English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ T ] / The reason

The reason traducir turco

26,080 traducción paralela
Maybe the reason that we're not finding any evidence is because someone doesn't want us to.
Hiç kanıt bulamamamızın nedeni, belki de katilin öyle istemesidir.
The reason being that in my snuff box, I carry a piece of Parmesan cheese. Eddie?
Enfiye kutumda olma sebebine gelince, bir parça parmesan peyniri taşıyorum.
It would have been nice, since you're the reason he got stabbed.
Gelsen iyi olurdu, ne de olsa senin yüzünden bıçaklandı.
Come see the reason why I was named the grand marshal in the town parade for seven years running.
Gelin, neden yedi yıldır kasaba geçit töreninde geçit öncüsü seçildiğimi görün.
Well, the reason is... is...
Sebep...
That's the reason I did this.
Bunu yapmamın sebebi bu.
That the reason Angela was killed might have something to do with her ex.
Angela'nın öldürülme sebebinin, eski sevgilisiyle bir ilgisi olabilir.
- You never asked the reason.
Sebebini hiç sormadın.
This is the reason.
Nedeni bu.
That sofa is the reason.
Bunun nedeni o koltuk.
"One word" is the reason.
Nedeni tek kelime.
- You, Nina, you are the reason.
- Nedeni sensin Nina.
Monica, this might not be the time or it might be the reason you were up there scaring the hell out of me but...
Monica, çatıya çıkıp beni ölümüne korkutmanın zamanı ya da nedeni değil
The reason I got so fired up was something upset me.
Bir şey yüzünden oraya gitmiştim.
Like General Drago, he'll see the reason in my argument.
General Drago gibi, o da planımın mantığını anlayacaktır.
So, nosy old Marge was the reason you-you moved on from me.
Demek ki benden uzaklaşmanın nedeni yaşlı ve huysuz Marge'dı.
I think she wants to get married, and the reason I think that is'cause she says that a lot.
Sanırım evlenmek istiyor. Böyle düşünmemin sebebi, bunu sıkça dile getirmesi.
The reason I know I'm a five is'cause, as I said, 95 % of the population is four, five, six, an average-looking human being.
Beş olduğumu biliyorum, çünkü nüfusun % 95'i dört, beş, altı, yani sıradan görünen biri.
Now, the reason I know I'm a five is this. When I walk past people, nothing happens.
Beş olduğumu biliyorum, çünkü insanların yanından geçtiğimde hiçbir şey olmuyor.
Did you know she's the reason I'm a lawyer?
Avukat olma nedenimin o olduğunu biliyor muydun?
And the reason is, Von Braun didn't wanna go to the Moon. He wanted to go to Mars.
Bunun sebebiyse Von Braun'un aslında Ay'a değil, Mars'a gitmek istemesiydi.
Syria is not the reason for these Catastrophic Head Injuries.
Ölümcül kafa patlamaları Suriye kaynaklı değil.
I have good reason to believe that someone stole the test answer key.
Birinin sınavın cevap anahtarını çaldığına inanmak için iyi bir nedenim var.
You are the only reason I've ever felt at home on this planet.
Bu gezegende evimde hissetmemin tek sebebi sensin.
And surely the only reason it hasn't killed you already is that you yourself don't believe that this will work.
Ve onun şu ana kadar seni öldürmemesinin tek nedeni senin, kendinin daha işe yarayacağına inanmamandır.
You know, I-I tried to leave a message before but for whatever reason the, uh, little, uh... the voice mail thing, uh, cut me off.
Önceden sana bir mesaj bırakmaya çalıştım ama sesli mesaj şeyini bilemediğim bir nedenden dolayı gönderemedim... yarıda kesti.
The only reason why you're here first is because you don't want to get slapped with regulations.
İlk buraya gelmenin sebebi yönetmelikler yüzünden işini aksamasını istememen.
Swear to God, the only reason why I think I've gotten this far...
Tanrıya yemin ediyorum ki, davada bu kadar mesafe katettiğimi düşünmemin sebebi,
Listen, my mom told me the truth about you and Trudy, but I just had this feeling, and I knew it had to be me who found you, that... this is all happening for a reason.
Dinle, annem bana sen ve Trudy hakkındaki gerçeği anlattı, içimde bir his vardı, ve benim seni bulan kişi bulmam gerekiyordu... bunların hepsinin olmasının bir sebebi var.
The only reason they're letting me talk to you is to give you a chance.
Seninle konuşmama izin vermelerinin tek nedeni... sana bir şans vermek.
That's the only reason you ever do anything, isn't it?
Bir şey yapmanın tek nedeni bu, değil mi?
Well, we have reason to believe the SBK accomplice attended Mitchell's funeral.
GZK'nin ortağının, Mitchell'in cenazesine katıldığına inanmak için sebebimiz var.
For whatever reason, he gets distracted, and he doesn ´ t do the job right - - leaves some screws out of the assembly.
Bir sebepten dolayı, dikkati dağılıyor ve düzgün takamıyor montaj sırasında bir kaç çivi kalıyor.
There is no reason to drag us deeper into this mess when the killer is dead.
Katil öldüğüne göre, kendimizi bu batağa daha fazla saplamaya gerek yok.
The same reason I'm telling you the truth now, because we're in danger.
Şu an gerçeği söylemem de bu sebepten, çünkü güvende değiliz.
All the more reason that he'll want to help.
Yardım etmesi için daha fazla sebep.
He threw the ball at me like he wanted to kill me. And then he tackled me for no reason.
Topu sanki beni öldürmek istiyormuş gibi attı ve ortada bir neden yokken üstüme atladı.
... I think we're gonna find something here, which I don't know what it's gonna be, but it's only doing it that we're gonna find out the real reason why we're here.
Sanırım burada bir şeyler bulacağız. Ne olduğunu bilmiyorum. Ama ne olduğunu bulmak için bunu yapmalıyız.
The only reason she's here is because we're worried about a lawsuit ; that's it.
Burada olmasının tek sebebi bir dava ile uğraşmak istemiyoruz.
In my defense, when I first arrived, and you said, "You, Eleanor Shellstrop, are dead, and you're in the Good Place," I had no reason to think that was a mistake.
Kendimi savunacak olursam burada benimle konuştuğunda "Eleanor Shellstrop sen öldün ve İyi Yer'desin." dediğinde bunun bir hata olduğunu düşünmem için hiçbir neden yoktu.
This is the 3 : 18 to the Bad Place, making thousands of stops for literally no reason.
Kötü Yer'e giden 3 : 18 trenindeyiz. Hiçbir neden olmaksızın binlerce duraktan oluşan seferimiz başlıyor.
We will investigate thoroughly, and if there's reason to doubt the cause of death, you will be the first to know.
Detaylı şekilde araştıracağız ve ölüm nedeninden şüphe duymak için bir sebep olursa ilk siz öğreneceksiniz.
The only reason I'm not taking her in right now is to save your career.
Onu şu an içeri almamamın tek sebebi, kariyerini kurtarmak.
It's the only reason I married him.
Onunla evlenmemin tek sebebi bu.
He said to me, there's a reason why he's doing this the way he is.
Lanet kâğıtları bize ver! Tüm bunları bu şekilde yapmasının bir sebebi olduğunu söyledi.
- So he was chosen for that reason. - Mm... The killer dressed up like Jacob, so he must have studied Jacob.
Bu sebepten dolayı seçildi.
We've got good reason to believe that we will get our hands on a copy of the typed pages tomorrow.
Yarına dek yazılı sayfaların bir kopyasının elimizde olacağı az çok kesin gibi.
There's a reason the bald man was at Crowley's house when I got there. He's looking for him.
Ben gittiğimde kel adamın Crowley'nin evinde olmasının bir sebebi vardı.
This is the best... we're friends, no one has any reason to get upset, and no one gets hurt.
Mükemmel... arkadaşız, kimsenin üzgün olmak için bir sebebi yok ve kimse zarar da görmüyor.
The only reason he got involved in rocketry was because ever since he's a little kid, he's focused on this idea of getting to Mars.
Roketçilikle uğraşmasının tek sebebi çocukluğundan beri Mars'a gitme fikrine odaklanmış olmasıydı.
The point is : there is no reason for war.
Konu şu ; savaş için sebep yok.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]