But you have to traduction Turc
29,607 traduction parallèle
But you have to go meet Randy at the airport.
Ama senin havaalanında Randy ile buluşman gerek.
Look, I am sorry that I threw you under the bus, but you have to understand what my life is now.
Bak, seni otobüsün altına ittiğim için üzgünüm. Ama şu anda benim hayatımın nasıl olduğunu anlamalısın.
But you have to.
Ama yapmalısın.
But you have to admit it's unusual that MacLeish would turn down Speaker of the House.
Ama MacLeish'in Sözcülüğü reddetmesinin tuhaf olduğunu sizde kabul etmelisiniz.
But you have to stop running.
Ama kaçmaya bir son vermelisin.
But you have to get in the van.
Ama minibüse binmelisin.
But you have to get a helmet and pads.
Ama kask ve kauçuk yastıkta alacaksın.
But I'm very glad to have met you.
Ama seninle tanıştığıma çok memnun oldum.
But you don't have to punish yourself anymore, M'gann.
Ama artık kendini cezalandırmana gerek yok M'gann.
I hate to break it to you, dude, but you don't have superpowers.
Seni kırmak istemem dostum ama süper güçlerin yok senin.
Amanda's gonna try and limit your answers to yes or no, but you have the right to explain yourself.
Amanda senin cevaplarını evet-hayır şeklinde sınıflandırmaya çalışacak. Ama kendini açıklama hakkına sahipsin.
Now, I have no fortune, but I'm spilling over with affections, which I am ready to pour over you like applesauce over roast pork.
Şimdi servetim yok ama... ilgiyle dolup taşıyorum... bunu da fırınlanmış domuzun üstüne dökülen... elmalı sos gibi üstüne dökmeye hazırım.
Colonel, I have an idea, but you're gonna have to trust me.
- Albay, bir fikrim var.
But I have to spend the rest of my life here, do you understand?
Ama ben burada yaşamaya devam edeceğim, anlıyor musun?
You'll have to forgive me. But I... I can't tell anyone what became of Tonino Pettola.
Bağışla beni ama Tonino Pettola'ya ne olduğunu kimseye anlatamam.
I'll let you know after I've skinned myself a crocodile, but first... I'll just have to settle for you.
Kendi ellerimle timsahın derisini yüzdükten sonra sana haber veririm ama şimdilik seninle yetinmek zorundayım.
I know that's why you don't want to open your heart again, but what if I told you that the Mysterious Island was a place where you never have to lose anyone again?
Bu yüzden de kalbini tekrar açmak istemediğini biliyorum ama ya anlattığım bu Gizemli Ada artık kimseyi kaybetmek zorunda kalmayacağın bir yer olursa?
But that doesn't mean that you have to do the same.
Bu senin de aynısını yapman gerektiği anlamına gelmiyor.
Okay, you can say you hate the idea, but you don't have to cry about it.
Tamam ya, fikrimi beğenmemiş olabilirsin. Ama ağlamana gerek yoktu.
Fine, I'll change your diaper, but when you grow up, you're going to have to return the favor.
Peki. Bezini değiştireceğim. Ama büyüdüğünde bu iyiliğimin karşılığını vermek zorundasın.
I mean, we don't have "screw you" money yet, but we have enough to be mildly unpleasant.
Yani elimizde hala "siktir et" parası yok ama sakince memnuniyetsiz olacak kadar paramız var.
Oh, I appreciate it, but you don't have to spend your day off with me.
Sağ ol ama izin gününü benimle geçirmeyeceksin.
But if you ever want to feel like you have superpowers, try one of these.
Ama süper güçlerin varmış gibi hissetmek istersen bunlardan birini dene.
Roger, look, I understand you're taking this personally, but what you have to...
Roger, bak, bunu kişisel algılamanı anlıyorum ama senin neyin
All right, look, but wherever you were, you're gonna have to tell your parents.
Tamam, bak, her nereye gittiysen, ailene söylemek zorundasın.
Because you have nothing to love in this world, but yourself.
Çünkü bu dünyada kendinden başka, sevdiğin kimse yok.
Moving on, I wanted to show all three of you this, but the two of you will have to do.
Devam edelim, bunu üçünüze de göstermek istedim..., ama ikiniz olsanız da olur.
You tried to kill me twice, so I'm sure it doesn't have the same impact, but we're in this together.
Beni iki kere öldürmeye çalıştın, yani aynı etkiyi yaratmaz ama biz beraberiz.
But I found a company that'll provide everything you need to build a park in a day, if we have the land.
Sonuncu da olmayacak. Parkı bir günde yapmak için gereken her şeyi sağlayacak bir şirket buldum. Tabii ki arsamız varsa.
Look, I'm not real comfortable talking to you about this, but... since it's on the table, I have no problem having sex with your mother without getting high.
Bak, bunu senin tartışmaktan mutlu değilim, ama madem gündeme geldi, annenle kafam güzel olmadan seks yapmakta bir sorun görmüyorum.
But in case of emergency, the two guards have keys to let you out.
Fakat acil durumlar için, iki güvenlikle sizi çıkartacak anahtarlar var.
Do whatever you have to, but please find Majid Nassar.
Gerekeni yapıp Majid Nassar'ı bulun Iütfen.
I know that you have a lot on your plate, but I'd like to request access to the plans for the most recent Capitol renovations.
Yoğunsunuz biliyorum ama Hükümet Binası'nın restorasyon şemasına erişim izni talebinde bulunmak istiyorum.
I didn't want to, but yeah, I do. Who else have you told?
- Keşke inanmasaydım ama inanıyorum.
Mac's getting all the passengers off the train, but you're gonna have to clear that station.
Mac bütün yolcuları trende çıkaracak, ama istasyonu boşalttırman gerkiyor.
- Yeah, I know you can, but you don't have to.
- Evet, biliyorum, ama gerek yok.
But if you ever show secret information to a convict again, without clearance... I'll have your badge.
Ama bir daha habersiz, bir suçluya gizli bilgi gösterirsen işten atarım.
But they're prepared for you to spend the rest of whatever life you have left in a cell, away from your wife and daughter.
Ama kızından ve karından uzakta kalan hayatını bir hücrede geçirmene razılar.
Your friends may have protected you earlier from my attack drones, but they won't be able to do so aboard a vessel of the mighty Kree Empire.
Arkadaşların seni önceki dron saldırımdan korumuş olabilirler fakat Kree İmparatorluğu'na giden bir araçtan seni kurtarmayı başaramayacaklar.
You have all averted a tragedy, without question, but my son is a violent man and I've tried to be very clear about that.
Özür dilerim, tamam mı? Hiç sorgulamadan bir trajediyi önlediniz. Ama benim oğlum vahşi birisi.
I believe you, but until your son can sign his own waiver, or until he's released to the care of another doctor, what you're asking for is going to have to wait.
Akşamüstü buraya bir ambulans getirteceğim. Size inanıyorum ama oğlunuz kendi feragatnamesini imzalayana kadar ya da başka bir doktorun bakımına bırakılana kadar ne istediğini beklemek zorundasınız.
Listen, man, I know you're hurting, but you and Mom are gonna have to make up eventually, okay?
Yani, artık yaşamıyorum. Hey adamım, biliyorum canın yanıyor ama annemle sen en kısa zamanda, arayı düzelteceksiniz, değil mi?
I'd love to say no, but you have me at a disadvantage.
Hayır demek isterim ama avantajsız durumda yakaladın.
You could, but I'd just ask for a lawyer, and the conversation that we need to have would never occur.
Yapmalısın ama bende avukat isterim ve yaptığımız konuşmalar hiç gerçekleşmemiş olur.
Just remember, you created Scorpion for people who feel ostracized and unappreciated, and now you have your chance to show them your appreciation, but you don't.
Ama unutma Scorpion'u dışlanmış, takdir edilmemiş hisseden insanlar için kurdun ve şimdi onları takdir etme şansın var ama yapmıyorsun.
Well, I write graphic novels, but we don't have to talk about that right now,'cause I feel like you're expecting something else.
Grafik roman yaziyorum ama simdi bundan bahsetmemize gerek yok çünkü baska bir sey beklediginizi hissediyorum.
[Sophie] But don't you just love that, you know, you don't have to answer to anyone, you don't have to clean anyone's, like, underwear...
Ama kimseye hesap vermen gerekmemesi hosuna gitmiyor mu?
But one thing that I came to discover is that when you transition into a healthier you do not have to compromise on taste.
Ama öğrendiğim tek şey daha sağlıklı beslendiğiniz bir yaşam tarzına geçtiğinizde tattan vazgeçmeniz gerekmediği.
we serve plant-based foods we don't have any animal products here but when my 10 year old daughter goes to a birthday party you know and birthday cake and all of that
Bizim evde hep bitkisel gıdalar yenir. Burada hiçbir hayvansal ürünümüz yoktur ama on yaşındaki kızım bir doğum günü partisine gittiğinde etrafta Chicken McNugget'lar, doğum günü pastası, vesaire oluyor.
Listen, I am so touched that you came to me, but you have got to go home and talk to your parents about this.
Dinle, buraya geldiğin için çok etkilendim, ancak eve gitmeli ve bu konuyu ailenle konuşmalısın.
Uh, I hope you don't mind me saying, but you must make a pretty good living to have an apartment like this.
Sormamın sakıncası yoksa, böyle güzel bir yerde yaşadığınıza göre oldukça iyi kazanıyor olmalısınız.
but you have to know 21
but you have to understand 54
but you have to trust me 43
but you have to believe me 30
but you have to help me 17
but you have to admit 30
but you 1775
but you can't hide 39
but you know what 1239
but you didn't 486
but you have to understand 54
but you have to trust me 43
but you have to believe me 30
but you have to help me 17
but you have to admit 30
but you 1775
but you can't hide 39
but you know what 1239
but you didn't 486
but you said 161
but you don't 308
but you and i 59
but you didn't listen 29
but you know 863
but you don't believe me 17
but you were 65
but you didn't answer 24
but you don't understand 77
but you're married 17
but you don't 308
but you and i 59
but you didn't listen 29
but you know 863
but you don't believe me 17
but you were 65
but you didn't answer 24
but you don't understand 77
but you're married 17