They are the same traduction Turc
828 traduction parallèle
They are the same stories.
Aynı hikayeler.
They are the same.
Onlar da çaresiz.
- because they are the same!
- Çünkü aynı şeyler!
There's something you would never understand Joe, these people are the top. They are the same as anybody else.
Hiçbir zaman anlayamayacağın birşey var Joe, bu insanlar en üsttekiler, herkes gibiler.
I've always said they are two different sides of the same coin.
Lydia ve Stiles'ın aynı paranın farklı yüzleri olduğunu söylemişimdir.
I think they are perhaps from the same young man.
Herhalde yine o genç adam yollamıştır.
And these natives here, are they of the same tribe?
Bu yerliler de aynı kabileden mi?
These two bullets are so completely identical that they could only have been fired from the same gun.
Bu iki mermi çekirdeği aynı namludan çıkmış gibi birbirine benziyor.
The fingerprints on the knife. The prints of Rollo, and this man's prints, they are all the same.
Bıçağın üstündeki parmak izleri Rollo'nun parmak izleri ve bu adamın parmak izleri hepsi aynılar.
There are Tonkinese They're just the same as Indians
- Onlar Tonkinli. - Tıpkı KızıIderili gibiler.
Things are just the same as they always were... only you're the same as you were, too... so I guess things will never be the same again.
Her şey, her zaman olduğu gibi ama sen de her zaman olduğun gibisin... Yani sanırım, hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak.
Clive, if you let yourself be defeated by them just because you are too fair to hit back the same way they hit at you, there won't be any methods but Nazi methods.
Clive, sana arkandan vuranlara aynı şekilde vuramayacak kadar adil biri olup kendi teslim bayrağını çekersen geriye Nazi metotlarından başka bir şey kalmaz.
# They are not of the same faith.
# Onlar aynı inançta değil.
But these gendarmes here, they must think that Ireland and Scotland are the same thing.
Lakin, bu jandarmalar, İrlanda ile İskoçya'nın aynı şey olduğunu düşünüyorlardır. Ya sen ne yaptın?
The circumstances are generally about the same... so they have fewer excuses with which to comfort themselves.
Koşullar neredeyse eşittir. Böylece kendilerini rahatlatacak mazeretler de iyice azalır.
These boys are civil service... the same as you and me, and they're not getting anyplace.
Bu çocuklar da aynı senin, benim gibi kamu görevlisi ve hiçbir yere gitmiyorlar.
If Mr. Johnston, the police expert... still insists that these two bullets were fired from the same gun... the odds are five-to-one against him that they were not.
Polis uzmanı Bay Johnston bu iki merminin hala aynı silahtan atıldığında ısrar ediyorsa ona karşı oran beşe bir.
Most people know who they are, or think they do, wich is the same thing.
Çoğu kişi kim olduğunu bilir, ya da bildiğini sanır.
He wants a sidekick, a buddy, to go through the rough spots with and she has to feel that the same things are the rough spots or they're always out of line with each other.
Zor zamanlarda birlikte olacağı bir dost, bir arkadaş ister ama aynı zorlukları o da hissetmelidir. Aksi takdirde birbirlerine kesinlikle uygun değillerdir.
Things are the same with us as they always were.
Aramızdaki her şey eskisi gibi.
They're Arapahos, all right. Heading the same way we are.
Bunlar Arapahos tamam, gittikleri yön bizimle ayni.
Men and women are all the same when they dance.
Dans ettiklerinde kandınlar da erkekler de aynıdır.
They trying to pin this thing on you the same as they are on me?
Suçu bana yaptıkları gibi sizin de üzerinize yıkmaya çalışıyorlar mı?
Are you sure they're the same ones?
Aynı olduklarından emin misin?
All right. But they are not in the same class as you.
Tamam ama onlar seninle aynı klasta değillerdi.
Are they the same Macabees that you met in 1940?
1940'ta tanıdığınız kişiler mi?
The French always say things are the same when they're not at all.
Fransızlar hiç de aynı olmadığı halde hep aynı şey derler.
People everywhere are the same in one thing - they're all afraid to die.
İnsanlar nerde olurlarsa olsunlar ortak bir yönleri vardır : Hepsi ölümden korkar.
People are the same, no matter what they're called.
İnsanlar aynıdır, adları ne olursa olsun.
If they find out that we are sleeping in the same house, it could give trouble with the divorce. Come on, walk.
Aynı evde uyuduğumuzu öğrenirlerse boşanmayla ilgili sorun çıkabilir.
Are they dressed the same?
Aynı şekilde mi giyiniyorlardı?
Are they the same age?
Aynı yaştalar mıydı?
We are in this thousand year old process unrelenting, ... one by one,... the pieces of the game are picked up again, ... they will be re-diffused,... different ones and the same,... in the same way and differently.
Binlerce yıllık eski bir sürecin içinde yoğruluyoruz merhametsizce birer birer oyunun parçaları tekrar bir araya geliyor tekrar dağılacaklar farklı ve aynı parçalar aynı şekilde ve farklı olarak.
The pieces of the game are picked up again,... they will be re-diffused,... different ones and the same,... in the same way and differently.
Oyunun parçaları tekrar bir araya geliyor tekrar dağılacaklar farklı ve aynı parçalar aynı şekilde ve farklı olarak.
They are all named Selim and they all wrote the same poems with the same clichéd imagery that recurs like fetishes.
Hepsinin adı Selim ve hepsi neredeyse şiirlerini aynı kalıplaşmış cinsel betimlemelerle yazmışlar.
They are all programmed to the same destination.
Hepsi ortak bir varış yerine programlandı.
They are not the same.
- Eşit değil, bayım.
They are not the same! - Riccardo!
Eşit değil, eşit değil.
They are shown here simply because viewers had been always fascinated by the fact that animals often behave like human beings. So, here they are, appearing in the same program as royalty and Hitler.
Deniz ayıları da bu nedenle krallar, Hindenburg ve Hitler ile beraber haftaya bakış programına girdi.
You are going to study and work at the same time in a factory where they manufacture telephone sets.
Hem okuyacak, hem de çalışacaksın. Telefon fabrikasında. Haftasonları sizi parka götürecekler.
Are they the same?
Eskisi gibiler mi?
Those men are my prisoners the same as if they were in that jail.
O adamlar benim tutuklularım. Ha orada ha hapiste fark etmez.
I have witnesses that these two weren't up to the same tricks, but they are swindles too.
Eğer bu iki adam da, senin gibi dolandırıcı ve hırsız değillerse, itiraf ede...
You make government and art and realize they are, must be, the same.
Hükümet kurarsın ve bilim yaparsın, farkedersin ki bunlar aynı olmak zorunda.
The same as they are now, I expect
Beklentim, şuan nasıllarsa öyle olmalı?
So they storm all the citadels and there they are, and everything is just the same no fish biting, verses botched, shoes pinching a worn and stinking partner in bed and the soup burnt.
Böylece bütün kalelere saldırırlar. Ama işte yine karşındalar, ve her şey yine aynı vuran balık yok, mısralar bozuk, ayakkabılar sıkıyor yatakta eskimiş ve kokuşmuş bir eş çorbanın da hâlâ dibi yanık.
The Americans will reach the same rut that they are... because there's one great factor that influences the war in Southeast Asia.
çünkü burada Güneydoğu Asya'daki savaşı etkileyen bir büyük faktör var.
Even the wallets they give you are still the same imitation leather.
Verdikleri cüzdanlar bile aynı taklit deriden yapılıyor.
- Yes, and they are the very same people... who said your husband and I were evil... because they didn't understand what we were doing.
- Onlar, benim ve kocanın şeytan olduğunu söyleyen insanlarla aynı kişiler çünkü ne yapmaya çalıştığımızı anlamadılar.
Uncle Ivan, all masters are the same, they only seek to cash in on the villager.
İvan Dayı, tüm hocalar aynı, sadece köylüye para arıyorlar.
The blood of animals and the blood of men... some are redder than others... but they all smell exactly the same.
Hayvanların kanı da insanların kanı da aynıdır. Biri, diğerinden daha kırmızıdır. Ama kokuları farklı değildir.
they are 1447
they aren't 58
they are coming 72
they are my friends 21
they are cute 16
they are beautiful 39
they are everywhere 27
they are my family 17
they are delicious 17
they are good 26
they aren't 58
they are coming 72
they are my friends 21
they are cute 16
they are beautiful 39
they are everywhere 27
they are my family 17
they are delicious 17
they are good 26