English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ Y ] / You always have

You always have traducir turco

5,873 traducción paralela
Why do you always have to follow us? Didn't you hear what I said?
Bizi her zaman takip etmek zorunda mısın?
You always have my back.
Bana hep destek olduğunuz.
You may run the city as you always have, only now you are under our protection.
Şehrinizi eskisi gibi yönetebilirsiniz sadece şimdi bizim korumamız altındasınız.
You always have.
Her zaman biliyordun.
Today's your lucky day... I just read John Mayer's bio, and he said you always have to have your guitar 80 % of the time.
John Mayer'in biyografisini yeni okudum ve o zamanının % 80'ini gitarınla geçirmelisin, demiş.
Why do you always have to do that? What?
- Neden hep bunu yapıyorsun?
- just as you always have!
Her zamanki gibi.
You always have been.
Her zaman öyleydin.
"Go straight down that big road and take a right at the weird thing." But, you can't describe what that weird thing is because you just know it as a weird thing, you know, in your head. You always have.
... "ve sağdaki garip şeyden sağa dön" ama o garip şeyi tarif edemezsiniz çünkü orada garip şey olduğunu bilirsiniz, yani kafanızda her zaman vardır.
You're never there when I call and you always have to call me back.
Seni ne zaman arasam orada değildin, her zaman geri aramak zorunda kalıyordun.
You always have to make everything so goddamn hard!
Her konuda insanı uğraştırmaktan başka işin yok!
You always have a strong smell of oil type lubricant for machine.
Senden sürekli güçlü bir makine yağı kokusu geliyor. İşçi olarak mı çalışıyorsun?
You always have something to say to whatever I do or say.
Benim yaptığım ya da söylediğim her şeye mutlaka bir cevabın var.
You have your tea, and your smoke, and you play a hand, as always.
Her zamanki gibi çayını iç, sigaranı iç ve bir el oyununu oyna.
- I ALWAYS KNEW YOU WERE GONNA GROW UP TO BE BEAUTIFUL, TORI, AND THAT YOU WERE GONNA HAVE TO BEAT THE BOYS AWAY WITH A STICK.
Büyüyünce çok güzel olacağını ve oğlanları bir dalla döveceğini hep biliyordum, Tori.
And you'll always have a job right here.
Ve burada her zaman bir işin olacak.
You've always been like a grandpa to me, but can you please lower your standards a tiny bit so my customers have somewhere to sit?
Bana her daim bir dede gibiydin ama lütfen standartlarını biraz düşürsen de müşterilerimin oturacak yeri olsa, olur mu?
Yeah, you know, it was always my dream to have a dress shop.
Hep giyim mağazası açmanın hayalini kurmuştum.
I always kind of felt like this was our bar, so, you know, it's nice to... To have...
Sizin de böyle düşündüğünüzü bilmek...
I always have something good for you.
Bende her zaman senin için iyi bir şey var.
Okay, you know I've always liked you, and you clearly have feelings for me, too.
Biliyorsun senden her zaman hoşlandım, ve açıkça senin de bana karşı hislerin var.
You'll always have a job at the house. I mean, we'd have to talk reduced salaries, but, uh...
Maaşındaki kesintiyi konuşurduk ama...
You will always have a home with us.
Başımızın üstünde yeriniz var.
Might be the one thing you and I always have in common.
Bu hep seninle ortak noktamız olacak. Tamam.
What have I always told you?
Sana her zaman söylediğim şey neydi?
They always questions like, "how can you walk in those things?" Or, "don't you have six pairs just like that?"
Her daim "Bunlarla nasıl yürüyebiliyorsunuz?" "Bunun gibi 6 çift yok mu sende?" ya da "Bir çift ayakkabı nasıl 3000 $ tutar?" gibi sorular sorarlar.
You have always resented my mother.
Anneme her zaman kızmışsındır.
Good to have you in front of the bench as always.
Her zaman olduğu gibi tezgah önünde olman güzel
I have always loved you.'
Seni daima sevdim.
Some things will always remain a mystery, Bo, but you have your whole life ahead of you to work that out.
Bazı şeyler her zaman sır olarak kalır, Bo. Ama bu sırrı çözmek için senin önünde kocaman bir hayat var.
You know, I always knew I was missing something and then someone explained to me the concept of game, I remember very distinctly thinking, " That's what I don't have.
Bir şeyin hep eksik olduğunu biliyordum ama sonra biri bana numara konseptini açıklayınca çok bariz bir şekilde düşündüğümü hatırlıyorum,... " İşte bendeki eksik şey.
Me and Richard have just always been in this together, you know?
Richard ile ben her zaman bu işte birlikte olmuştuk.
Always says, best way to have what you want, make it yourself.
Her zaman istediğini elde etmenin en güzel yolu kendin yapmandır derdi.
- Thank you. It was earlier than we thought, but my mom always says that if you wait for the perfect time to have a baby, then you'll just die... childless.
Konuşmak için erken olabilir ama annem her zaman bebek sahibi olmak için mükemmel anı beklerseniz çocuğunuz olmadan ölürsünüz der.
We always have been, and there is always someone after you, after me, after us.
Hep birlikteydik ve her zaman senin peşinde birileri oldu. Benim peşimde, bizim peşimizde.
They may have lost a little strength, but you can always recharge them with vodka.
Hiç merak etme. Etkisini kaybetmiş olabilirler ama her zaman votkayla güçlendirebilirsin onları.
"But you know you can't always have your way"
# Ama her zaman kendi istediğini yapamayacağını biliyorsun. #
In the time that you've been working here, have you ever asked yourself why we always walk into the studio through that door when we could just walk straight in over that threshold?
Burada çalıştığın zaman boyunca stüdyoya neden oradaki eşikten değil de buradaki kapıdan girdiğimizi merak ettin mi?
You know, I always thought that you'd have a great, big, fucking gold ring in your nose.
Biliyor musun, bana hep burnunda.. .. kocaman altın bir halka varmış gibi geliyor.
You think it's easy for me to have to always justify your behavior?
Her zaman seni haklı göstermeye çalışmak benim için kolay mı sanıyorsun?
I guess I'm saying you don't always have to fix everyone else's mess.
Sanırım demek istediğim her zaman başkalarının pis işlerini temizlemek zorunda değilsin.
You got no idea what it's like, always living on the outside, looking in through a window, seeing all the things you can never have because they say so.
Sürekli dışlanmışlardan olmanın, pencereden dışarı bakıp da sırf onlar izin vermediği için sahip olamadığın onca şeyi görmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun sen.
In my way, I have always loved you.
Kendimce, seni her zaman sevdim.
Doesn't always go your way, but you have to make the best of it.
Her zaman istediğiniz gibi gitmez ama elinizdekiyle yetinmeniz gerekir.
I thought you always wanted me to have friends over.
Arkadaşlarımın gelmesini istediğini sanıyordum.
But if your mama could have you here in the free world forever and always, well, the rest is just the small stuff.
Ama burada, özgür dünyada daima annenin yanında olsan gerisi teferruat.
And, you know, it's always a worry of ours that... You know, when people have asked if they can have charitable events within the National Gallery, and we've always...
Siz de biliyorsunuz, Ulusal Galeri içerisinde hayır etkinliği düzenlenmesine yönelik her talep bizi sıkıntıya sokuyor ve biz her zaman -
Now with these pictures, traditionally, with the dark ground and whatever kind of paint that might have been used to draw, you really don't see anything with that technique, so it's always been a great mystery about Caravaggio -
Ancak, koyu zemine sahip bu tür geleneksel resimlerde çizim için kullanılan boya ne olursa olsun, bu tür görüntüleme yöntemiyle bir şey görmemiz pek mümkün olmuyor. O yüzden, Caravaggio'nun çizim tekniği gizemini hala koruyor.
I wish could have been there for you, Nolan, the way you've always been there for me.
Keşke yanında olabilseydim Nolan. Senin her zaman yanımda olduğun gibi.
Have you always secretly been in love with me?
Gizliden gizliye bana aşık mıydın?
I mean, sure, you can try to have a little fun on the fly... a last hurrah... but the kids, the wife, the mother-in-law... they always win.
Tabiki hala uçakda biraz olsun eğlenmeyi deneye bileceksin... Son bir fırsat... Ama çocuklar, eş, eşinin annesi...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]