You know me well traduction Turc
3,616 traduction parallèle
You know me well enough to know that I'd give my life to stop a contagion.
Beni çok iyi tanırsın, hastalığı durdurmak içi hayatımı ortaya koyarım.
You know, to... to me, each one of those flyers might as well say,
O ilanların hepsinde sanki...
But if you think I'd let you hurt anybody just to save me, well... You don't know me at all.
Ama eğer beni kurtarmak için başkalarına zarar vermene izin vereceğimi sanıyorsan beni hiç tanımamışsın demektir.
Well, I want you to know that I recognize how much you're taking on with me.
Seni ne kadar benimsediğimi bilmeni isterim.
Well, that's for me to know and for you to find out.
Orası benim bileceğim iş, olunca öğrenirsin.
Yeah, well, he's here for me, and you know it.
Evet, tabi, o benim için burada. ve sen bunu biliyorsun.
Oh, well, you know, it was in... Little Havana, and I don't speak Spanish, and, you know- - but I-I did a pretty good accent, and, you know, the crowd really loved me.
Orası Küçük Havana'ydı, ve İspanyolca bilmiyordum ama aksanım bayağı iyiydi.
Well, you don't know me. I'm famous for being stupid.
Beni tanımıyorsun, aptallığımla ünlüyüm
Well, you know, the fact that I bought this property at a good price hardly incriminates me in his disappearance.
Bu mülkü, çok uygun bir fiyata almış olmam onun kaybolmasında beni suçlu çıkarmaz.
But you don't know me, and I... well, I know that you're still in love with your wife.
Beni pek tanımıyorsun ve ben... Karını hâlâ sevdiğini biliyorum ama.
Okay, well, you know what? It wasn't me.
Bakın, ben değildim.
Tommy, I know things have been, well, strained between us since... Since you cut me off and told me that I was a loser?
Tommy, aramızdaki ilişki, bilirsin, şeyden beri biraz gerildi... beni saf dışı bıraktığın ve eziğin teki olduğumu söylediğinden beri mi?
Well, they work for me, you know.
Benim için çalışıyorlar aslında.
Well, when you guys decide who you want Max to date... ( Bottle clatters ) just let me know.
O zaman Max'ın kiminle çıkmasını istediğinize karar verdiğinizde bana da haber verirsiniz.
Well, if you hear of anything about this guy, just... let me know?
- Eğer bu adamla ilgili bir şey duyarsan, bana haber verir misin?
Well, I've got doctors poking and, you know, pushing at me all day, so... [chuckles]
Eh, ben alay doktorlar var ve, bilirsin, Bütün gün bana bastırıyor, bu yüzden... [Chuckles]
- Yeah, you know me so well.
- Evet, beni çok iyi tanıyorsun.
Maybe you should know me well enough to let it go.
Belki de beni, benden vazgeçecek kadar iyi tanımalısın.
I'm Corsini, Your Honor, you know me very well.
Ben Corsini, Sayın Başkan, beni çok iyi tanıyorsunuz.
Well, sure, just - - well, maybe you could go over a few things with me, you know?
Tabii. Birkaç şeyde yardımcı olabilirsin belki bana?
I know you really don't know me all that well, but can I ask you something?
Biliyorum, beni o kadar da iyi tanımıyorsun, ama sana bir şey sorabilir miyim?
♪ Well, you know that I'm around ♪ ♪ I kiss'em and I love'em ♪ ♪'Cause to me they're all the same ♪
â ™ ª Etrafta olduğumu bilirsin â ™ ª â ™ ª Onları öperim ve severim â ™ ª â ™ ª Çünkü bana göre hepsi aynıdır â ™ ª â ™ ª Onlara sarılırım sıkıca ismimi bile bilmezler â ™ ª
Well, where did we meet, if you know me?
Madem tanıyorsun, nerede tanıştık o zaman?
Oh, well, I decided to stop showering... you know, stay in character... and then Cody wanted me to help him clean out his horse stall.
Eh, şey, duş almayı bırakmaya karar verdim, bilirsin, karaktere bürünmek için. Ve sonra Cody benden ahırları temizlemek için yardım istedi.
But now that I know you went all the way to Queens to try to lie to me, well, I just can't stay mad at you.
Ama sadece bana yalan söylemek için Queens'e kadar gittiğini bilince, sana sinirlenemiyorum.
And lock downs, as you well know, cost me money.
Senin de bildiğin gibi kapıların kilitlenmesi bize pahalıya mal oluyor.
Well, if it gets too bad, you know where to find me- - slinging hash.
Eğer işler iyice kötüye giderse, beni nerede bulacağını biliyorsun. "Slinging Hash".
Well, you know, Wallace put me in charge, so you have no say.
Wallace'ın bana yetki verdiğini biliyorsun, bu konuda bir şey söyleyemezsin.
Well, look, there's something you don't know about me, dad,
Benim hakkımda bilmediğin bir şey var, baba.
Since you know me so well.
Beni çok iyi tanıyorsun ya, ondan.
Well, you know you can talk to me anytime you want, right?
O dertler hakkında istediğin zaman benimle konuşabilirsin.
Well, you know when we're on the freeway and you make me speed up?
Otobana çıktığımızda görürsün. Hız yapsam mesela?
Well, since you're so in the know, perhaps you can tell me why I don't have them yet.
Madem biliyorsun neden olmadığını da söylersin o zaman.
Well, you know me. I don't go for that gender-discrimination stuff, but Harvey negotiates like a girl.
Beni tanırsın, cinsiyet ayrımı için o kadar uğraşmam ama Harvey kız gibi pazarlık ediyor.
Since you know him so well, would you do me the honor of signing on as first chair?
Onu bu kadar iyi tanıdığına göre liderliği yapma onurunu bana bahşedebilir misin?
You know me so well.
Beni çok iyi tanıyorsun.
Well, you know, not for me.
Şey, bilirsin, benim için değil.
Well, you know, I guess seeing you like this and all... It kinda scares the hell out of me, so... I wanna make sure you're all right... you're doing your program, going to your meetings, stuff like that.
Seni böyle görmek beni çok korkutuyor ben de iyi olduğundan programına uyduğundan, toplantılarına gittiğinden emin olmak istedim.
Well, I don't know. You tell me.
Bilmiyorum sen söyle.
- How well you know me.
- Beni ne kadar da iyi tanıyorsun.
I mean, uh, shit. Well, you wouldn't find me on one of them websites anyway, you know?
Yani... zaten o sitelerden birinde beni bulamazsın.
- Well, you know me, son.
- Beni biliyorsun, evlat.
But you know as well as I do that no one else will believe me.
Fakat siz de benim kadar biliyorsunuz. Kimse bana inanamayacak.
Well, if you know me so well, you know I hate tests.
Beni o kadar iyi tanıyorsan, sınavlardan nefret ettiğimi biliyorsundur.
Well, you never know unless you give me a chance.
Şey, bana bir şans verene kadar asla bilemeyeceksin.
( Sighs ) Okay. Well, at least let me know what you think of my tweet so far. ( Paper rustles )
En azından şimdiye kadar ki tweetlerim hakkında ne düşünüyorsun onu söyle.
Well, you taught me everything I know.
Bana bildiğim her şeyi sen öğrettin.
Well, then maybe you ought to drive me after all, - you know, hide out for a while.
O zaman belki de sen götürmelisin, bir süreliğine saklanmak için.
And I know that you mean well, but I'm not inclined to take relationship advice from a man who just forgot to tell me that he wasn't in love with me until our wedding day.
Ben de senin iyi niyetli olduğunu biliyorum, ama düğün gününe kadar bana aşık olmadığını söyleyen birinden ilişki tavsiyesi almaya niyetim yok.
But on the bright side, look how well you know me.
İyi tarafından bak, beni ne kadar iyi tanımışsın.
Well, sometimes we have to, yeah. But I want somebody who can bring me the story, you know.
Yani, bazen bunu yapmak zorunda kalıyoruz tabi ama bilirsin işte ben esaslı bir hikaye bekliyorum.
you know 156049
you know what 23733
you know that 5741
you know what i'm saying 653
you know the drill 277
you know what i mean 2419
you know me too well 26
you know it 920
you know who i am 419
you know what they say 484
you know what 23733
you know that 5741
you know what i'm saying 653
you know the drill 277
you know what i mean 2419
you know me too well 26
you know it 920
you know who i am 419
you know what they say 484
you know i love you 234
you know that i love you 32
you know what you did 62
you know me 1258
you know where to find me 273
you know what i'm thinking 71
you know what to do 433
you know something 619
you know what time it is 65
you know what this means 169
you know that i love you 32
you know what you did 62
you know me 1258
you know where to find me 273
you know what i'm thinking 71
you know what to do 433
you know something 619
you know what time it is 65
you know what this means 169