Hayat dolu traducir francés
1,292 traducción paralela
Hayat dolu ve iyi biriydi.
Elle était tellement pleine de vie et toujours si gaie...
Hayat dolu, güçlü ve cömert biri. Sadece biraz eğlenebileceği birini arıyor.
Il est généreux et cherche quelqu'un avec qui s'amuser.
Bu yavrular hayat dolu.
Et ces deux coquins sont pleins de vie!
Elbette çıkaracağız Bu bölümde, Katie Couric hayat dolu, çatlak bir fahişe rölünde misafir oyuncu olarak katılacak
Ce soir, Kathie Couric montrera comment elle se prostitue pour avoir sa dose.
Hayat dolu bir metropoldü. Paris'e veya New York'a eşitti.
C'était une métropole animée, comme Paris ou New York.
Çok cana yakın, hayat dolu biriydi.
Il était si gentil, si vivant.
Bende. Amfipolisi çok seveceksin. O hayat dolu bir...
Tu vas adorer Amphipolis, c'est... tellement vivant.
Dansı ve hayat dolu gülümsemesi Bunalım'dan kurtarmıştı bizi.
Son sourire joyeux et sa danse ont sorti l'Amérique de la Dépression.
Gördüğün gibi, her tür vurmalı sese hayat dolu bir tepki veriyor.
Comme tu vois, il réagit à n'importe quelle percussion en se secouant vivement en rythme.
Burası hayat dolu.
C'est un endroit rock n'roII, ca bouge.
Hayır, söylemem gerekirse biz gördüğüm en mutlu, en hayat dolu grubuz.
Non non, nous sommes le groupe le plus joyeux que je connaisse.
Biraz fazla hayat dolu, eski Larry'i özledim.
T'es trop enthousiaste, l'ancien Larry me manque.
Buffy hayat dolu genç bir kız.
Elle est jeune.
Hayatı dolu dolu yaşarken buna vaktimiz yok. Hadi, gidelim.
Il faut mordre la vie à pleines dents!
Çocuklar, eğer aşk evliliği yaparsanız hayatınız onun zenginlikleriyle dolu olacak.
Marriez-vous par amour, et votre vie ne sera jamais à court de richesses.
Kendisi dolu dolu bir hayat yaşadı.
Elle a eu une vie bien remplie.
Ve St. Ray'deki pederler onu asistan olarak işe almış. O zamandan beri, adamın hayatı "belki" lerle dolu.
St Raymond lui a offert un poste d'assistant et depuis, on a eu des doutes sur lui plus d'une fois.
Öyle hayat dolu ki.
Elle est si pleine de vie.
İkimiz de dolu dolu uzun bir hayat sürdük.
Mais nous avons tous deux eu une vie longue et heureuse.
! Günah dolu hayatına mı? !
Vers une vie de péché?
- 80'ler Harry. Olan bu. Yüzlerce, yüzlerce kafe kocaman lokantalar hınca hınç neşeli genç insanlarla dolu yüksek standartlarda hayat yaşayıp gülüyor, kendilerini güzel hissediyorlar salata yiyorlar ve dışarıya bana bakıyorlardı sanki yarı açık konserveden emekleyerek çıkmaya çalışan biriymişim gibi.
les années 80 sont passée là des centaines de ces cafés sophistiqués ces restaurants caverneux... pleins à craquer de ces jeunes aux yeux pétillants... vivant la grande vie, riant, se sentant beaux... mangeant des salades... me regardant qui les regardait
Hayat, sihirle, güzelliklerle ve fırsatlarla dolu.
Elle est pleine de magie et de beauté.
Hayat, sihirle ve güzelliklerle dolu.
Pleine de magie et de beauté.
Dünyadaki kadınlar hakkında bilgi alıp gezegenimi tekrar hayat dolu yapmak istedim.
afin de pouvoir connaître les femelles humaines, et repeupler ma planète ravagée.
Onun vurulması sizi rahatlattıysa ve suç dolu hayatı bırakmaya hayatınızı değiştirmeye ikna ettiyse, yaralarının bir soyluluğu ve ihtişamı var.
Si son accident a eu pour effet de vous dévoiler la sinistre réalité que cache le vernis de la criminalité et vous a poussés à changer, ses blessures possèdent une noblesse et une gloire inhérentes.
Bu insanlara borçlu olduğum tek şey hayatımı dolu dolu yaşamak.
- Mais je leur dois de vivre ma vie à fond.
Sevgim zenginliklerin, nadir güzelliklerin ötesindedir. Güzelliklerle dolu hayatı nasıl...
Pas moins de vie, de grâce, et...
Güzellik, sağlık, onur dolu bir hayatı nasıl seviyorsam,
Je m'oppose à toute autre joie...
Avukatı jüriyi yönlendirdi. Cinsel tacizle dolu bir hayat onu bunları yapmaya itmiş. Her ne haltsa işte.
Son avocat réussit à attendrir le jury en arguant que les abus sexuels subis l'avaient amené à avoir ce comportement et ainsi de suite.
Sakin ve barış dolu bir hayat yaşadık.
Nous avions une existence paisible.
Hayır, burası gün sonunda bir hayatı olan insanlarla dolu.
Ils sont pleins de gens qui après le boulot... ont une vie vers laquelle ils rentrent.
Çok zengin, dolu bir hayatın varmış değil mi Charles?
Tu as une vie bien remplie.
Ve dolu dolu bir hayat sürdü.
Et sa vie a été bien remplie.
Demek istediğim senin hayatın her zaman tehlikelerle dolu olacak ama benimki olmayabilir,
Ta vie sera toujours dangereuse. Mais la mienne n'est pas obligée de l'être.
Bu arada başka bir New Yorklu dolu hayatının tadını çıkartıyordu.
En ville, une autre New-Yorkaise profitait de sa vie passionnante.
Bu çocuğun hayatı gerektiğinden daha fazla seviyle dolu olacak.
Cet enfant sera entouré d'amour.
Rock'N Roll'un seks ve uyuşturucu dolu boş hayatı vermek istediğim mesaja uymuyor.
J'ai compris que la vacuité du cliché sexe, drogue et rock n'roll... c'était pas le message que je voulais transmettre.
Sandy Perkus yoksulluk, iffet, itaat ve sessizlik dolu bir hayat sürmeye yemin ediyor musun?
Faites-vous voeu d "une vie de pauvreté de chasteté, d" obéissance... et de silence?
Hayat benim için yıkımlarla dolu.
Ma vie n'est que distractions :
Çok hayat dolu.
- Les dégâts de la guerre. Elle est vivante.
Tek başına yaşıyor. Çocuğu yok. Çünkü oda hayatı dolu dolu yaşamıştır...
Elle a 45 ans, pas d'enfants... parce qu'elle aussi a voulu vivre pleinement.
Eğer bundan şüphe etmene sebep olduysam bu hatalar dolu hayatımda yaptığım en büyük hatadır.
Que je t'ai laissée en douter... c'est là la plus grande erreur dans une vie remplie d'erreurs.
Özel sağlık sigortan, hayat sigortan kendini fakir hissetmemen için her zaman dolu bir buzdolabın genç hissetmen için el dokuması bir halın olacak.
Tu auras une assurance-santé, une assurance-vie un réfrigérateur toujours plein, pour ne pas te sentir pauvre un tapis genre Killims pour continuer à te sentir jeune et des fenêtres qui laisseront toujours entrer le soleil.
Çünkü yabancılarla dolu bir masada özel hayatımı paylaşmak istemedim.
Ma vie privée ne regarde pas les inconnus
Hepimiz hayatın her saniyesini dolu dolu yaşayabiliriz ve borsaya çok fazla para yatırmadığımız için minnettar olabiliriz.
Et bien, je suppose qu'il nous reste à profiter des moments de la vie et nous réjouir de ne pas avoir investit trop d'argent dans le Nasdaq.
Ayrıca sırf hayat berbat şeylerle dolu olduğu için buraya gelip viskimi paylaştığını sanmıyorum.
Tu ne serais pas là, à écluser mon whisky si tu voyais la vie en rose.
Hayat sevinçle dolu değil
Ni un roman
Hayat hiç de sürprizlerle dolu değil.
C'était prévisible.
Öyle ince bir şekilde senelere yayacağım ki hayatınızdaki sefaletin sebebinin Leonardo Leonardo'nun açık veya entrika dolu oyunları mı, yoksa üçüncü bir şey mi olduğunu merak edeceksiniz.
Je la mettrai au point pendant des décennies, de manière si subtile... que vous vous demanderez si votre vie misérable... n'est pas une manifestation ou une machination de Leonardo Leonardo... ou un troisième truc.
Hamsterler dolu dolu bir hayat geçiremez.
LE HAMSTER N'A PAS EU "UNE BELLE VIE"
Hayatımı kurtardı, ama sırlarla dolu.
- Il m'a sauvé mais il est mystérieux.
dolu 82
dolunay 27
dolunay var 16
dolu mu 28
doluyuz 22
dolu değil 28
hayatım 3662
hayatim 33
hayat 236
hayatı 33
dolunay 27
dolunay var 16
dolu mu 28
doluyuz 22
dolu değil 28
hayatım 3662
hayatim 33
hayat 236
hayatı 33
hayat devam ediyor 42
hayatımı 47
hayatını 28
hayatımın aşkı 18
hayat nasıl gidiyor 25
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayatın 30
hayatımda 29
hayatımı 47
hayatını 28
hayatımın aşkı 18
hayat nasıl gidiyor 25
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayatın 30
hayatımda 29