Beg traduction Anglais
12,282 traduction parallèle
Bunu büyük bir güven ve sadakat içinde söylüyorum.
Sire, I beg you. I say this in confidence.
Ben fahişelerin kraliçesiyim, sen ise dindar bir fahişe ve bizim gibi olanlar için merhamet dilebiliyorum.
I am the queen of harlots and you are a pious puta and we can beg for mercy all we like.
Yalvarırım, izin verin size kendimi kanıtlayım.
I beg you allow me to prove my worth.
Ona dokunmak tıpkı bir iç savaş çıkarmak gibi, bir de Ingilizlerin kulağına giderse.
To touch him is to beg for civil war, as the English found out.
Size yalvarıyorum efendim, lütfen beni tanrının himayesine bırakın.
I beg you sire, please, release me to God's care.
Yalvarırım!
I beg you!
Şartlı tahliye için uğraşacağım ama siz onları bunu hak ettiğinize ikna etmezseniz bu mümkün olmaz.
I'm gonna beg for the possibility of parole, but it's not gonna happen unless you convince them you deserve it.
Ama Ohio'nun güzel vatandaşları aksini iddia edebilir.
Oh, but the good citizens of Ohio would beg to differ.
Ağlar, bağırır, yalvarırdı yapmasınlar diye.
She would weep, scream, beg them not to.
- Yalvarmamayı tercih ederim.
- I'd rather not beg.
Yalvarırım. Lütfen. Beni rahat bırakın.
I beg you, please, leave me be now.
Leydi Hazretleri'nin affına sığınıyorum ama kendi kulübemin anahtarını istemekte çok bir şey görmüyorum.
I beg Your Ladyship's pardon, but I don't see it as asking too much to have a key to my own cottage.
Affedersiniz Leydi Hazretleri, sadece çiçekleri görmeyi seviyorum.
I do beg Your Ladyship's pardon, only I do love to see the flowers.
Yalvar, seni bağışlamam için yalvar bana.
Beg, beg for my forgiveness.
Yalvar!
Beg!
Hayatın için yalvar!
Beg for your life.
Maalesef aynı görüşte değilim sizinle.
See, I beg to differ.
Yalvarırım, izin verin konuşayım.
I-I beg of you, let me speak.
Haydi durma, acınası yaşamın için yalvar.
Go ahead and beg for your miserable life.
Lütfen, yalvarırım, tekrar düşün.
Please, I beg of you, think again.
Tekrar düşünmen için sana yalvarıyorum.
I beg you to reconsider.
Eğer bana işkence ettiğin sırada senden özür dileyip yalvarırsam bil ki hiçbirinde ciddi değilim.
If I ever apologize or beg for mercy while you torture me, know that I don't mean a word of it... not a word.
Önemli değil.
It's not a problem. - I beg to...
Ne yazık ki sana katılmıyorum.
I beg to differ with you.
Pardon?
I beg your pardon?
Bayan Carter, sadece bir dakikanı rica ediyorum.
- Bye. Miss Carter, I beg only one moment of your time.
Sonrasında yeniden seni dövmem için bana yalvaracaksın.
And after, you are going to beg me to beat you again.
Benimle konuşman için sana yalvarmam gerekmemeli.
I shouldn't have to beg you to talk to me.
Dönmem için yalvarman gerekecek.
Unless you want to beg me to take my job back.
Yalvarmak zorunda olmanın nasıl hissettirdiğini bilmeni hayatın boyunca her şey için özür dilemenin nasıl bir şey olduğunu bilmeni.
Just to know what it feels like to have to beg, to have to go through your whole life apologizing for everything.
Yalvar öyleyse.
Beg me.
Diz üstüne çök ve gitmem için yalvar.
Get down on your knees, and you beg me to go.
Yalvar!
Beg me!
Yalvarmayacak mısın?
So you're not gonna beg me?
Çünkü yalvarmayacaksan, konuşacak bir şeyimiz yok.
Because if you're not gonna beg, we don't have anything to talk about.
Dilerim sevgi ve cömertlikle buluşuruz.
I beg we will meet with love and generosity.
Yok, pardon beyler.
Oh, oh, I beg your pardon, sirs.
Özür diliyorum Bayan Emma.
I beg your pardon, Miss Emma.
" İki kız kardeşin kendi aralarında verdikleri karar doğrultusunda Elizabeth annesine mektup yazarak o gün kendilerini almak üzere arabayı göndermesini istedi.
" In consequence of an agreement between the sisters, Elizabeth wrote the next morning to their mother to beg that the carriage might be sent for them in the course of the day.
Ne dedin?
I beg your pardon? !
Dava ver diye yalvaracak değilim.
I'm not gonna beg you for a case.
Alabilirsin ama yalvarmanı istiyorum.
You can have it... but I want you to beg for it.
- Maalesef aynı görüşte değilim.
Well, I beg to differ.
- Görüşünün ne olduğu sikimde değil.
- I don't give a fuck what you beg.
- Affedersin?
I beg your pardon?
Efendim?
I beg your pardon?
Anlamadım.
- I beg your pardon?
Gözlerini adamın gözlerine dikip, yalvarmalısın.
And you got to look them dead in the eye and beg.
Aynı fikirde değilim Anthony çünkü ben CFO'yum. CEO'dan bir harf daha yukarıda.
I beg to differ, Anthony, because I am the CFO and that's one letter higher than CEO.
Yalvaracak mıyız?
We're gonna beg them?
- Yalvarırım...
I beg you...