Didn't have to traduction Turc
15,111 traduction parallèle
Your predecessor didn't have time to put someone in charge of this delicate matter.
Selefinizin bu hassas meseleyle ilgilenmek üzere... birini görevlendirmeye zamanı olmadı.
Maybe they didn't have to.
Belki de buna mecbur değillerdi.
But, look, you didn't have to protect me.
Beni korumak zorunda değildin. Gerçekleri kaldırabilirdim.
I didn't have to try too hard, did I?
Çok da zor olmadı değil mi?
You didn't have to tell her she stinks.
Şu kokma meselesini açmana hiç gerek yoktu.
The guys for sure didn't have it, so I went to see your boss, that miss Grimes girl.
Çocuklarda tabii ki de yoktu. O yüzden patronun Bayan Grimes'a gittim.
You didn't have to do that.
Zahmet etmeseydin.
You didn't have to do that.
- Sorun değil.
Oh, my God, you didn't have to.
- Aman Tanrım, hiç gerek yoktu.
I didn't have time to get there!
Oraya yetişecek zamanım yoktu.
No, I didn't have anything to do with that.
Hayır, bununla bir ilgim olmadı.
The gallery showing went late last night, and I didn't have the kitchen staff to cover it.
Dün geceki sergi geç bitti. Mutfak çalışanları da burada değildi.
A long time ago, I made decisions that meant I was gonna go through life alone... but I didn't have anybody standing at the threshold to warn me.
Uzun zaman önce ömür boyu yalnız kalmama yol açacak bir karar verdim.
- We were supposed to have rehearsal last night and you never showed, and I was calling and texting, you didn't answer.
Dün akşam prova yapacaktık ama gelmedin, seni arayıp mesaj attım ama cevap vermedin.
He's helped us and Daredevil, stuck his neck out when he didn't have to.
Bize ve Daredevil'a yardım etti, yapmaması gerekirken kendini tehlikeye attı.
And even if I didn't have to worry about the dangers of giving you future knowledge, we got bigger things to worry about.
Gelecekteki bilgileri sızdırmak konusunda endişelenmesek bile endişelenecek çok daha büyük sorunlarımız var.
You didn't have time to be a premium player.
O kadar oynayacak vaktin yoktu.
Didn't have a chance to run all these guys down.
Bu adamların hepsini arayıp bulacak fırsatımız olmadı.
I didn't want to be an issue when you have this job offer.
Sen şu iş teklifini almışken sorun olmak istemedim.
You're looking for a guy who's too ugly to have you as a girlfriend, if he didn't have any money.
Parası olmasaydı senin gibi bir sevgiliye sahip olamayacak birini arayacaksın.
- Toon and Harry didn't have to stay.
- Toon'la Harry evlerine gidebildi.
Now I just didn't have the heart to tell him that I didn't think even I could turn $ 7500 into $ 150,000 in a year.
Bende kalbi kırılmasın diye 7.500 doları bir yılda benim bile 150.000 dolara dönüştüremeyeceğimi ona söyleyemedim.
Didn't come all the way the hell to Georgia to have you falling in the same shit, Chiron.
Cehennemin dibinden Georgia'ya aynı boku yemen için gelmedik Chiron.
You didn't have to lie to them.
Onlara yalan söylemek zorunda değildin.
You didn't even have the decency to tell them why they can't go east!
Neden doğuya gidemeyeceklerini söyleyecek inceliği bile göstermedin!
I just wish you didn't have to get hurt.
Sadece keşke görmeseydin.
The plague hit so fast, hopefully they didn't have enough time to bring it down to DC.
Salgın çok hızlı yayıldı. Umarım başkente götürecek kadar zamanları olmamıştır.
Look, I didn't mean to mess up whatever situation you have going here.
Bak, burada nasıl bir durum yaşıyorsanız mahvetmek gibi bir niyetim yoktu.
The best thing about my last few years in this chair is I didn't have to give that speech anymore.
Bu sandalyede geçen son yıllarıma dair en güzel şey artık bu konuşmayı yapmak zorunda olmayışım.
You know... growing up, we didn't have a lot of money to go to the movies or buy toys.
Çocukken fazla paramız yoktu. Sinemaya falan gidip oyuncak alamazdık.
So, if you didn't have an arrest warrant, which you didn't, and you didn't have reasonable suspicion that my client was the perpetrator of the murder - which you didn't -, why, may I ask, did you send 7 police officers to arrest him and then assault him in the street?
Şayet tutuklama emriniz yoksa, ki yoktu ve cinayetin failinin müvekkilim olduğuna dair makul bir şüpheniz yoksa, ki yoktu sorabilir miyim niçin onu tutuklayıp sonra da sokakta tartaklamak için yedi tane polis memuru gönderdiniz?
Thought you didn't have the heart to dance?
Dans edecek keyfin yok sanıyordum?
I didn't have anything to do with that.
Yok. Benim bu işle ilgili hiçbir alakam yok.
You may not have been struck by lightning over here like I was, but today, you risked your life to save somebody you didn't even know.
Belki sana benim gibi yıldırım çarpmadı ama bugün, hiç tanımadığın bir insan için hayatını riske attın.
Well, I didn't set out to have a baby.
Bebek sahibi olmaya çalışmadım.
Bet you haven't seen one of these that you didn't have to pay for in a long time.
Bahse girmeden bunlardan birini görmedin Uzun süre ödemeniz gerekmeyen bir şey.
I told myself not to think about what I'd done, because deep down I knew I didn't have a choice.
Kendime ne yaptığımı düşünmemeyi söyledim çünkü derinlerde bir yerde seçeneğimin olmadığını biliyorumdum.
What few grocery stores there are inside the cordon by now have likely been picked over and that's not to mention those who didn't have much to begin with.
Kordonun içinde ne kadar market varsa, içleri şimdiye kadar çoktan boşalmıştır, en başından yeterli malzemesi olmayanlardan bahsetmiyoruz bile.
It's Caitlin's fault ; if she didn't want us to find out what she was working on, she shouldn't have made it so damn easy.
Caitlin'in hatası, araştırdığı şeyi bulmamızı istemeseydi asla bu kadar kolay yapmazdı.
I wish you didn't have to go.
- Keşke hiç gitmeseydin.
I didn't want to have to fight you for it.
Ne yapıyorsun? Seninle onun için savaşmak zorunda kalmayı istemedim.
Uh, she said that she wanted to go with a bigger firm that had "higher-profile" clients than JCPR, which I would have if people like her didn't leave me.
Müşteri profili JCPR'den daha yüksek olan...,... daha büyük bir firmayla devam edeceğini söyledi ki eğer onun gibileri beni bırakıp durmasaydı o firma ben olurdum.
I didn't have to, but... I had to, you know?
Yapmak zorunda değildim ama yaptım işte.
You didn't have to do this.
Bunu yapmak zorunda değildin.
I didn't have to lock the doors at night or panic every time I heard a dog bark or a car in the street.
Geceleri bir köpek havlaması veya sokaktan geçen bir araba sesi duyduğumda kapıları kilitlemek zorunda kalmaz ya da panik yapmazdım eskiden.
I didn't have the evidence yet and I didn't want to alert them beforehand.
Hayır. Elimde henüz delil yoktu. - Onları peşinen alarma geçirmek istemedim.
Fuck that, he didn't even have to teach me.
Siktiret, bana öğretmek zorunda da değildi.
I really wish we didn't have to keep Jay's helmet around.
Jay'in kaskını saklamamız gerekmese keşke.
You didn't have the nerve to tell me back then, but I-I need you to say it now. Say what?
- O zamanlar söyleme cesaretin yoktu ama şu an duymam lazım.
Miscarriages were easier, you know, because I didn't have to worry, but now this.
Düşük yapmak kolaydı çünkü endişe etmeme gerek kalmıyordu ama bu.
I just thank God I didn't have to add you to the list.
Seni listeye eklemek zorunda kalmadığım için şükrediyorum.
have to 68
have to go 40
tomas 217
touche 95
toto 177
toes 106
to infinity and beyond 21
toma 39
tomo 54
today is my birthday 30
have to go 40
tomas 217
touche 95
toto 177
toes 106
to infinity and beyond 21
toma 39
tomo 54
today is my birthday 30