Yapaçak traducir portugués
20,654 traducción paralela
Ne yapacak ki?
Que vai ele fazer?
O zaman oğlun bir seçim yapacak. Ailesi ve ailesinin anlamak istemediği gerçek arasında.
Então o seu filho terá de escolher entre a família dele e a verdade que eles não querem entender.
Sizi eski durumunuza döndürecek tüm şehirde kovulamaz yapacak lanet olası bir neden verin!
Reduzir-vos as opções, fazer com que ninguém vos contrate. O raio de uma razão!
- Yapacak çok fazla işim var.
Estou com muito trabalho...
Yapılacakları biliyorum ama yapacak kişinin ben olup olmadığını bilmiyorum.
Eu sei o que tem de ser feito. Só não sei se sou capaz de o fazer.
Yapacak bir ton işim var. Bir de dürüst olmam gerekirse bir daha bu tip şeyler yapmak durumunda kalmazsam çok mutlu olurum.
Tenho muito trabalho e gostaria de não ter de voltar a fazer isto.
Ancak onların da bize yaptıkları bu olduğundan sana aynısını yapacak değilim.
Mas não vou fazer-te isso porque isso é o que nos fazem a nós.
Lisa, Capital City'de geçireceğimiz haftasonu bizi tekrar arkadaş yapacak.
Lisa, o nosso fim de semana em Capital City vai fazer-nos ser amigas novamente.
Babamız, TV izleyicilerinden gelecek canlı sorulara doğaçlama yapacak.
O nosso pai vai improvisar respostas ao vivo de perguntas dos telespectadores.
Bir güneş silahını deneme yapacak kadar yükseğe çıkartabilmek için.
Para ter uma Arma Solar alta o suficiente para testá-la.
Tam olarak işlev gören bir Güneş Silahı yapacak yetiye sahip olabilir.
Ele pode já ter a capacidade de fazer - uma Arma Solar funcional.
İyi haber şu ki beyler saatlerce araştırma ve telefon görüşmesi yapacak.
E boas notícias. Os rapazes têm horas e horas de pesquisa para fazer, chamadas para o caso.
Yanlış bir hareket yapacak olursa beynine bir kurşun sıkarım.
Se ela faz um movimento em falso, enfio-lhe uma bala no cérebro.
Yapacak işlerim var.
Tenho coisas para fazer.
- Bunu yapacak birini tanıyorum.
Conheço alguém que sabe.
Yapacak bir işimiz var.
Temos um trabalho a fazer.
Sağ ol almayayım. Daha yapacak çok işim var.
Ainda tenho muito para fazer.
Bakalım ne yapacak.
Vê o que ele faz.
Sizce Vaiz ne yapacak?
O que acha que o pregador irá fazer?
Şunu bil ki aramızı iyi yapacak olan şey senin şu göle atlaman.
O que nos pode fazer ficar bem é tu saltares para este lago.
- Ve bu aramızı iyi mi yapacak?
E isso vai fazer-nos ficar bem?
- Bence aramızı iyi yapacak.
Penso que vai.
Mesaj şu ki, yapacak işler var.
A mensagem, há trabalho a fazer.
Albay Harper ve Binbaşı Lane'in yapacak işleri var.
O Coronel Harper e a Major Lane têm um trabalho a fazer.
Çünkü bir daha böyle bir şey yapacak olursan konuşacağın kişi polis olur.
Porque é com eles que irás falar se voltares a tentar fazer algo deste género novamente.
Dijital yayının aksine TV yayını yapacak kadar eski.
Mas, o suficiente para utilizar ondas de rádio, em vez de um sinal digital.
Ve Max bağlantıyı hazırladığında Supergirl de insanlara bunu yapacak.
E, é isso que ela lhes irá dar assim que o Max inicie as ligações.
Şüphesiz ki bu hareket Narcisse'i kral yapacak. ... ilk vazifeleri de bütün Valois çocuklarının kafalarını koparmak olacak.
Não vos iludis, irá surgir um movimento para que o Narcisse se torne rei e a primeira tarefa deles será decapitar todos os herdeiros dos Valois.
Yapacak bir işimiz var.
Temos um trabalho para fazer.
Eğer yapacak işlerin varsa bunu ben yapabilirim.
Eu posso fazer isso... se tiveres outros assuntos para tratar.
Alma burada daha yapacak işlerim var.
Alma, ainda tenho trabalho a fazer aqui.
- Benden kurtulmak her şeyi yapacak.
Nada o fará parar para se livrar de mim.
İzin verirseniz, yapacak birkaç işim var.
Dêem-me licença por um momento, tenho que atender a uma situação.
- İnsanlar dedikodu yapacak.
- Haverão mexeriquices, calculo eu.
Bunu yapacak kişi ben değilim.
Não sou a pessoa indicada para fazer isso.
Bu görevi yapacak 16. Norfolk Dükü olacak.
Seria o 16 duque de Norfolk a ter esse papel.
Sevdiğim kadını dışlayacak veya ona saygısızlık yapacak bir eylemde bulunur muyum?
se eu faria algo para excluir ou desrespeitar a mulher que amo.
Bu sürede ne yapacak?
O que ela faz enquanto isso?
Kazanmak için her şeyi yapacak bir düşman.
Um inimigo disposto a fazer qualquer coisa para ganhar.
Yapacak çok işim var.
Tenho tanta coisa para fazer.
Siz iki genci yalnız bırakacağım. Yapacak işlerim var.
Deixarei os dois jovens a sós.
- Evet. Yapacak bir işimiz var.
- Temos um trabalho a fazer.
Kamp yapacak bir yer bulmalıyız.
Vamos acampar.
Yarın olur da geberirsem Jones'a, seni otelden 2044'e getirmesini kim söyleyecek, kim yapacak?
Se eu morrer amanhã, quem dirá à Jones para te trazer do hotel e te levar para 2044, como eu fiz... Como vou fazer por ti?
Araya giriyorum ama çekirdeğin iki atlayışı da yapacak gücü var.
Se me posso meter o núcleo tem eletricidade para ambos os saltos.
Bana ne yapacak?
O que eles estão vai fazer comigo?
Ayrıca ebeveynlerimize böyle suçlamalar yapacak yaşı geçtiğimizi sanıyordum.
Além disso, já passaste a idade de mandar golpes baixos aos pais.
- Portreni yapacak olan kişi.
- Que fará o seu retrato.
Yapacak daha önemli işlerim var.
Tenho coisas mais importantes para fazer.
- Yapacak çok işim var da...
Tenho muito trabalho para fazer, então...
Bana arkadaşlık yapacak genç kızlar arıyorum.
Estou à procura de um pouco de companhia feminina.