That is amazing traduction Turc
998 traduction parallèle
That is amazing!
Bu inanılmaz!
Man, that is amazing.
Adamım, bu inanılmaz.
That is amazing!
İnanılmaz birşey!
That is amazing.
Evet, öyle.
- That is amazing.
- Bu inanılmaz.
That is amazing.
İnanılmaz.
- That is amazing. I can't believe he's 55. - Really?
55 olduğuna inanmıyorum.
That is amazing.
İnanılmaz birşey.
That is amazing.
Bu inanılmaz bir şey.
- That is amazing.
- İnanılmaz olan bu işte.
Well, you know that I love living here, Jean, but it's a job offer and it's an amazing opportunity and I have to take it.
Bilirsin, burada oturmayı çok seviyorum, Jean, ama bu bir iş teklifi ve harika bir fırsat ve kabul etmek zorundayım.
Isn't it amazing, Henry, that lying here within this cowl is an artificially developed human brain?
Bu şaşırtıcı değil mi Henry, Bu sargılar içinde burada yatan yapay bir insan beyni?
I'd say that two men liking borscht with an egg in it, is amazing.
Bence, yumurtalı borş seven iki adam, çok şaşırtıcı.
That plant is amazing.
Gerçekten çok çılgın bir bitki. Evet. Onu, Seymour yetiştirdi.
Your skill with that sword is really amazing, sir.
Şu kılıçla olan yeteneğiniz gerçekten muhteşem, efendim.
But you know... that blind swordplay of yours is really amazing stuff.
Fakat biliyorsunki..... şu senin kılıç yeteneğin inanılmaz bir şey.
Now folks, this remarkable young man will perform some spectacular and amazing feats of daring in water that is over 6 feet deep.
Evet, sevgili konuklar, bu genç adam şimdi size derinliği 2 metreyi aşan bu havuzda, herkesin cesaret edemeyeceği nefesleri kesecek bir gösteri sunacak.
Humans do have an amazing capacity for believing what they choose and excluding that which is painful.
İnsanlar seçtiklerine inanma kapasitesine sahipler, ve acı şeyleri de dışlayabilirler.
- It is amazing that you are still talking.
- Şuna bakın, hâlâ konuşuyor!
What's amazing is that he went with her.
Şaşırtıcı olan Picasso'nun onunla gitmesi.
- That's an amazing joke, Gale. - Yeah, it is.
- Bu muhteşem bir şaka, Gale.
Sleep is an amazing miracle of nature that rejuvenates man's energy.
Uyku, insanın enerjini yenileyen, doğanın bir mucizesi.
Why is that so amazing?
Bunda o kadar şaşıracak ne var?
Well, it's... it's amazing how subjective all that stuff is.
Sen bu adamı bir uyuşturucu gibi kullanmışsın.
The amazing stuff about this is that you can play 36 holes on it in the afternoon take it home and just get stoned at night on this stuff.
En hoş yanı da şu... bunun üzerinde öğleden sonra 36 delik oynayabilirsin... sonra eve götürüp geceleyin... kafayı bulabilirsin.
Amazing, but that's how it is.
Şaşılacak şey ama böyle işte.
That's amazing. So is mine.
Bu harika.
Is that an amazing coincidence or what?
Bu sence de müthiş bir tesadüf, değil mi?
that is amazing.
- Bu inanılmaz birşey!
It's the sixth night that this Afghan is doing this amazing feat.
Bu gece, bu Afgan'ın muazzam başarısının altıncı gecesi.
Absolutely, it's so amazing that you would say that... because Wendy is known for her punctuality.
Bunu söylemeniz beni çok şaşırttı... çünkü Wendy dakikliğiyle tanınan biridir.
Is that amazing?
Heyecanlı, değil mi?
YOU CAN TAKE IT OR LEAVE IT, BUT I THINK THE WHOLE IDEA THAT DISEASE... IS A KIND OF "DIS-EASE" WITH ONESELF IS AMAZING.
Bilmem ki, ister alırsın, ister almazsın... ama bu hastalığın, insanın kendisiyle... barışık olmamasından kaynaklandığı fikri müthiş bence.
Already I was getting the impression... that this is such an amazing thing that I'm gonna forget these things.
Bu mükemmel şeyleri unutacak olmamdan ötürü üzerimde halihazırda çok büyük bir baskı vardı.
Which to me is the more amazing thing, no one ever thought to say that before tonight.
Ayrıca bu bana daha da ilginç geliyor. Bu geceden önce hiç kimsenin böyle bir şeyi söylemeyi düşünmemesi.
What's amazing is that in the German language... you find, more than any other, phrases to express deception.
Alman dilinde karsilasacaginiz en ilginc ozelliklerden biri... baska hicbir dilde "aldatma" yi anlatan, bu kadar cok terim bulamazsiniz.
That really is an amazing story.
Bu gerçekten inanılmaz bir hikaye.
That is an amazing story.
İnanılmaz bir hikaye.
That's what's amazing, you know, is what we count as lucky today.
Şaşırtıcı olan bu, bugün şans diye bildiğimiz şey.
You can't really see how beautiful it is... with the lights on. Isn't that amazing?
ışıklar açıkken ne kadar güzel olduğunu gerçekten göremiyorsun... bu şaşırtıcı değil mi?
The thing that's so amazing about Bergman, aside from his terrific Swedish guilt, is he doesn't try to explain away... the apparent meaninglessness of life.
Bergman'ı o kadar harika yapan şey olağanüstü İsveç suçluluğu dışında hayatın görünen anlamsızlığına izah getirmeye çalışmamasıdır.
The amazing thing is, we're fugitives from the law, we're up to our elbows in cash and there's nobody that even knows about it.
Asıl ilginç olan, kanundan kaçıyoruz kuçak dolusu parayı çalıyoruz ve bunu kimse bilmiyor.
Is that that fucking amazing to you?
Çok şaşırtıcı değil mi sizce de?
To me, what's really amazing, that for every job that there is in the world there's someone willing to do it.
Bence, gerçekten inanılmaz olan, dünyada her işi yapmak isteyen insanların olması.
Do you know what an amazing gift that is?
Ne muhteşem bir şey biliyor musun sen?
'The psychiatrist Sigmar Brom, that's B-r-o-m, no'h','in the late 1950s, wrote extensively on the problem you're facing,'which is amazing when you realise Brom was a prominent Reichian.'
Psikolog Siamar Brohm. B-R-O-H-M. 1950'lerin sonunda... karşılaştığın sorunla yakından ilgilendi. Brohm'un Reich'cı olarak ün salması da bunu daha inanılmaz kılıyor.
That juggling thing is amazing.
Şu hokkabazlık şeyi gerçekten muhteşem.
Why is that so amazing?
Bu neden bu kadar şaşırtıcı?
What is it the Wachati possess that is of great value to other men besides the princess with the amazing rack?
Vaçatilerin sahip olduğu en değerli şey ne? Tabii güzel göğüslü prensesin dışında.
That's amazing. Science is- - is- -
İnanılmaz, resmen bilimsel...
And then look far into my eyes in a way that lets me know something amazing is about to happen.
Gözlerime olacak şeyleri anlatacak şekilde bakmasını.
that is 2872
that is so lame 16
that is not 75
that is the question 108
that is awesome 117
that is not fair 93
that is so sweet 227
that is weird 91
that is all 319
that is not true 434
that is so lame 16
that is not 75
that is the question 108
that is awesome 117
that is not fair 93
that is so sweet 227
that is weird 91
that is all 319
that is not true 434
that is good 189
that is not the point 62
that is so cool 125
that is right 117
that is enough 189
that is a lie 69
that is an order 68
that is ridiculous 146
that is great 150
that is not the case 19
that is not the point 62
that is so cool 125
that is right 117
that is enough 189
that is a lie 69
that is an order 68
that is ridiculous 146
that is great 150
that is not the case 19