Sen ve o traducir español
7,187 traducción paralela
Sen ve o canlandırılmış kılıf geyik gözlü erkek arkadaşınızı tekrar görmek istiyorsanız anne sorunlarına dalmaya başlamanı öneririm.
Si tú y esa cáscara animada quieren volver a ver a tu novio de nuevo alguna vez te sugiero que empieces a recordar tus historias de mamá.
Sen ve Mack o işle ilgilenin.
Bien, tú y Mack hagan eso.
O zaman sen de Alex'in duşundaki aptal çıplak kız ol.
Pues ve a ser la estúpida chica desnuda en la ducha de Alex.
O bi kere aktörle yapılan sözleşmedeki bir anlaşmazlıktı ve sen dizide oynamıyorsun.
Eso fue por una disputa por el contrato con el actor, y tú no estás en el programa.
- Donnie, sen ve bende biliyoruz ki o yol canavarını yakalamak için.. İyi bir fırsat yakaladık.
- Donnie, tú y yo sabemos que el hot rod es la mejor oportunidad que tenemos.
Annem zorla yaptırdı. Çünkü o senin menejerin ve sen Jane'e yakın olmak istedin.
Lo hizo mamá porque ella es quién dirige tu carrera, y tú querías estar más cerca de Jane.
Sen öldürdün ve bana doğruyu söyleyeceksin yoksa yemin ederim komaya sokarım seni!
Fuiste tú. ¡ Ahora dime la verdad, o te juro por Dios, que voy a darte una paliza!
Ve o kapıyı sen açtın.
Y fuiste tú quien la abrió.
O zaman ben karides alırım ve sen de onunla konuşursun.
Entonces yo iré a comprar camarones, y tú ve allí y habla con ella.
Konuştuğu tek şey beyaz şapkalar ve iyi şeyler yapmak. O ne isterse elde ediyor ve bazen sen sadece ikincil zarar olarak kalıyorsun.
Con su charla de sombreros blancos y hacer el bien, consigue lo que quiere, y a veces solo eres daño colateral.
Sen kimsin bilmiyorum ama kocam veya Cyrus veya bir başkası benim o aptal elbiseyi giyerek ve o aptal konuşmayı yaparak cehennemde bir şansım olacağı düşüncesine sahip olduğu senin o çaresiz Meryem ana sesinden çok net anlaşılıyor.
No sé quién eres, pero obviamente eres un tipo de desesperado último recurso... de mi marido o Cyrus... u otra persona... que piensa que hay una maldita posibilidad... de conseguir que me ponga ese estúpido vestido... y vaya a ese estúpido discurso.
Ama yalancı pislik olmaktan daha beter bir şey varsa o da kötü yalancı pislik olmaktır ve sen Vincent çok kötü bir yalancı pisliksin.
Pero hay una cosa peor que ser un hijo de puta mentiroso y es ser un hijo de puta mentiroso malo, y tú, Vincent, amigo mío, eres un hijo de puta mentiroso muy malo.
Tamam, sen ve Dash şu özel zulanıza çok fazla giriyorsunuz, o yüzden...
Bueno, Dash y tú... también se colocan mucho de su colección privada, así que...
Bununla beraber konuyla ilgimi ne şekilde ve nasıl açıklayacağına sen karar vereceksin.
Aunque será decisión tuya si declarar o no mi participación.
Veya, belki de bu senin için önemli değil belki de bunu sen istiyorsun, ortaya çıkmıyorsun çünkü seni yakalamalarının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorsun ve önce davranıp ortaya çıkmak istiyorsun...
O la otra opción es que a ti te de igual, que es lo que quieres, que a lo mejor no das la cara... porque crees que inevitablemente te van a pillar... y prefieres decirlo tú antes, sino que sales porque te sale de los cojones.
Sen Audrey'e ve Haven'a değer veriyorsun. O yüzden bana yardım et.
A ti te importa Audrey, y también Haven, así que ayúdame.
Elbette günün birinde o da olacak. Evet, konuyu değiştiriyorum, çünkü kendim ile ilgili değil de bu gece sen ve senin ufak sevgilin hakkında konuşmak istiyorum.
Por supuesto, y lo tendré algún día, y sí, me estoy desviando del tema porque no quiero hablar de ello y porque esta noche es sobre ti y tus formas de roba-cuna.
Yani sen de o ayrılana kadar bekledin ve onun peşinden gittin.
Así que esperaste hasta que se marchara y fuiste a por él.
Sanırım o zamanlar sen kırık bir kalbin yasını tutuyor ve bir miktar da kendinden nefret ediyordun.
Creo que sufrías por amor con un poco de odio a ti misma.
Ve bunu yaptığında sen de o şapkada hapsolacaksın.
Y cuando lo haga, tú serás absorbida también.
Sen gerçekten de... Ona sonunda bir tek o ve viskisi Battistone kalacağını söyle.
De verdad estás... Dile que dijo que, al final, solo estarían él y su whisky Battistone.
Oh, ve yarasalar dışarı çıkmazlar. Tabi sen ani hareketler ya da korku ile çığlık atmadığın sürece.
Y los murciélagos no saldrán a menos que hagas un movimiento repentino o un grito de miedo.
Sen Nick ve Winston'ın gelmesi hakkında ne düşünüyorsun?
O sea, ¿ qué opinas de que vengan Nick y Winston?
Oğlum ve sen, hiç şansın yok.
Tú o él, no tengo dudas.
Ve o gün geldiğinde Harold ve sen yoluma çıkmamakla en doğrusunu yaparsınız.
Y cuando llegue ese día, tú y Harold harían bien en apartarse de mi camino.
Sen eve git ve o hatıralardan kurtul.
Tú vete a casa y deshazte de esos suvenires.
O zaman Bob ve Sam'e sen devletin verdiğinden 3 hafta fazla izin yaparken senin için yaptıklarımı söylerim.
Solo me aseguraré de contarle a Bob y Sam todo lo que hice por ti cuando estuviste de baja tres semanas más de lo que el gobierno permite.
Sen ve ben kararı o silah ile vereceğiz o silah ile olacak.
Si tú y yo decidimos que era con armas. Será con armas.
Fakat bilmeni isterim ki, geçen geceki partide sen ve arkadaşının becerdiği kıza ait videonun nerede olduğunu söylemezsen, o bursu, asgari ücretli bu işi ve gelecekte karşına çıkacak herhangi bir şansı kaybetmen için herşeyi yapacağıma emin olabilirsin.
Pero deberías saber que me aseguraré personalmente de que pierdas esa beca y esa mierda de trabajo y cualquier oportunidad que tengas en un futuro si no me cuentas dónde tienes el vídeo de la chica que tú y tu amigo os tirasteis anoche en la fiesta.
O zaman sen ve bu hanedeki herkes, neden beni yalnız bırakmıyorsunuz ki.
Así que, ¿ por qué tú y el resto de este cuartel no me dejáis en paz?
Sen düşmek olabilir Ve senin o güzel, küçük dişleri bölünürler.
Podrías caerte y... romperte esos bonitos dientitos.
Ve sen de o kişinin ben olduğumu düşünüyorsun öyle mi?
¿ Y cree que yo debería ser la elegida?
Sen ve Mary bütün o saçma fikirlerinizle bu ülkeyi mahvedeceksiniz.
Vos y María, con todos vuestros ideales, destruiréis este país.
Gece saat 10'a kadar orada olmazsak, hepsini kaybedeceğimizi söylüyorlar. Ve... hala yapacağım bir sürü iş var, o yüzden, sorun olmazsa, sen...
Dicen que si no llegamos a las 10 : 00 P.M... perderemos todo, y aún tengo trabajo, así que si no te importa, podríamos...
O yüzden o flash bellekte olanların sen ve benim hakkımda olmadığını varsayacağım.
De verdad. Así que voy a suponer que lo que hay en esa memoria no tiene nada que ver con nosotros.
O benimdi ve sen onu öldürdün!
¡ Era mío y tú lo mataste!
Peki ya sen? Haiti'ye yelken açmak ve risk almak isteyen o adam nerede?
¿ Pero qué hay de ti? ¿ Dónde está ese chico que quería navegar hacia Haití y arriesgarse?
Sen ve benden daha büyük bir planın olduğuna dair inanç Lothal'dan daha büyük, dış halkadan daha büyük bir şeye dair inanç.
Fe en que hay un plan a largo plazo que es más grande que tú o yo más grande que Lothal, más grande que todo el Borde Exterior.
Ruhlarımızı yitiriyoruz burada ve sen, bu stüdyonun yaratıcı yüreği gece yarısı çıkamazsan o zaman kaderimize mahkumuz demektir.
Nos estamos dejando el alma aquí, y si tú, nuestro corazón creativo de este estudio entero, no puede salir pasada la medianoche, entonces estamos condenados.
Ve Emma, sen de aileni buldun. Her ne kadar o ailede ben olmasam da.
Y, Emma, has encontrado a tu familia, incluso si no era conmigo.
Ve sonra sen ona zarar vermeye başladın. O da kaçtı.
Y entonces cuando empezaste... a hacerle daño, se largó.
Çoğu kişi seks ve beden konusunda kayıtsız kalamaz. O yüzden sanırım sen ve ben...
La mayoría son reservados sobre el sexo y la carne, así que supongo que esto significa que tú y yo estamos avanzando...
Ta ki o bomba patlayana ve sen neredeyse...
Hasta que explotó la bomba y casi...
Ama sen Mozart değilsin ve o kaltak Cynthia da kimsenin karısı değil, hayatım.
Sólo que tú no eres Mozart, y esa prostituta Cynthia no es la esposa de nadie, querido.
Sen nerede ve ne zaman istersen teslimat yapabilirsin ama benim o bisiklete binmem mümkün değil.
Tú puedes hacer las entregas que quieras, pero nunca jamás volveré a subirme a esa bici.
O yüzden Gloria'yı geri gelmeye ikna ettin. Böylece bu aptal piknikten kaçamayacaktım ve sen de büyük ekrean TV'yi kapacaktın.
Por eso hablaste con Gloria para que volviera... así no podía escabullirme de ese estúpido picnic y te quedarías con la TV grande.
Bu ailenin yıllarca yaptığı muhteşem işleri düşün, çalıştırdığımız o kadar kişiyi, yarattığımız olanakları, ve hepsini hatırlamamı sen sağladın.
Piensa en todas las grandes cosas... que esta familia hizo a lo largo de los años... toda la gente que empleamos... las oportunidades que creamos... y tú me haces darme cuenta...
O zaman şöyle derdi : " Gloria, sen gidip konuş onlarla.
Entonces, diría : " Gloria, ve a hablar con ellos.
Ben o arabayı haftalardır internetten araştırmışken sen o sert ve kasıntı hâllerinle olaya müdahele edip 70'lerde nasıl araba alındığının dersini vermek istedin bana!
He estado investigando ese coche por internet durante semanas, y entonces te abalanzas con tu fanfarronería de tipo duro. para enseñarme una lección acerca de cómo vender autos en los 70's!
Hades'e gitmem gerekse bile aşk yalnızca sen vazgeçtiğinde ölür nefes alıyorsam, o zaman bilirim ki hâlâ umut var yaşlı ve bitkinim, yatağa ihtiyacım var.
Volveremos a estar juntos... aunque deba viajar hasta el Hades. El amor sólo muere cuando te das por vencido. Mientras me quede aliento sé que aún hay esperanzas.
Sen ağabeyin değilsin ve o da sen değil.
Hola, padre, abuelo. ¿ Me recuerda?
sen ve ben 703
sen ve ben mi 22
sen ve sen 59
sen verdin 16
sen ve 22
ve onun 18
ve ona 35
ve onu 25
ve onlar 24
ve ondan sonra 16
sen ve ben mi 22
sen ve sen 59
sen verdin 16
sen ve 22
ve onun 18
ve ona 35
ve onu 25
ve onlar 24
ve ondan sonra 16