The plant traduction Turc
4,510 traduction parallèle
I'm not blowing up the plant.
Santrali patlatmıyorum ki.
Lisa, the most horrible truth of all is, the plant where I work poisons our water and our air.
Lisa, gelmiş geçmiş en kötü gerçek, çalıştığım santral havamızı ve suyumuzu zehirliyor.
When I release it into the AC system, it'll stink up the plant forever.
Bunu havaladırmanın içine saldığımda.. Santrali sonsuza dek kokutacak.
There's been protests against the plant since it started.
Fabrika açıldığından beri onunla ilgili protestolar yapılıyordu.
Stop the plant!
Durdurun şu bitkiyi!
Destroy the plant leader!
Lider bitkiyi öldür!
What I meant to say was, we just infiltrated the emo lair and we torched the plant leader.
Aslında söylemeye çalıştığım, Emo'ların inlerine girdik ve onu yok ettik ve bitki liderini de yok ettik.
I don't have anything from inside the plant.
Santralin içerisinde yapabileceğim bir şey yok.
"I sat there, in my house, next to the big plant..."
"Bir ara büyük bir bitkinin yanına gidip oturdum..."
Chip was the life of Sector 6-F at the nuclear plant, but Chip once confessed to me he did have a few regrets.
Chip, nükleer tesiste, 6-F sektöründe yaşam kaynağıydı, ama bir keresinde bana bir kaç pişmanlığını itiraf etti.
is a microclimate aberration caused by radioactive steam from the nuclear plant and, of course, tire fire particulate.
Nükleer santral'den yayılan Radyoaktif buhar sebebiyle, "mikroiklim" deki sapma yüzünden oluştu Ha tabi yaktığımız lastiklerin Dumanının da katkısı var
He's targeting the nuclear plant.
Nükleer Santrali işaretliyor.
I notice a plant on the table...
Masada bir bitki görüyorum ve...
I used to work the Ford plant in Dearborn before they outsourced.
Dışarıya yaptırmalarından önce Dearborn'daki Ford fabrikasında çalışıyordum.
The'Cons staged a smash-and-grab at the Los Alamos nuclear plant late last night, and made off with 20 tons of control rods.
Decepticonlar dün gece geç saatlerde Los Alamos nükleer santraline saldırıp 20 ton ağırlığında kontrol çubuklarını alıp kaçmışlar.
Infiltrate the server room and plant a software.
Sunucu üzerinden programa giriş yapman yeterli.
We plant a software in the server room.
Sunucuya bağlanıp programa giriş yapmak yeterli.
- Who brought the house plant?
- Ev bitkisini kim getirdi?
But other plant-eaters in gentler climates use the same technique to take advantage of the glut of food that comes with spring.
Ancak diğer yumuşak iklimdeki ot oburlar aynı tekniği baharla gelen gıda bolluğunda avantaj sağlamak için kullanıyorlar.
Once fertilised, the female Heliconius lays her eggs on the leaves of the passion flower plant.
Döllendiği gibi dişi postacı yumurtalarını çarkıfelek bitkisi yapraklarına bırakır.
We need to get into their mainframe and plant the virus that Michael and I acquired yesterday.
Bizim onların sürücülerine ulaşmamız ve Michael'la dün aldığımız virüsü yerleştirmemiz gerekiyor.
It'll take you 20 minutes to plant the virus in the server room.
Senin sunucu odasına virüsü yerleştirmen 20 dakika alacak.
Frakes detained Michael before he could plant the virus.
Frakes, Michael'ı virüs'ü yerleştiremeden gözaltına aldı.
Look, we don't like it either, but the Miami P.D. Is raiding your office today, and the Chief is worried that you guys are gonna destroy all the evidence the second we kick in the door, so we need you to go back to your office right now and plant this little ditty in your mainframe.
Bak bizde bundan hoşlanmıyoruz, ancak Miami Polisi sizin ofisi bugün basacak, ve Şef çok endişeli sizin tüm kanıtları kapıyı tekmelediğimiz anda saniyeler içinde yoketmenizden, bu yüzden şimdi bizim seni ofisine geri götürmemiz vee bilgi işlem biriminize şu küçük şeyi yerleştirmen gerekiyor.
Maybe it was a plant by the show.
Belki de programın kurmacasıydı.
I used it to plant a "for sale" sign the other day.
Geçen gün bir eve "satılık" tabelası yerleştirirken kullandım.
A very rare pollen from the FritiIIanria meIeagris plant better known as the chess flower.
Çok nadir bulunan Taç Şahı bitki poleni daha çok satranç çiçeği olarak bilinir.
Two weeks before I went dark, Auggie and I went to plant a bug, in the office of a man we believed was laundering money for Dev Sol.
Saklanmamdan iki gün önce Auggie'yle Dev Sol için para akladığını düşündüğümüz bir adamın ofisine böcek yerleştirmeye gittik.
- Oh, God... - The Peony plant.
Şakayık bitkisi.
It's healing plant of the Gods.
Tanrıların iyileştirme bitkisidir.
The six seeds of the sacred papyrus plant were given to six Fae to swallow.
Kutsal papirüs bitkisinin tohumları, altı tanesi için, altı tane Fea verildi..
Plant the seeds of an everlasting peace.
Barış tohumlarını ekelim.
So if you didn't plant the bomb that killed Norris, then which one of your Omni comrades did?
Norris'i öldüren bombayı sen koymadıysan, o zaman Omni yoldaşlarından kim yaptı bunu?
No potted bean plant or swirling vortex under the rug, if that's what you mean.
Eğer kast ettiğin buysa halının altında gizli fasulye saksısı ya da portal deliği yok.
Someone paid him to plant the evidence, tell the police where to find that gun, the same person who is framing me.
Birileri delilleri yerlestirmesi icin ona odeme yapti polise silahi nerede bulabileceklerini soyledi. Bana komplo kuran ayni kisi.
Plant the device and get out.
Cihazı yerleştirin ve uzaklaşın.
Plant right, open left 45 degrees up the field.
Sağ ayakla bastıktan sonra sol açığa doğru 45 derece eğimle koşacaksın.
Why did you plant the bomb?
Neden bomba yerleştirdiniz?
I mean, she showed up in the D.A.'s office when you were there... And in the chemical plant where the Doll Maker was holed up.
Yani, sen oradayken savcılıkta ortaya çıktı sonra da Bebek Yapıcısının saklandığı ilaç fabrikasında.
This plant is the source of the toxins I used on the Dark One.
Karanlık Olan'a karşı kullandığım zehrin kaynağı bu bitkiydi.
I'll tell everyone to stay away from the sewer drains, that there was a toxic spill at the aluminum plant outside town.
Herkese kanalizasyonlara kasaba dışındaki alüminyum fabrikasından zehirli atık bulaştığını, bu yüzden kanallardan uzak durmalarını söyleyeceğim.
Starling City used to have its own aldicarb plant, but per the EPA, it was shut down three years ago.
Starling City'nin aldicarb fabrikası varmış ama Çevre Koruma Örgütü üç yıl önce orayı kapatmış.
The chemical plant.
Kimya fabrikası.
An hour ago, a homeless couple out by the old Hobart plant saw a bunch of gang members and guys on motorcycles. They fit a familiar profile.
Bir saat önce eski Hobart fabrikası civarındaki evsiz bir çift aşina profillere uyan bir sürü çete üyesi ve motosikletli adam görmüş.
The Keeler Power Plant. They shut down operations ten years ago.
İşletmeyi on yıl önce kapatmışlar.
The Keeler Power Plant is 23 miles away.
The Keeler Enerji Santrali 23 mil ötede.
How did this lead Brennan to the power plant?
Brennan enerji santraline nasıl erişti?
Not only that, but the shipment was sent to a warehouse in Brooklyn... which happens to be right next to a chicken processing plant.
Kameralar yan tarafında tavuk çiftliği olan Brooklyn'deki bir adrese yollanmış.
We journeyed across the realms for a plant?
Koca bir ülkeyi bir bitki için mi aştık?
It's the deadliest plant on the island.
Bu adadaki en ölümcül bitkidir.
Why fight a messy battle when you can kill an entire army with the sap of one plant?
Tüm düşmanlarını bir bitki özüyle öldürebiliyorken neden koca bir savaşla uğraşasın ki?
plant 50
plants 67
the post 71
the power of christ compels you 31
the police 666
the party is over 26
the police are here 92
the piano 29
the police are coming 33
the party 90
plants 67
the post 71
the power of christ compels you 31
the police 666
the party is over 26
the police are here 92
the piano 29
the police are coming 33
the party 90
the plane 59
the police station 24
the point is 1527
the park 61
the phone rang 17
the prince 110
the party's over 96
the policeman 19
the player 16
the painter 35
the police station 24
the point is 1527
the park 61
the phone rang 17
the prince 110
the party's over 96
the policeman 19
the player 16
the painter 35
the people 229
the phone rings 24
the point 85
the patient 39
the phone 197
the police came 16
the package 31
the princess 70
the phone's ringing 18
the planet 19
the phone rings 24
the point 85
the patient 39
the phone 197
the police came 16
the package 31
the princess 70
the phone's ringing 18
the planet 19