English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ H ] / Hayat kısa

Hayat kısa traducir francés

2,126 traducción paralela
- Hayat kısa.
- La vie est courte.
Hayat kısa.
La vie est courte.
- Hayat kısa.
La vie est courte.
Hayat kısa, inan bana, bunu biliyorum.
La vie est courte. Je sais de quoi je parle.
O zaman artık hayatta olmazdı. Onun hayatı önemli.
Alors, elle ne serait plus en vie, et sa vie est importante.
çıkıp gitti ve yeni bir hayat kurdu.
Il est parti et a refait sa vie.
Rhonda ile hayatın ne kadar kısa olduğu hakkında konuşuyordum. Ve dışarıda nasıl bu kadar çok seçenek olduğunu.
Je viens de parler avec Rhonda, la vie est courte, et on a beaucoup d'options.
mükemmel bir hayatım var. Karanlıkta verandada durmuş, eski kocanı, onun kız arkadaşını ve kızını gözetliyorsun.
On est sur ma terrasse, dans le noir, à épier ton ex, sa copine et ta fille.
Ruh halini yükseltmek için serotonine özgü gerialım engelleyicileri ve doğru uyku tedavisi ve iyi bir terapistle Billy'nin hayatı normal hasta örneklerine kısa zamanda dönebilir.
Avec un ISRS pour élever l'humeur... un somnifère approprié et un bon thérapeute... Billy devrait reprendre sa vie normale dans un délai relativement court.
John kısa hayatı boyunca dünyadaki en güzel kadınlarla sevgili oldu.
Vous savez, John dans sa courte vie... avait comme petites amies les plus belles femmes... de la planète.
yalnız başına oturup hayatını değiştirecek ameliyatı bekleyen bir kız var.
Mais une gosse est seule dans mon bureau depuis huit heures, à attendre qu'une opération change sa vie.
Değişimden sonra hayatını araştırdık, ama sonuçta pek araştıracak birşey yokmuş.
Nous avons essayé d'enquêter sur sa vie, après le transfert, mais comme il s'est avéré, il n'y avait pas beaucoup à enquêter.
Joe Tiernan'ın katili olduğunu ispatlayamadık ama en azından hayatından çıkardık.
Nous ne pourrons pas prouver que Joe Tiernan est un meurtrier, mais au moins nous l'aurons sorti de sa vie.
Brian'ın tıp okulunun paralarını ödeyebilecek, küçük kızlarını koleje gönderebilecek. Daha iyi bir hayat yaşayabilecek.
Elle pourra régler ses factures, payer l'université à sa fille et avoir une vie meilleure.
Bu bizi korkutsa da kısa sürse de diğer yol onun için diğer çocuklar gibi hayat yaşamak, gerçek bir hayat demek.
Et même si ça nous terrifie, pour elle, l'alternative est synonyme d'avoir une vie, une vraie vie, comme les autres enfants, même si c'est du court-terme.
Ameliyat olmadan en azından Annie'nin kısa bir süre hayatı olacak.
Sans l'intervention, Annie aura une vie, au moins quelque temps.
Knowlton onları kızıyla olan hayatının acısını hafifletmek için kullanıyor.
Knowlton s'en sert pour revivre ce qu'elle a vécu avec sa fille.
Bir kızı var ve o gerçekten hayatına bu şekilde devam edecek durumda değil. Çünkü kocasının ölümünden dolayı çok kötü durumda ve öfkeli.
Elle a une fille, et elle n'est pas pas prête à changer de vie car elle est trop désemparée par les circonstances de sa mort.
O kadar hızlıydı ki sadece kısa hayatım gözlerimin önünden geçebildi.
Si vite qu'il y avait juste le temps pour ma courte vie de défiler devant mes yeux.
Hayat çok kısa.
La vie est trop courte!
Küçük bir kızı annesinin hayatı için endişelendi diye suçlayamazsın.
On ne blâme pas une fillette parce qu'elle avait peur pour sa mère.
Hayat o kadar tedbirli yaşanamayacak kadar kısa.
Tu sais, la vie... est trop courte pour être prudent.
Bütün hayatım yalandan ibaret olsa gerçek babam ortaya çıkıp, bana doğruyu söylese beni özgür kılsa, minnettar olurdum.
On lui a menti toute sa vie. Si mon vrai père s'était montré, qu'il m'avait raconté la vérité, je lui en serais reconnaissant.
Yani hayatının son gününde karısının onu, kızının kocasıyla aldattığını öğrendi.
Son dernier jour sur Terre, il a découvert que sa femme le trompait avec son gendre?
Ne olduğunu bilmediğimiz ve bulamadığımız bir yaratık tarafından tırmalanıp zehirlenmesinin üstünden daha bir şey geçmemişken şimdi Dallas'ta onun hayatıyla oynuyorsun.
Elle vient d'être griffée et empoisonnée par une créature inconnue et introuvable. Et maintenant, à Dallas, tu joues avec sa vie.
Onun hayatı artık senin.
Sa vie est maintenant la tienne.
Hayır bu yaratık Chloe'nin beynini yıkayarak hayatımı mahvetti ve şimdi onunkini de mahvetmeye çalışıyor!
- Non! Non, ce monstre a détruit ma vie. Il a embobiné Chloé et il essaie de gâcher sa vie.
Eğer benim kızımsa annesi kesin beni hayatında istemiyordur ki buna saygı duyarım.
J'ai pas envie de savoir. Si c'est ma fille, sa mère veut pas que je la connaisse et je le respecte.
Ardından hoş bir kızla bir hayat kurar ve burada çalışırdı.
Je pense que le goût de l'aventure l'aurait quitté et... qu'il voudrait s'installer avec une gentille fille et travailler ici, près de sa famille.
Hayatı, pişmanlık duymayan bir katilden daha değerli değil mi?
Sa vie vaut plus que celle d'un meurtrier non repenti, non?
Özel hayatına saygısızlık ediyorsun.
Tu empiètes sur sa vie privée.
O kız hayatı boyunca erkekleri kullandı.
Cette fille s'est servie des hommes toute sa vie.
Hayat çok kısa.
- La vie est trop courte.
Hayat çok kısa. Ortağımı telefona verebilir misin?
La vie... est trop courte.
Annesi, babasını boşamadan önce Yarı kızılderili Patty, hayatının ilk yıllarını Bir kızılderili ile, sincap kovalayarak geçirdi.
Mi-Cherokee, Patty passa les 1res années de sa vie dans une réserve indienne avant que sa mère ne divorce de son père, Écureuil Chasseur et déménage à Camden.
Şey, Reggie'nin annesi harap oldu, ama artık sakin bir hayat yaşadığı ve kimseyle sorunu olmadığı konusunda Peder Jack'in söylediklerini doğruladı.
La mère de Reggie était dévastée. Elle m'a confirmé qu'il avait repris sa vie en main. - Qu'il n'avait pas d'ennemi.
Ne olursa olsun bu bana birçok şeyi yeniden düşündürdü, anlıyor musun? Hayatın ne kadar kısa olduğu mesela.
Quoiqu'il arrive, j'ai pris conscience de beaucoup de choses, concernant la putain de brièveté de la vie.
Ve düşündüm de, hayat çok kısa.
Et la vie est courte.
- Hayat kısa.
- Alors, viens.
Hayatını kavanozdaki bir balık gibi geçirdi ve plastik bir torbada bitirdi.
Passer sa vie comme un poisson dans un bocal... Et finir dans une house en plastique.
Hubert Josse hayatını bir kavanozda yaşayıp tamamlayacak tabii mutfak eviyesine yaptığı haftalık kaçamaklar haricinde o da kendi pisliğiyle boğulmasın diye temizlikçi kadının temiz su doldurduğu süre çerçevesinde.
Hubert Josse poursuit et finira sa vie dans ce bocal, malgré quelques échappées hebdomadaires dans l'évier de la cuisine : le temps pour la femme de ménage de lui mettre une eau propre afin qu'il ne s'empoisonne pas avec ses propres déchets.
Çünkü o kızın hayatını yaptığından daha da fazla mahvetmeye hakkın yok.
Tu n'as pas de raison de gâcher sa vie, plus que tu ne l'as déjà fait.
Hayat zor, gaddar, sevimsiz ve çok kısa!
La vie est difficile, elle est cruelle, moche et beaucoup trop courte.
O halde, ölümünde de suçu olmayan kiş hayatını kısa kesmiş değildir.
celui qui n'est pas coupable de sa mort n'abrège pas sa vie.
Sydney beni ne zaman görse aynı şeyi söylerdi : "Ne zaman kıçını kaldırıp o kızın parmağına yüzüğü takacaksın?" Oldukça ironik olsa da onun aramızdan ayrıldığı gün benim hayatımın başladığı gün oldu.
Chaque fois que je passais chez Sydney, elle me disait toujours la même chose. "Quand vas-tu te bouger le cul et passer un diamant au doigt de cette fille?" Alors, c'est assez ironique, que le jour de sa mort, c'est ma vie qui commence.
Hayat kısa.
La vie est courte
Lynette, kızım bir makineye bağlı, onun hayatını karmaşıklaştıran adam- - varlığını bile bilmediğim bir adam, onu bu hale sokmuş olabilir. O yüzden adil olmamı bekleme.
Lynette, ma fille est branchée à une machine, et le gars qui complique sa vie... un garçon dont je n'ai même pas entendu parler... pourrait l'avoir mise là, donc je n'ai pas besoin d'être juste.
Bu sabah gerçekleşen trafik kazası, hayatının kısa sürmesine sebep oldu.
Sa vie s'est brutalement arrêtée dans un accident de voiture tôt ce matin.
Küçük kısa şortun içinde hayat dolu görünüyordu.
Elle avait l'air tellement... joyeuse dans son petit... minishort.
Elise'e sırılsıklam aşık olduğunu ve tüm hayatını onunla geçirmek istediğini söyledi.
Il a dit qu'il était vraiment amoureux d'Élise. Il voulait passer sa vie avec elle.
Hayat hoş olmak için çok kısa.
La vie est trop courte pour la subtilité.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]