English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → español / [ L ] / Lô

traducir español

3,256,222 traducción paralela
Tek bildiğim eğer bizim bloğa yeni biri gelirse ona haddini bildirmem gerektiği.
Lo único que sé es que llegan nuevos al bloque... y les debo dar una lección.
Eğer sana kimse söylemediyse bunu nereden biliyorsun?
- ¿ Cómo sabe eso si nadie se lo dijo?
Aksine karşımdakini tek hücreye attılar.
En lugar de eso lo pusieron a él.
Seninle bu konuyu son kez konuşuyoruz.
Esto es lo último que hablaremos sobre eso.
- Benden daha iyi halledebilecek olsaydın zaten hallederdin ama yapamıyorsun çünkü objektif olamazsın bunu biliyorsun.
Si pudieras manejarlo mejor, lo harías. No puedes porque estás muy involucrado.
Bu konuda söz vermeni istiyorum yoksa davayı bırakacağım.
Quiero tu palabra. - Porque lo dejaré ahora mismo.
Çünkü ben de daha yeni fark ettim ve artık senin sekreterin değilim.
Lo vi cuando pasé por ahí y ya no soy tu secretaria.
Seni daha sonra arayacaktım.
Nadie lo está evitando. Lo iba a llamar más tarde.
Halledeceğim de ama tek bir görüşmede halledeceğimi hiçbir zaman söylemedim.
Y lo haré, pero no dije que solo tomaría una reunión.
Pekala Collins'in konuşmamış olması diğer üçünün de konuşmayacağı anlamına gelmiyor.
Que Collins no hable no significa que los otros no lo hagan.
Gayet o anlama geliyor bunu sen de biliyorsun.
Sí lo es y lo sabes.
Diğer yedisinde de yapıyorlardır.
- Lo hacen en las otras siete.
Şu anda ona ihtiyacım var ve ofisine gidip sürekli boş bulmaktan yorulmaya başladım.
- Ahora lo necesito. Me estoy cansando de buscarlo en su oficina y encontrarla vacía.
Hayır, boşver.
No, está bien. Solo dile que lo estoy buscando.
Aslında, bahsetmişken, bir şey var.
En realidad, ahora que lo mencionas, hay una cosa.
Gittiğinize değdi mi?
- ¿ Valió la pena? El artículo que escribieron sobre Mike, no existiría si no fuera por ella. Te lo pondré de esta forma.
Karşılığında ne yapacağını söyleyeyim.
Te diré lo que estás dispuesto a hacer.
En başta bana söz verdiğin şey.
Lo que prometiste hacer en primer lugar.
Şimdi tıpış tıpış oraya git ve ne söylemen gerekiyorsa söyle yoksa hiçbir bilgi alamayacaksın.
Ve y dile lo que debes decir, o no sabrás nada de nada.
Ama benimle karşılaşmak ve yaptığını kabullenmek istemiyor.
Pero ella no está dispuesta a verme y responder por lo que hizo.
Tek yaptığı, Dr. Manning, hastalarınızı önemsemekti.
- Lo que hizo es cuidar a sus pacientes.
Bu da ortaklık anlaşmasını ihlal ettiği anlamına geliyor.
- Lo que significa que violó - su acuerdo.
Zorunlu bekleme periyodu bitmeden hastalarından biriyle görüşmeye başladığını etik kurulu öğrendiğinde çok ilgisi olacak..
Lo tendrá cuando el comité de ética sepa que comenzó a salir con uno de sus pacientes antes del período de espera obligatorio.
Bal gibi de ima etti.
- Lo está insinuando.
Bunu nasıl bilebilirsin?
- ¿ Cómo lo sabe?
Çünkü bu işi yapabilecek altı kişi var ve bu kişilerden biri çaldıysa, haberim olurdu.
Solo hay seis personas capaces de ese tipo de trabajo. Si alguien lo hizo, yo lo sabría.
Başka bir deyişle, dün var olmayan bir iş için imkansızı başarmamı mı istiyorsun?
En otras palabras, quiere que haga lo imposible para audicionar para un trabajo que ayer dijo que no existía.
İki yıl erken çıkmasına uğraşıyorum, çıkmasına hala beş yıl olacak.
Lo sacaré dos años antes, lo cual aún es dentro de cinco años.
Bana öğrettiklerini biliyorum.
- Sé lo que me enseñaste.
Yapman gereken tek şey Gallo'nun başka istediği bir şey var mı bulup onu bunu vermek.
Solo debes encontrar qué es lo que Gallo quiere y dárselo.
Tamam, özür dilerim.
Bueno, lo siento.
Biliyorum, bu yüzden Jacob ile aranda gerçekten ne olduğunu anlatman gerek.
- Lo sé. Por eso debes decirme qué pasó realmente entre tú y Jacob.
Üzgünüm Paula, anlatmak zorundasın çünkü yapmaya çalıştığına karşı tek savunmamız gerçeğin kendisi.
- Lo siento, pero debes hacerlo. Porque la única defensa contra lo que trata de hacer es la verdad.
Fakat sana anlatmadığım ise daha sonra fikrini değiştirdiğiydi.
Pero lo que no te dije fue que después de eso, cambió de parecer.
Sabah ilk iş yaparım.
Lo haré a primera hora mañana.
Hayır, aslında değil.
No, en realidad, no lo es. ¿ Disculpa?
Afedersin? Sana daha önce de, artık senin sekreterin değilim.
Te lo dije, ya no soy tu secretaria.
Donna, eğer başarılı olursa işe alacağıma söz verdim ve olacak da.
Le di mi palabra de que lo haría si lo logra. Lo logrará.
Yine "oylanacak bir şey yok" saçmalığına başlayacaksan Louis'i bulup getireceğim çünkü iç tüzüğe göre bunun oylanacak bir şey olduğuna eminim.
Si tratas de darme tu "esto no es algo por lo que votaremos" mierda, buscaré a Louis y lo traeré justo aquí con una copia de los estatutos porque te apuesto a que es algo que votaremos.
İşe almak istemiyorsun, öyle olsun.
No quieres contratarla, no lo haremos.
Fakat bu kararı veren sen olacaksan bunu ona yüzyüze anlatacak kişi de sen olacaksın.
Tú quieres ser quien tome esa decisión, se lo dirás en su cara.
Bunu hatırlıyorum zaten. Bütün davalarda beraber çalışmıyoruz.
Lo recuerdo... pero no trabajamos en cada caso juntos.
Bunu o da biliyor.
Él lo sabe.
Ben de biliyorum.
Y yo también lo sé.
Söz veriyorum.
- Lo prometo. - De acuerdo.
- Her seferinde!
- Ya lo sabes.
Neden birden bu davanın önemli olduğunu düşünmeye başladın?
¿ Por qué crees que de pronto es tan importante? Ella sigue diciendo todas estas cosas horribles acerca de este tipo, pero... No lo sé.
Tek isteğinin onu geri kazanmak olduğunu da anlattı.
También me dijo que todo lo que él quería era volver.
Louis, karşılaştırmaktan nefret ediyorum ama Tara ile yaşadıklarına benzediği için kendini bu adamın yerine koyuyor olabilir misin?
Louis, odio hacer comparaciones, pero ¿ hay la posibilidad de que te estés poniendo en los zapatos de este hombre porque es tan similar a lo que pasó entre Tara y tú?
Biliyorum Louis, fakat bu konuyu açmak benim görevim.
Lo sé, Louis. Pero es mi deber seguir sacando esto contigo.
Aksi halde, neden görüşüyoruz ki?
De lo contrario, ¿ por qué no vemos? Está bien, doctor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]