or a gun to her and forces his way inside.
Zorlama silahı ya da bıçakla tehdit ederek içeri girmiş olabilir.
I would lie, perjure myself, call in favors... go down to the green and push in all my chips, even if it cost me my job.
Yalan söyleyecektim, yalan yere yemin edecektim, yardım isteyecektim, yeşillere yem olacaktım ve bütün riskleri alacaktım, bu işime mal olsa bile.
push in from the front!
Bu, Euphemia-sama'nın da iyiliği için!
Lady Kaguya is standing by on the rear line. All we need is to push in on their rear line and we've won.
Eee, Abimin orada işler ne alemde?
I believe there is a force in this world that lives beneath the surface... something primitive and wild that awakens when you need an extra push just to survive like wildflowers that bloom after a fire turns the forest black.
Bu dünyada, görünenin altında, ilkel ve vahşi bir gücün olduğuna ve onun, sizin hayatta kalmanız için gerekli olan fazladan gücü vermek için uyandığına inanıyorum. Tıpkı bir yangın tüm ormanı, simsiyah ettikten sonra açan kır çiçekleri gibi.
I didn't get to push or be involved in any way,
Ne ıkınmaya kaldı, ne de içeri bir şey soktular.
Now push the clutch in all the way to the floor.
Şimdi debriyajın sonuna kadar bas.
Push it in when you're ready.
Hazır olunca it.
Look, the only way to see if he's really fallen for her... is to see how far Kate can push him... at the hotel after the away game,
Gerçekten âşık olup olmadığını deplasmanda otelde Kate'in onu ne kadar zorlayabildiğinden anlarız.
Get out and push.
Arabadan in ve it.
It's two things that push against each other in opposite directions.
Birini karşı yönlere iten iki şey.
There are three boxes of shrimp in the walk-in, people. So push it, push it, push it.
İçerde daha 3 kutu karides var, o yüzden iyice yiyin.
We put him and the reverend's wife in her car and push it over the cliff at Grouse Point.
Sonra onu ve rahibin karısını alırız ve ikisini kadının arabasına koyarız ve uçurumdan iteriz.
- Three, push metal plate 2 x 23 in...
- Üç, 2x23 numaralı metal plakayı yerine yerleştirin.
We need to push this page in manually.
Sayfayı, manuel olarak koymamız gerekiyor.
He's not gonna fit in the body bag like this, so lie across his feet and I'm going to push down his head
Torbaya bu şekilde sığmayacak. Ayaklarının üzerine bas, ben de kafasını bastırayım.
But every so often, something will stir in me and if I push myself hard enough, I'll remember one more time before it leaves me forever.
Ama arada bir, içimde bir ses duyarım ve kendimi zorlarsam, anılar tamamen yok olmadan önce son kez canlanırlar.
I have an evacuated OR, a bomb in a body cavity, a missing paramedic, an intern with her hand on the explosive, two world-class surgeons in harm's way, a man on a table who may bleed out any moment unless we remove the bomb from his chest and my favorite resident in labor who you are now telling me refuses to push.
Boşaltılmış bir ameliyathane, karın boşluğunda bir bomba kayıp bir sağlık görevlisi, eliyle bombaya dokunan bir stajyer hayatları tehlikede dünyanın en iyi iki cerrahı içindeki bombayı çıkarmazsak her an kanaması başlayacak bir adam ve asistanım doğum sancısı çekiyor ve sen ıkınmamasını söylüyorsun.
Oh. Well apparently another voice in his head told her to push her off a Ferris wheel.
Hmm, görünüşe göre kafasındaki başka bir ses karısını dönmedolaptan atmasını söylemiş.
The ones that would have you in here, if you push this.
Eğer ısrar edersen, seni buraya tıkacak gruptan.
Should I totally try and push it up in some way?
Yoksa tamamen aşayım mı?
When they see a foreigner in a car, they push a donkey onto the road.
Yabancı bir araba gördüklerinde, yolu bir eşekle keserler
Push her all in.
Hepsini oyna.
Life's funny sometimes, can push pretty hard, like when you fall in love with someone, but they forget to love you back, like when your best friend and your boyfriend leave you alone, like when you pull the trigger or light the flame, and you can't take it back.
Hayat bazen tuhaf. İnsanı epey zorlayabilir. Mesela birini sevdiğinizde ama o, sevginize karşılık vermeyi unuttuğunda.
The reason to do it, push the button, is not because we are told to do so in a film.
Bunun nedeni, düğmeye basman sadece filmde söylendiği için öyle değildi.
So I'm gonna give it to the judge and I'm hoping if we push, we might be able to get a warrant for his file in the next couple of hours.
Bunu hakime vereceğim. Eğer işe yararsa birkaç saat içinde dosyalarına ulaşma yetkisi alabileceğiz.
But like I said, it took time to kick in the door and push through to the back room.
Ama dedigim gibi kapıyı kırıp arka odaya geçmek zaman aldı.
Cave exploration often requires you to push yourself through narrow gaps in the rock.
Mağara keşfi, kayalar arasındaki dar geçitlerden geçmeyi gerektirir.
In other words, you claim that you did not push the victim off the bridge?
Diğer bir değişle kurbanı köprüden itmediğinizi iddia ediyorsunuz.
Oh, well, since it's already in there, you might as well, push down on the ol'plunger there.
Orada olduğu sürece yapmaman için bir neden yok artık, Arkadaki pistona biraz bastır şimdi.
But once in a while, people push on to something better something found just beyond the pain of going it alone...
Ama zaman zaman insanlar daha iyi bir şeye tutunurlar yalnız olarak var oluşun acısının hemen ötesinde bulunan bir şeye...
Push the bail hearing in Kendall.
Kendall'da kefalet için bastır.
And when you see those things that you are not wanting in your experience do not talk about them, don't join groups of worry about them, don't push against them.
Yaşamak istemediğiniz deneyimleri görünce ;
We'll chip in, and we'll push.
Siz arabaya binin, biz itelim
EVEN, "PUSH" OR "YOU'RE DOING GREAT" IMPLANT THEMSELVES IN THE INFANT'S BRAIN
Hatta "İttir" veya "Çok iyi gidiyorsun" bile bebeğin beynine yerleşir ve hayatı boyunca onun duygusal açıdan iyi olmasını sağlar.
Lure you to the edge of the pool with a puppy, and push you in.
Yavru köpeği yem olarak kullanarak seni kenara çekip havuza iterim.
Cesar Chavez in a push-up bra.
Dolgulu sutyen giyen Cesar Chavez.
You don't have to push Jane out to let me in.
Jane'i kalbinden çıkarıp beni almak zorunda değilsin.
People waiting for some big sign to push them into doing something they ought to be doing in the first place.
İnsanlar kendilerini ilk sırada yapmaları gereken işleri yapmak için büyük bir işaret bekliyorlar.
Push it! You were instructed to carry 40 pounds in your ruck.
Çantanızda 40 pound ağırlık taşıyacağınız hakkında bilgilendirilmiştiniz.
We found ourselves stalled in our development, unwilling to push forward without the Oracle's guidance, hoping one day he would return to us.
Gelişmemiz durakladı, kendimizi Kahin'in rehberliği olmadan ilerlemeye isteksiz bulduk bir gün bize döneceğini umarak...
I was thinking, if we put the crib in the alcove, we'll have to push
Beşiği cumbaya koyarsak Andrew'un yatağını köşeye itmek zorunda kalırız.
I think it's an insult to the citizens of this great country, when making a phone call, to haveto push a button to speak to someone in english... oh, god, this is torture.
Bence bir telefon araması yapıldığında birinin İngilizce konuşması için bir tuşa basmak zorunda olmak bu yüce ülkenin vatandaşlarının aşağılanmasıdır. Ah, Tanrım, bu bir işkence.
Can we put her in a reverse trendelenburg, have one of the nurses press her abdomen since she can't push?
Onu ters trendelenburg pozisyonuna getirip, hemsirelerden biri çocugu itebilir mi?
The guy from the sec wants to push up our meeting. You ready in ten?
Komisyon görevlisi toplantımızı erkene almak istiyor, on dakika içinde hazır olur musun?
Only he did not push her for taking his turn. In fact...
Ama Lucas onu, önüne geçtiği için itmedi.
They're the ones who show up when we're in trouble... the ones who push us to succeed... the ones who help keep our secrets.
Onlar başımız derde girdiğinde yanımızda olanlardır... Başarılı olmamız için bizi teşvik edenlerdir... Sırlarımızı saklamımızda
I have no desire to house a human being in my body for nine long months and then... and then push it out and raise it,
Dokuz ay boyunca bir insanı vücudumda barındırmak ve sonra doğurup büyütmek gibi bir isteğim hiç yok.
ines 33
in fact 10253
india 252
internet 115
invite 16
invasion 24
inter 39
instagram 35
interior 21
inside 950
in fact 10253
india 252
internet 115
invite 16
invasion 24
inter 39
instagram 35
interior 21
inside 950
indian 84
intelligent 217
indiana 185
instant 24
indeed 4544
international 47
intel 28
independence 32
interpol 81
incredible 769
intelligent 217
indiana 185
instant 24
indeed 4544
international 47
intel 28
independence 32
interpol 81
incredible 769