English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → francés / [ N ] / Ne yok

Ne yok traducir francés

68,042 traducción paralela
Yok, falıma bakılmasını istemiyorum.
Ne prédisez pas mon avenir.
Hiçbir şeye inanmıyorsun bu yüzden hiçbir şeyin yok.
Vous ne croyez en rien, donc vous n'avez rien.
- Kimsenin sana sorduğu yok boyunsuz!
On ne t'a rien demandé, sans-cou.
Hayır, yok olduğunu sanmıyorum.
Non, je ne crois pas.
İyileştiğim falan yok!
Je ne vais pas aller mieux!
Dur dedim! Daha iyi olduğum falan yok.
Ça ne s'arrange pas.
Sorun IŞİD'i yok etmek değil Sayın Başkan ancak...
Il ne suffit pas d'abattre l'EI, Mme la Présidente...
- Ne? - Basın yok.
- Laquelle?
Kim olduğuma dair hiçbir fikrin yok, değil mi?
Vous ne savez pas qui je suis, hein?
Bunu insanlara ne olduğunu anlatmak için yapmıyorlar. İnsanları korkutmak için yapıyorlar ama korkmayı gerektiren bir şey yok.
Ils ne font pas ça pour informer, mais pour faire peur.
Bana bundan daha çok zevk verecek bir şey yok.
Rien ne pourrait me faire davantage plaisir.
Nasıl olduğuna dair hiçbir fikrimiz yok yani.
Bref, on ne sait rien.
Sende ne var? - Telefon yok.
- Pas de téléphone.
Seninle ikimiz ne biliyoruz? Artık özel diye bir şey yok, değil mi?
Nous savons bien, vous et moi, qu'il n'y a plus rien de privé.
Hiçbir fikrim yok.
Je ne sais pas.
Bu komplonun ne kadar derin ve geniş olduğunu bilmeye hakkı yok mu?
N'a-t-elle pas le droit de savoir jusqu'où allait ce complot?
Teşkilatta güvendiği kimse yok mu?
Il ne peut faire confiance à personne à l'Agence?
Bende o cevaplar yok.
Je ne les ai pas.
O kimlikleri araştırırsanız kimseyi bulamazsınız. Gerçek isimleri, sigorta numaraları, adresleri, işleri yok. Nefret yağmurundan ibaretler.
Creusez derrière ces identités et vous ne trouverez personne- - pas de vrais noms, pas de numéro de sécurité sociale, pas d'adresses, pas de boulots, seulement un courant de haine.
İnsanlar sizden nefret ediyor sayın Halef Başkan, bunda sahte bir şey yok.
Le peuple vous déteste, Madame la Présidente-Élue. Personne ne fait semblant à propos de ça.
Eve dönüp dönmeyeceğimi bilmiyorlardı. ya da babaları gibi yok olup gittiğimi.
Ils ne pouvaient pas savoir si j'allais rentrer ou si j'avais tout simplement disparu comme leur père.
Bu hayatı benden almaya hakkın yok.
Vous ne pouvez pas m'en empêcher.
Sanırım pek beklentiniz yok çünkü beni akşam yemeğine çıkarttınız genç bayan.
Ne vous faites pas d'illusions parce que vous m'invitez, jeune femme.
Kevin'in kim olduğunu biliyoruz. Ve bir endişemiz yok.
On sait qui est Kevin, ça ne nous inquiète pas.
Ne söylediğiniz hakkında bir fikrimiz yok.
On ignore de quoi vous parlez.
Buna gerek yok.
Ce ne sera pas nécessaire.
İner inmez Kevin'ı bulsak bile, bizimle gelmek isteyeceğinin garantisi yok.
Même si on retrouve Kevin, rien ne dit qu'il voudra rentrer avec nous.
Şüphelenmek kolay iş çünkü şüphenin bir bedeli yok.
Douter est facile, ça ne coûte rien.
Biriyle okula saldırı yapacağını düşünüyor. Benden haberi yok.
Il pense que tu prépares une attaque à l'école avec quelqu'un, il ne sait pas que c'est moi.
Önceki gibi para yok.
L'argent ne coule plus comme avant.
- Artık buna gerek yok.
- Je suis désolée. - Ne le sois pas.
Neden bahsettiğin konusunda en ufak bir fikrim yok.
Je ne sais pas de quoi tu parles.
Bak, işleri hala bitmediyse, seninde burada beklemek için başka bir sebenin yok.
Ecoute, s'il a encore des choses à régler, il n'y a pas de raison que tu ne puisses pas attendre ici.
Yanımıza alamacağımız ne varsa yok edin.
Soyez prêts à partir!
Sizi serbest bırakmak istemiyorum, Bay Donovan ancak biyometrik göstegeleriniz temiz ve elimizde size karşı yeterli delil yok.
Je ne veux pas vous relâcher, M. Donovan, mais vos indicateurs biométriques sont bons et sans preuve tangible contre vous...
Harici belleğe zarar verebilecek bir şey yok.
Rien dessus ne pourra endommager la clé USB.
Sana bakıyorum ve artık kim olduğuna dair en ufak bir fikrim yok.
Je te regarde et je ne te reconnais plus.
Özür dileyecek bir gerekçen yok.
Il ne faut pas t'excuser.
Beni o teröristlerle ilişkilendirebilecek hiçbir delil bulamayacaklar. Bu da demek oluyor ki bırakmana gerek yok.
Ils ne trouveront aucune preuve me reliant à ces terroristes, cela signifie que tu n'as pas à tout abandonner.
Hala takip edildiğimize dair işaret yok.
Nous ne sommes pas encore suivis.
Kendi hayatımı düşünmem gerekiyor ve geri kalanını da hapiste geçirmeye niyetim yok.
Je dois penser à ma vie et je ne vais pas passer le restant de ma vie en prison.
Kimse yok, kimse yok
Personne ne rentre, personne ne sort.
Bak planın biraz gerisindeyiz ama sıkıntı yok.
Écoutez... nous avons essuyé un petit revers, mais ne vous inquiétez pas.
Darılmak yok.
- Je ne voulais pas vous offenser.
İspanyol kuvvetleri, efendim, hiçbir çeyreklik sunmayacak. Kendimizi savunmaktan başka şansımız yok!
Les Espagnols ne font pas de quartiers, nous devons nous défendre.
Beni öldürmek en akıllı şey gibi gözüküyor, O halde bana açık hiçbir şekilde hiçbir fikrin yok Woodes Rogers'ı yenmek için.
Si vous envisagez de me tuer, c'est qu'aucun d'entre vous ne sait comment vaincre Rogers.
Bizden birinin onlardan birinin üstü olmasına imkân yok.
L'un de nous ne commandera jamais l'un d'eux.
Onları durdurmazsak, tapınaklarımızı kapatacaklar! Ve ülkemizi yok edecekler!
Si on ne les arrête pas, ils fermeront nos temples... et détruiront notre pays!
Resmiyetin hiç gereği yok.
On ne fait pas de chichis ici.
Korkunun ecele faydası yok.
La peur ne résout rien.
Beraber olduğumuz sürece yapamayacağımız bir şey yok.
Tant qu'on est ensemble... il n'y a rien qu'on ne puisse accomplir.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]