All the traduction Turc
364,178 traduction parallèle
Joelle and Gabe, you two can canvass all the affinity groups on campus,'cause we need to show a united front.
Joelle ve Gabe, siz ikiniz de kampüsteki gruplara çağrı yapabilirsiniz çünkü birlik olduğumuzu göstermeliyiz.
Ugh. People ask for gluten-free at the restaurant all the time.
İnsanlar restoranda sürekli glütensiz şeyler soruyorlar.
All the cupcakes are gone.
Bütün kekler bitmiş.
So are you a green wristband just for today, or all the time?
Sadece bugünlük mü yeşil bilekliksin yoksa sürekli mi?
She'd open all the curtains, make my son practice his clarinet.
Bütün perdeleri açar, oğluma klarnet çaldırırdı.
Yeah, we talk all the time.
Evet, sürekli konuşuyoruz.
I got all the salad I could eat.
Tek yaptığım salata yemekti.
He kept dancing with all the bridesmaids.
Bütün gelinlerle dans etmeye devam etti.
I came all the way here to see you. I don't remember.
Ben hatırlamıyorum
You know, the issues that we're dealing with, the impulsivity, the lack of judgment, these are all the reasons
Biliyor musun, ilgilendiğimiz konular, dürtüsellik, Yargı eksikliği, bunların hepsi de bu sebeptendir
I have sent you all the deets.
Detayları yolladım.
All the other victims had multiple stab wounds.
Diğerlerinde birden fazla vardı.
I cry all the time.
Ben devamlı ağlarım.
I just kind of assumed it was'cause you were drinking all the time.
Bunun sebebinin sürekli içiyor olmandan dolayı olduğunu düşünüyordum.
Kira, if you can teach me everything you know about that feeling, then I'll tell you whatever you want to know about all the grown-up stuff we do.
Kira, bu bağ hakkında bildiğin şeyleri bana öğretebilirsen o zaman bilmek istediğin yaptığımız tüm o yetişkin işlerini sana anlatırım.
So this is all the more recent stuff?
Son zamanlarda olan şeyler bunlar mı?
Well, we're born with all the eggs we'll ever have, and technically, you could extract them from infants.
Elimizde sadece doğduğumuzda gelen yumurtalar var... ve teknik olarak, onları yeni doğan bebeklerden alabilirsin.
♪ Of all the comrades that ere I had... ♪
# Sahip olduğum yoldaşların hepsinden... #
[Sam] So I know last night's rally didn't go quite as planned, but with Reggie back in the fold, I think we can all agree that something needs to be done.
Pekâlâ, dün geceki eylemin pek de planlandığı gibi gitmediğini biliyorum ama Reggie'nin de tekrar aramıza katılmasıyla sanırım bir şey yapmamız gerektiği konusunda hemfikiriz.
♪ Rubbing ice all over their bodies ♪ [Sam] Thank God for the left nipple.
Sol meme ucu için Tanrı'ya şükürler olsun.
If I can't staunch the bleeding Smoll's death has precipitated, all of our work could come to a grinding and permanent halt.
Smoll'un ölümünün yarattığı durumu çözemezsem, bütün çalışmalarımız zangır zangır ve kalıcı bir şekilde mahvolur.
After all, you're a bit long in the tooth for a street brawl.
Sonuçta, sokak dalaşı için biraz yaşlısın.
All right? I know of at least six jobs the guy's done.
Adamın yaptığı 6 işi biliyorum.
Out of all of them Natalie was the sweetest, the kindest.
Onların içinde, Natalie en tatlısı, en kibarıydı.
All right, Francois Troyet, owner of the world's largest private collection of post-Impressionist art.
Pekala, Francois Troyet, dünyanın en büyük post-empresyonist sanat koleksiyonunun sahibi.
But in the end, it's all that we're left with, isn't it?
Ama sonunda, geride kalan tek şey bu değil mi?
The words that pass between us as we look each other in the eye are... all we have to hold on to.
Birbirimizin gözlerinin içine bakarken söylediğimiz şeyler, tutunmak... zorunda olduğumuz her şeyimizdir.
I mean, the cheese was all wrong...
Demek istediğim, peynirin hepsi yanlıştı...
Uh, a homeowner saw the motorcycle parked here all day.
Bir ev sahibi, motosikletin bütün gün burada park ettiğini gördü.
Well, we all know who the real hero is.
Hepimiz gerçek kahramanın kim olduğunu biliyoruz.
All right. Look, when I was with the fugitive taskforce, a lot of my work involved talking to the Bureau of Prisons.
Kaçak görev gücünde pek çok kez Hapishaneler Bürosu ile görüştüm.
Yeah, this guy went straight through the heart all 3 times.
Evet, bu adam üç sefer de tam kalplerinden vurmuş.
Unsub's prints and DNA were all over the place, and he didn't wear gloves.
Evin her yerinde şüphelinin parmak izi ve DNA'sı var, eldiven bile kullanmamış.
The hunters were all shot through the heart.
Avcılar da kalplerinden vurulmuştu.
The other home invasion victims had multiple stab wounds, but the final fatal wounds were all through the heart as well.
Diğer kurbanlar birkaç kez bıçaklanmış, ama son ve ölümcül darbeler hep kalplerine yapılmış.
All of the control he uses to tamp down his rage when he's awake turns off once he falls asleep.
Uyanıkken öfkesini bastırmak için kullandığı kontrol sistemi uyurken kapanıyor.
All of the houses are on the south side of the city.
Tüm evler şehrin güney kısmında.
We need a full history on all of the houses the unsub struck.
Şüphelinin saldırdığı evlerin tüm geçmişini istiyoruz.
All right, I'm gonna go to the guards and I'm gonna give my cell to Luis.
Peki, gardiyanlara hücremi Luis'e vermek istediğimi söyleyeceğim.
After some further spelunking, it turns out that up until about 10 years ago, all of the residences were either drug dens or houses of prostitution.
Biraz araştırma sonrası gördüm ki 10 yıl öncesine dek hepsi de ya fuhuş ya uyuşturucu yuvasıymış.
Okay, first of all, the bear is real.
Pekala, ilk önce bahsettiğim ayı gerçek. Ölümcül ve tehlikeli...
I've told you, Ira, it's all about the means for me.
Sana söylemiştim Ira, benim için hepsi sadece birer araç.
It's all I can do to keep a hand on the tiller.
Durumu kontrol altında tutabilmek için yapabildiklerimin hepsi bu.
We're all working on the endgame, but I can't share information that endangers that.
Hepimiz son bir hamle için çalışıyoruz ama bilgilerin tehlikeye girmesine karşın seninle paylaşamam.
We're all safe when the thing is dead.
O şey öldüğünde güvende oluruz.
You lock the door, you stay put till I give the all clear.
Kapıyı kilitleyin ve "tehlike geçti" diyene kadar burada kalın.
Okay, well, Felix and Adele sent us all this information on the Neo money trail.
Tamam, Felix ve Adele bizi... Neo para takibi hakkında bilgi almamız için gönderdi.
All right, white Cambridge nerds who died in the 1960s, present yourselves.
Pekala, 1960larda ölen beyaz Cambridge inekleri kendinizi gösterin.
All of your scissors? Mm-hmm! The point of art is to lose control, Donnie, to reveal your inner chaos.
Tüm makaslarını mı? Sanatın amacı kontrolünü kaybetmektir, Donnie, içindeki kaosu göstermektir.
A multinational investigation has taken control of all research and suspended the financial activities of the wider Dyad group,
Çokuluslu bir soruşturma ile Dyad Grubunun tüm araştırmaları ve mali faaliyetleri durduruldu.
You were always the fastest swimmer out of all your brothers.
Kardeşlerin arasında en hızlı yüzücü hep sendin.
all the world's a stage 17
all the way up 39
all the time in the world 18
all the way home 19
all the time 1146
all the way down 60
all the way back 32
all these years 280
all the single ladies 21
all the while 44
all the way up 39
all the time in the world 18
all the way home 19
all the time 1146
all the way down 60
all the way back 32
all these years 280
all the single ladies 21
all the while 44