Almost never traduction Turc
576 traduction parallèle
She almost never used to call for Ed nights until you started here.
Sen burada başlayana kadar geceleri Ed'i almaya gelmezdi.
That means they pay double on certain accidents. The kind that almost never happen.
Yani bazı tür kazalarda sigortanın iki katını öderler.
A girl like I almost never gets to meet a really interesting man.
Benim gibi bir kızın ilginç bir erkekle tanışma fırsatı olmuyor.
People in that line of work almost never do quit, unless it's actually unhealthy for them to continue.
Bu tür iş yapanlar işlerini hiç bırakmazlar, devam etmek sağlıklarını bozmuyorsa tabii.
Almost never.
Hemen hemen hiç.
But, you are almost never here.
Ama sen yanımda iken.
Did you notice he almost never smiles?
Hiç gülümsemediğini fark ettin mi?
In the beginning, he almost never drank.
Eskiden çok az içerdi.
But the thing is, we almost never saw them.
Ama doğrusu onları hiç görmemiştik.
He was sorry for the birds, especially the small, delicate, dark terns that were always flying and looking and almost never finding.
Kuşlara çok acıyordu, özellikle de daima etrafta uçuşup duran ancak hiçbir şey bulamayan küçük, nârin denizkırlangıçlarına.
I almost never saw him.
Babamı neredeyse hiç görmezdim, onu tanımazdım bile.
Almost never, Miss Dell.
Neredeyse hiç, Bayan Dell.
And it's almost never played.
Neredeyse hiç icra edilmemiştir.
My father almost never spoke.
Babam neredeyse hiç konuşmazdı.
- Almost never.
- Çok nadir.
I don't see him much, almost never
Onu pek görmem, neredeyse hiç görüşmeyiz
Marfa Petrovna and I almost never quarreled, strange as it may seem. You seem to be missing her.
Marfa Petrovna ve ben, ne kadar tuhaf gözükse de, hiç kavga etmezdik.
I almost never was able to make orgasm in that position.
O pozisyonda neredeyse hiç orgazm olamıyordum.
The parole board almost never changes their decision.
Şartlı tahliye kurulu fikrini kolay kolay değiştirmez.
Well, keep your mind and your heart open. And if you ever meet one of those men you almost never meet... you can keep each other company and it won't be so lonely for you.
AkıIını ve kalbini açık tut ve hiçbir zaman karşılaşamayacağın bir adamla karşılaşırsan onun ortağı ol ve ona tek olmadığını hissettir.
My daughter almost never sleeps.
Kızım neredeyse hiç uyumuyor.
Unless there's something to say, but there almost never is.
Tabii söyleyecekleri bir şey yoksa ama neredeyse hiç olmazdı.
He almost never made a serious mistake while he was sleeping. I mean inept.
Uyurken nerede ise asla ciddi bir hata yapmazdı.
In the south it almost never snows.
Güneyde neredeyse hiç kar yağmaz.
Here it almost never gets warm.
Neredeyse hiçbir zaman.
That is almost never done.
Bu neredeyse hiç olmamalı.
I almost feel as if I'd never known my sister.
Neredeyse ablamı hiç tanımadığımı düşüneceğim.
I almost forgot that once... but I never will again.
Az kalsin unutuyordum... ama asla unutmayacagim.
A meteor might move almost horizontal to the earth but never upward.
Meteor sadece yatay hareket edebilir yukarı çıkmaz.
You are the sister I never had, the mother I have almost forgotten. The wife I have always dreamed of.
Sensin hiç sahip olmadığım kız kardeş, âdeta unuttuğum anne, oldum olası hayalini kurduğum hayat arkadaşı.
You are the sister I never had, the mother I have almost forgotten, the wife I have always dreamed of.
Sensin hiç sahip olmadığım kız kardeş, âdeta unuttuğum anne, oldum olası hayalini kurduğum hayat arkadaşı.
'He never showed until we almost filled the grave.'
'Biz mezarı doldurana kadar ortalıkta gözükmedi.'
Well, I can do almost everything around a ranch, but I never could put an edge on an ax.
Çiftlik ile ilgili her işi yapabilirim, ama asla... ağzı kör baltayı bileyemedim.
I've never known a bride who couldn't tell you almost to the minute, for the first year or so
Bütün gelinler ilk yıl boyunca cevabı nerdeyse dakikasına kadar bilir.
You, you're almost 50 years old, you'll never be important to anybody but me.
Sen, neredeyse 50 yaşındasın, Benim dışımda kimse için asla önemli olamazsın.
I know, almost for certain, Margot would never kiss anyone unless she was engaged to them.
Neredeyse adım gibi eminim, Margot nişanlanmadan kimseyle öpüşmez.
I somehow understand that it was there that I almost lost you, and ran the risk of never, ever meeting you.
Sanki orada neredeyse seni kaybettiğimi... ve neredeyse bir daha asla... seni görememe riski olduğunu anladım gibi geliyor bana.
Well, then after a very complicated game of interplanetary billiards is completed Velikovsky proposed that this comet entered into a stable, almost perfectly circular orbit becoming the planet Venus which he claimed never existed until then.
Daha sonra Velikovski'nin önerisine göre bu karmaşık gezegenler arası bilardo oyunu sona erdi ve bu kuyruklu yıldız Venüs halini alarak düzenli, neredeyse mükemmel çember şeklindeki bir yörüngeye oturdu. Keza, iddiasına göre Venüs o zamana dek yoktu.
It is so painful not to see you I almost wished we had never met
Seni görmemek çok acı keşke hiç tanışmamış olsaydık diyorum.
Listen, he rode off in an almost hopeless cause... knowing that he might never live to see the fresco finished.
Bak, Papa neredeyse imkânsız bir davaya baş koydu. Freskin bittiğini görecek kadar yaşayamayabileceğinin farkındaydı.
Xiaolou, I thought I can never see you again Almost
Xiaolou, seni bir daha göremeyeceğimi sandım nerdeyse öyle olacaktı
You don't see them grow old. What makes the streets of Paris so fascinating is the constant yet fleeting presence of women whom I'm almost certain never to see again.
Paris'in sokaklarını bu kadar büyüleyici kılan şey kesinlikle kendilerini bir daha görmeyecek olduğum bayanların çok hızlı gerçekleşen sirkülasyonudur.
I've seen hundreds in my time, but never as good as this... It almost looks fake!
Hayatımda yüzlercesini gördüm, bunun kadar güzelini görmedim...
The Spring of 1940 she was very sunny e did not have place more Pacific of what the Ardenas, where the generals had said that the Germans never would attack, although certain reports to allege that almost cinquenta divisions of the Wehrmacht they were in movement,
1940 baharı, umulandan daha sıcaktı. Cephedeki en rahat yer, Fransızlar'ın asla bir Alman saldırısı beklemediği Ardennes ormanlarıydı. Elli Alman tümeninin harekete geçtiğine dair istihbarat raporları peşpeşe geliyordu.
I don't know if she realized I almost had never seen her again
Onu asla tekrar göremeyeceğimi mi düşündü bilmiyorum
Never switch made her almost insane.
"Asla" düğmesi onu neredeyse duvara tırmandıracaktı.
So it's almost as if we never left Germany.
Yani, sanki Almanya'dan hiç ayrılmamış gibiyim.
A star never before seen burst into radiance became almost as bright as the full moon.
Daha önce görülmemiş bir şekilde parlamış ve neredeyse dolunayın parlaklığı kadar ışınımı artmış.
She's been here for almost a month Makes it a point to take a peek at every new customer but never talks to anyone
nerdeyse 1 aydır burada kalıyor her gelen yeni müşteriyi uzaktan gözetler ama hiç kimse ile konuşmaz
I'm almost afraid of everything, but I never been afraid of heights.
Her şeyden neredeyse korkarım. Ama bu yükseklikten nedense korkmadım.
It's almost like they never lived at all.
Sanki hiç yaşamamışlar gibi.
nevermind 135
never 5371
neverland 25
nevermore 28
never have i ever 20
never give up 61
never mind 4455
never gets old 35
never better 242
nevertheless 622
never 5371
neverland 25
nevermore 28
never have i ever 20
never give up 61
never mind 4455
never gets old 35
never better 242
nevertheless 622
never ever 49
never forget 64
never you mind 74
never married 49
never been better 65
never will 46
never forget that 68
never heard of it 218
never mind me 31
never again 391
never forget 64
never you mind 74
never married 49
never been better 65
never will 46
never forget that 68
never heard of it 218
never mind me 31
never again 391