All the way home traduction Turc
495 traduction parallèle
And then I'll carry you all the way home.
Sonra seni eve kadar taşırım
I did it for mademoiselle, all the way home from the park.
Parktan eve kadar arkada matmazel için oturdum.
We'd had a quarrel. And we didn't speak to each other all the way home from a long, long drive.
Ve eve dönene dek, yolda tek laf etmemiştik.
And walk all the way home?
Eve yürüyerek mi dönersiniz?
All the way home, I've been toying with your brother's invitation of board and room with this happy family.
Yol boyunca kardeşinin bu mutlu aileyle yemeğe katılmam ve kalmam davetini kafamda evirip çevirdim. - Ne?
I should have watched where I was going... but I was thinking all the way home such wonderful things.
Bastığım yere bakmam gerekirdi. Ama eve gelirken yol boyunca harika şeyler düşündüm.
All the way home, it was in my heart to go back there again.
Eve gelirken Paris'e dönmeyi yürekten istedim.
Paul, see, all the way home, I...
Paul, eve gelirken ben...
All the way home, we'll be riding on Herbie Taylor's ulcers.
Eve dönüş yolunun tamamında, Herbie Taylor'un ülserinde gideceğiz.
You know, I've been having a discussion with myself all the way home.
Biliyorsun, eve gelirken yol boyu kendi kendime tartışıyordum.
And all the way home, he talked.
Yol boyunca da konuşuyordu.
Talked a blue streak, all the way home.
Hiç durmadan konuşuyordu bütün yol boyunca.
You know, you don't have to drive me all the way home.
Beni eve götürmek zorunda değilsin.
No, I'll take you all the way home.
Olmaz, seni evine bırakacağım.
And this little piggy cried "wee-wee-wee" all the way home.
Bu da hani bana, hani bana demiş.
It's a country of red and white mesas, sharp arroyos and mountain meadows that roll all the way home.
Kırmızı ve beyaz mesaların, keskin derelerin, evime kadar uzanan dağ çayırlarının olduğu bir ülke orası.
They entered the castle and marched up the wide marble stairs clear to the high alone turret on top where they could see all the way home.
Şatoya girip geniş mermer merdivenleri geçerek ta yuvalarını görebildikleri yüksek kuleye kadar çıktılar.
I would kick your ass all the way home.
Senin kıçına bir tekme basar evine yollardım.
They always give up and run with our arrows chasing them... all the way home.
Her zaman pes edip, kaçarlar ve ardından oklarımız... onları yol boyunca takip eder.
Well, you just stay close to me all the way home.
Eve kadar yanımda kal.
Why don't you dickheads walk all the way home?
Siz budalalar neden yürüyerek dönmüyorsunuz?
All the way home. I don't mind.
Umrumda değil.Eve kadar.
- We thought you ran all the way home.
- Eve kadar koşmuşsundur diye düşündük.
You want me to go "wee wee wee" all the way home just cos of stories in newspapers?
Gazetede çıkanlar yüzünden eve kadar ağlayayım mı istiyorsun?
All The Way Home.
Eve Kadar.
- All The Way Home?
- "Eve Kadar" mı?
And I'm gonna cry, cry, cry, all the way home
Ve ağlayacağım, ağlayacağım eve kadar.
- All the way home
- Eve kadar
- Cry... cry, cry, all the way home.
- Ağlayacağım, eve kadar.
- Cry, cry, cry, all the way home.
- Ağlayacağım, eve kadar.
He adopted him and followed him all the way home.
Onu yanına almış ve ta eve kadar getirmiş.
SON, YOU'VE SAID THAT ALL THE WAY HOME.
Artık yeter evlat, yol boyunca söyledin.
Are we gonna sleep all the way home?
Eve kadar uyuyacak mıyız?
I suppose it's sensible in a way rushing off... to start life anew in the wide open spaces and all that sort of thing, but... wild horses wouldn't drag me away from England... and home and all the things I'm used to.
Geniş açık arazilerde yeni bir hayata başlamak bir yönden akla yatkın olmalı ama hiçbir güç beni İngiltere'den, evden ve yapmaya alışık olduğum şeylerden uzaklaştıramaz.
They will follow you all the way when you drive home.
Kamyonunu evine sürerken seni yol boyunca takip ederler.
We took'em home all the way out in Brooklyn.
Onları Brooklyn'deki evlerine götürmüştük.
Oh, Selena... I cried all the way to New York... and my eyes were the color of the oak leaves... that had started to fall back home.
New York'a kadar ağladım. Gözlerim, memleketimde düşmeye başlayan meşe yaprakları rengindeydi.
It followed me all the way and got stronger on the way home.
Yol boyunca beni takip etti ve eve geldikçe daha da şiddetlendi.
Tennesseans, Nell. 23 of'em. All the way from home.
Tennessee'liler Nell, 23 kişi,... çok uzaktan geldiler.
And my father came all the way in from the peninsula in his pickup truck to take my body home.
Babam pikabıyla ta karşı taraftan buralara geliyordu, cesedimi alıp eve götürmek için.
Look, Buck, he walked all the way from his home, just on the chance of finding work.
Bak Buck, evinden buraya kadar yürüyerek geldi belki bir iş bulurum diye.
One of the staff kept asking me for help all the way home.
Çok ısrarcı.
Well, if it's all the same to you, sir, perhaps we could be making our way home now, huh?
Sizin için de fark etmezse efendim belki eve doğru gidebiliriz, ha?
For all those men, a road was not the way to their family, pleasures or work, but a way of bypassing or attacking, a house was not the hearth and home, but the ambush position,
Bütün bu adamlar için, yollar arfık ailelerine ulaşma imkanı değildi, işlerine ya da eğlencelerine ulaşmak demek değildi, ama sadece saldırının yoluydu. Arfık evler aile ocağı değil, pusu noktasıydı.
- Oh boy. When you set your mind... - I came all the way from home... walked like a camel just to tell you something.
- Ben de size bir şey anlatmak için evden buraya kadar deli gibi koştum.
Now we run this shit-bird's ass all the way to the brig save his per diem and ours, split it and spend it on the way home.
Bu bok herifi acele posta cezaevine götürür onun ve bizim harcırahı da paylaşıp dönüşte yolda harcarız.
In fact, just for them to see me was quite a lot to them, because that I had gone to all the trouble and travelled so far just to see them made them feel that they weren't a long way from home, you know.
Esasında beni orada görmek onlar için oldukça büyük bir şeydi çünkü o kadar badire atlatıp onları görmek için seyahat etmem evlerinde pek de uzakta olmadıklarını düşünmelerini sağlıyordu.
I didn't come all the way this far to go home with empty pockets.
Bu kadar yolu cebim boş dönmek için tepmedim.
Anyhow, do the right thing, stay out of the way of the bullets, and bring your heinie home all in one piece because we love you very much.
Herneyse, doğru şeyleri yap, kurşunların yolundan uzak dur, ve kendini eve tek parça halinde getirmeye çalış çünkü biz seni çok seviyoruz.
I mean, after all, the Glick boys were on their way home from seeing him.
Yani o çocuklar onu ziyaretten dönüyorlardı.
This little piggy had roast beef... and this little piggy... this little piggy went wee-wee-wee-wee... all the way to the bank! This little piggy went home.
- Bu küçük domuzcuk markete gitmiş.
all the world's a stage 17
all the way up 39
all the time in the world 18
all the time 1146
all the way down 60
all the way back 32
all these years 280
all the single ladies 21
all the while 44
all these years later 16
all the way up 39
all the time in the world 18
all the time 1146
all the way down 60
all the way back 32
all these years 280
all the single ladies 21
all the while 44
all these years later 16
all the way 252
all the same 273
all these people 52
all the better 80
all the things that make us 45
all the best 179
all the 77
all the more reason 40
all there 16
all these 25
all the same 273
all these people 52
all the better 80
all the things that make us 45
all the best 179
all the 77
all the more reason 40
all there 16
all these 25