To be traducir turco
611,513 traducción paralela
Just to be on the safe side, am I in any danger of getting juggler's elbow?
Sadece güvende olmak için soruyorum harhangi bir hokkabaz sakatlığı tehlikesi yaşıyor muyum?
Of course I don't want you to be unhappy, but I also want you to be smart, and working for an ex-boyfriend isn't very smart.
Tabii ki, senin mutsuz olmanı istemiyorum ama ayrıca zeki olmanı istiyorum ve eski sevgiliyle çalışmak pek zekice değil.
That doesn't seem to be where I shine.
Pek iyi olduğum bir şey değil gibi görünüyor.
Look, I get me working with Zack is weird and I don't want you to be uncomfortable.
Dinle, Zack'le çalışacak olmamı tuhaf buluyorum ve senin de bundan rahatsızlık duymanı istemiyorum.
And I don't want you to be stuck at a job you don't like.
Ve ben de sevmediğin bir işte çalışmanı istemiyorum.
I just want you to be happy.
Sadece mutlu olmanı istiyorum.
Not if I want to be doing this later.
- Bunu daha sonra yapmak istiyorsam, hayır.
Okay, it's not like I wanted to be a ventriloquist.
Tamam, bir vantrilok olmak istediğimden değil.
To be honest, we don't even understand half of what she's saying.
Dürüst olmak gerekirse onun dediklerinin yarısını bile anlamıyoruz.
Things must be desperate for you to be bringing these children along.
Çocukları yanında getirmek zorunda olduğuna göre durum kötü.
To be honest, there aren't many of us left who can use the Electro-Fisher gear.
Açıkçası, Elektro-Balıkçı giysisini kullanabilen çok kimse kalmadı.
You don't need to be able to connect to the NetSphere for something like this.
Böyle bir şey için NetKüresi'ne bağlanmana gerek yok.
Ben! I'm sorry, the books all say to be honest!
- Bütün kitaplar doğruyu söyleyin diyor!
Brother to brother. If I'm not there when the baby comes, you gotta promise to be there to take care of my wife and my son.
Bebek doğarken orada olmazsam oğluma ve eşime bakacağına söz ver.
To be honest with you, man, we only brought 200 with us.
Yalan yok, yanımıza sadece 200 dolar aldık. Yok!
Speaking of parents, I think I'm about to be one.
Ebeveyn demişken, sanırım ben de olmak üzereyim.
Wait... aren't you supposed to be in a giant bubble somewhere?
Senin büyük bir balonun içinde olman gerekmiyor muydu?
My dad sent it, in a rare fit of pretending to be a parent.
Babam gönderdi, nadiren ebeveyn gibi davranır.
I guess I just want to say, like, to be fair to me, what I wanted to do was, like, much, much, much worse.
Sanırım adil olmak gerekirse yapmak istediğim çok çok daha kötüsüydü.
I'm not trying to be a bad friend.
Kötü bir arkadaş olmaya çalışmıyordum.
Got to be kidding me!
Şaka yapıyorsun!
One of the most important lessons that I've learned in life is to never, ever give up on your goals, even if your obstacle happens to be, like, you know, like, a tiny, fluffy, little puppy.
Hayatta öğrendiğim en önemli, derslerden biri asla ama asla hedeflerinden vazgeçmemek... engeller olsa bile küçük kabarık yavru köpekler engel olsa bile.
And it's really good to be flexible, because, like, sure, like, today's not ideal, but it's salvageable.
Ve esnek olması gerçekten güzel. Çünkü tabii ki bugün ideal değil, ama kurtarılabilir.
The cause of death seems to be a massive drug overdose...
Ölüm nedeni aşırı dozda uyuşturucu alımı gibi görünüyor...
To be honest, he makes our jobs easier.
Dürüst olmak gerekirse, işlerimizi kolaylaştırıyor.
You used to be a gangster, but you're turning into a bully.
Sen eskiden gangsterdin, ama bir zorbaya dönüşüyorsun.
- They seem to be done.
Başardılar gibi görünüyor.
You used to be in gang-Jin prison, didn't you?
Eskiden Gang-Jin cezaevinde kalmıştınız, değil mi?
You want to be a regular here?
Burada sürekli mi kalmak istiyorsun?
You have to be crazy to survive in fucking prison.
Hapishanede hayatta kalmak için çılgın olmak zorundasın.
It's going to be cloudy with a chance of rain...
Yağmur ihtimali nedeniyle bulutlu olacak...
To be honest, it's not 100 % wrong.
Dürüst olmak gerekirse, bu tamamen yanlış değil.
Do you want to be warden or not?
Müdür olmak istiyor musun istemiyor musun?
Maggie, I appreciate your kindness, but I got to be somewhere.
Maggie, nezaketin için teşekkürler. Ama benim başka bir yerde olmam lazım.
What do you have to be ashamed of?
Utanacak ne varmış?
Don't you think it might be a little weird to work for someone you used to date?
Eskiden çıktığın birisi için çalışmanın biraz tuhaf olabileceğini düşünmüyor musun?
In the city, there must be other humans managing to survive.
Şehirde, hayatta kalmaya çalışan başka insanlar da olmalı.
A Safeguard wouldn't be able to get in here.
Muhafız olsa buraya giremezdi.
It won't be long before we make a decision to leave the perimeter or stay inside and starve.
Zaten perimetreden çıkma ya da içinde kalıp açlıktan ölme arasında seçim yapma durumundayız.
It might be better to have more people with us.
Birlikten kuvvet doğabilir.
With all this, we should be fine for four to five months.
Bunlar bize dört beş ay yeter.
I won't be able to move while I'm connected.
Bağlıyken hareket edemeyeceğim.
The connection to your brain in base reality will also be cut in just a few nanoseconds.
Temel gerçeklikte beynine olan bağlantı da birkaç nanosaniye içinde kesilecek.
But it's good to know that you'll be incorporating some of my suggestions.
Önerilerimi değerlendireceğinizi bilmek ne güzel.
I'll just come to the show and then I can finally meet him, it's gonna be perfect.
İşte bu. Gösteriye geleceğim ve sonunda onunla tanışacağım. Harika olacak.
I'm startin'to realize that maybe I can't always be your everything, but I finally found that girl we saw nine months ago.
Fark ediyorum ki her zaman sana yeterli olamayacağım. Sonunda 9 ay önce gördüğüm o kızı buldum.
Like, I told him, like, not to touch me, not to look at me, that everything was mine and not his, and as long as he didn't touch anything that we would be cool.
Ona dedim ki, Bana dokunma, bana bakma her şeyin benim olduğunu, onun olmadığını söyledim. Hiçbir şeye dokunmadığı sürece her şeyin iyi olduğunu söyledim.
There must be a benefit to impressing you?
Seni etkilemek için bir çıkarım mı olmalı?
This will be our only chance to catch him.
Bu onu yakalamak için tek şansımız olacak.
I'm sorry to tell you... Even under these extenuated circumstances you won't be able to avoid a conviction.
Sana bunu söylediğim için üzgünüm ama... bu hafifletici koşullar altında bile bir mahkumiyetten kaçamazsın.
I'll be happy to do chores or hunt if you'd let me borrow a few things.
Bir kaç şey ödünç almama izin verirsen senin için ev işlerini yaparım ya da avlanırım.
to be continued 170
to be honest 1950
to be on the safe side 18
to better days 18
to be loved 19
to bed 99
to be more precise 22
to be blunt 18
to be quite honest 33
to be or not to be 51
to be honest 1950
to be on the safe side 18
to better days 18
to be loved 19
to bed 99
to be more precise 22
to be blunt 18
to be quite honest 33
to be or not to be 51
to be happy 39
to be with you 30
to begin with 126
to be free 36
to be honest with you 224
to be fair 354
to be completely honest 27
to begin 33
to be perfectly honest 76
to be frank 90
to be with you 30
to begin with 126
to be free 36
to be honest with you 224
to be fair 354
to be completely honest 27
to begin 33
to be perfectly honest 76
to be frank 90
to be clear 133
to be sure 151
to be specific 31
to be precise 156
to be alone 26
to be married 16
to be safe 60
to be exact 289
to be truthful 21
to be sure 151
to be specific 31
to be precise 156
to be alone 26
to be married 16
to be safe 60
to be exact 289
to be truthful 21