English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ T ] / The whole time

The whole time traduction Turc

5,340 traduction parallèle
AND THE WHOLE TIME, THE VOLCANOES THAT HELP SUSTAIN LIFE
Her zaman volkanlar yaşama yardımcı oldular.
Well, he's been here waiting with me the whole time just to speak to you.
Sırf seninle konuşabilmek için bu kadar zamandır bekliyor.
You've been driving me around, but there was something else happening the whole time.
Bana şoförlük yapıyorsun, ama bu esnada yaptığın başka bir şey vardı.
Shit, there were snacks here the whole time?
Tüh, bu atıştırmalıklar hep burada mıydı? Fena değil.
The whole time- - she's gone, she's gone.
O gitti, o artık yok.
I was hooded the whole time.
Başımda çuval vardı hep.
Consistent the whole time.
Tüm zaman boyunca istikrarlıydı. O kadar da önemsiz değil.
Probably couldn't take his eye off the pretty girl the whole time.
Muhtemelen gözlerini güzel kızdan alamamıştır.
I was with him the whole time.
Bütün akşam onunla birlikteydim.
However, when it was time to go back, we took a bus back, which was fun, um, but Muhammad decided he was going to ride on the bus back with us and he ended up sitting with me and talking to me the whole time.
Ama dönüş zamanı geldiğinde, otobüse bindik ve çok eğlenceliydi. Muhammed de bizimle beraber o otobüse binmeye karar verdi. Ve benim yanıma oturup yol boyunca benimle konuştu.
What? The whole time?
Bunca zamandır mı?
I mean, like- you don't really know if you're cutting it off, and the thing is, if it keeps going on and then you tell him, it's gonna seem like you were lying the whole time.
Eğer bu şeyin devam etmesini istiyorsan, o zaman ona söylemelisin yoksa onca zamandır yalan söylüyormuşsun gibi görüneceksin.
But I didn't try to hide the footprint because again, I intended to come forward the whole time.
Ayak izlerimi saklamaya çalışmayacağım çünkü zaten ortaya çıkma niyetindeyim.
The annoying woman next to me talked the whole time.
Yanımda oturan uyuz kadın yol boyunca susmak bilmedi.
So, you vouched for me, knew I was with S.H.I.E.L.D. the whole time?
Demek bana kefil oldun. Bunca zaman S.H.I.E.L.D.'la olduğumu biliyor muydun?
Look, we've been through some crazy, we two especially, but the whole time, Coulson's been our anchor.
Bak, bazen çılgınca şeyler yapıyoruz, özellikle de ikimiz ama tüm bu zaman boyunca, Coulson hep bizim güvenli kalemiz.
That's the card he's been playing the whole time.
Bunca zamandır bu kozu kullanıyor.
I didn't talk to him the whole time.
Sonra onunla konuşmadım.
Listen... I don't want to horn in, if you're too busy, and I can't stay the whole time but... I've always wanted to see Copenhagen.
Eğer çok meşgulsen burnumu sokmak istemem ve sürekli de kalamam ama hep Kopenhag'ı görmek istemişimdir.
Or had his own agenda the whole time.
Ya da her zaman aklında olan bir şeydi.
You were alive the whole time.
Bunca zaman hayattaymışsın.
The whole time, you lied.
- Bak, Bill sadece sinirlerini bozmaya çalışıyorlar.
I knew you were trailing me the whole time.
Beni takip edeceğinizi biliyordum.
So everyone was fucked up the whole time when you did those things, right?
Yani bunları kaydederken herkesin kafası iyi olurdu, öyle mi?
I don't think they repeat themselves the whole time. These horn parts never repeat.
Nefesliler o şarkıda kendilerini asla tekrar etmezler.
I just... I know I'm going to spend the whole time thinking about how they need to change lenses and how they could be using the marquee canvas to bounce light and it's just...
Sürekli lens değiştirmeleri ve ışığı yansıtmak için tenteyi kullanmaları gerektiğini düşüneceğim.
We'll have two guards watching us the whole time.
Bizi izleyen iki gardiyan olacak.
So, I called the airline, and I can't stay the whole time, but I've always wanted to see Copenhagen.
- Sanırım evet. Havayolunu aradım, sürekli kalamam ama hep Kopenhag'ı görmek istemişimdir.
Tom Wade's been lying to us the whole time.
Tom Wade bunca zaman bize yalan söylüyormuş.
Killer was among us the whole time
Katil onca zaman aramızdaydı.
Your hand was on my knee the whole time. What was I supposed to think?
Ellerin sürekli dizimdeydi, ne düşünecektim?
Are you planning on holding my hand the whole time?
Bunca zamandır amacın elimi tutmak mıydı?
You've been planning this the whole time, Bryson.
Başından beri bunun peşindeydin zaten, Bryson.
This man's been trying to return it to us the whole time.
Adam başından beri bunu vermeye çalışıyormuş.
The whole time you're running guns for the freedom fighters right under the cartel's noses, and they never suspected it was you once?
Bütün zaman silah yayınladığınızözgürlük savaşçıları için Sağ kartel burunlarının altında, Ve şüpheli aslasize zamanlar oldu?
Roar think he knows the whole story, but he does not know half-time.
Kim var orada? Aman Tanrım.
We'll get some work done while we're there, and then that way the whole trip won't be a total waste of time.
Hazır oradayken birkaç işi hallederiz. Ve böylece onca yolu gitmek boşa gitmez.
You said they took it off to make a video. Not the whole time.
Hep değil.
But this time there was a dead body, the whole place stunk of gasoline,
Ama bu defa orada bir ceset vardı.
The next time we watch a movie, your father has promised to sit through the whole thing without asking any questions.
Sonraki sefer film izlediğimizde ve babanız sessizce oturup hiç soru sormadan izleyeceğine söz verdi.
Um... I, um, er have trouble managing too much, er, sensory input at one time and in this instance there was the whole tongue thing and you were touching my leg at the same time and I can't be completely certain but it's possible I just had an orgasm.
Ben duyusal girdilerimi tek seferde kontrol etmekte sorun yaşıyorum bu örnekte de, bu dil şeyi falan ve aynı anda ayaklarıma dokunman ve tam emin olamamakla birlikte sanırım orgazm geçirdim.
And the whole time, you're really into Kara.
Oysa bunca zaman Kara'yla ilgileniyormuşsun.
Well, I've been a little focused on magic bubble duty, and as you can see by the lack of magic in Mystic Falls, it's a spectacular fail of a mission, and now you're telling me that this whole time
Ben büyü işlerine odaklanmakla meşguldüm. Mystic Falls üzerindeki büyü yokluğundan da anlaşılacağı üzere inanılmaz bir başarısızlıkla sonuçlandı.
I was dead the whole time.
Geçen zaman içinde ölüydüm.
- It means that Percy was planning on ripping off the Russians this whole time.
- Demek oluyor ki Percy onca zamandır Rusları kazıklamayı planlıyordu.
Thank you just a whole lot and a great big howdy and welcome to the "Martha White Time"
Herkese teşekkürler. Grand Ole Opry'de Marta White programına hepiniz hoş geldiniz.
So Gold was playing us the whole time.
- Kütüphanede bu şey ile ilgili bir şey bulabilecek miyim bakarım. - Teşekkürler. Ve Mary Margaret...
She would forge excuses for the whole school. One time, she got the entire football team to go see "Phantom Menace."
Tüm okula bahaneler uydururdu bir keresinde, tüm futbol takımını görmek için "Phantom Menace" e gitti.
The whole time?
Bunca zaman?
It's just, you know, he works all the time, and... or we're tired, or the kids are around and you know, it just... But then he has this whole thing about how everything has to be so perfect, and it can't be.
O yoğun bir şekilde sürekli çalışıyor ve ya ikimiz de yorgun oluyoruz ya da etrafımızda sürekli çocuklar oluyor ve huyunu biliyorsun her zaman her şeyin mükemmel olmasını istiyor ama her zaman öyle olmuyor.
She has her whole life ahead of her, enough time to put the rest of Christianity through hell.
Hristiyanlığı Cehenneme gömmek için önünde koca bir hayat var.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]