English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ B ] / Bılıyor

Bılıyor traduction Anglais

656 traduction parallèle
Çok miktarda barut kullanıyor ama hidrojen gazını sıkıştırmak için, Sonra serbest bırakılınca, Hidrojen genişliyor.
It uses a lot of gunpowder but then compresses hydrogen gas, and then it's released, and then the hydrogen gas expands.
Yüzeye çıkmaya hazır olduğunda, ağırlıklar bırakılıyor ve deniz altı, yüzecek kadar hafifliyor.
When it's ready to surface the weights are dumped and the sub becomes light enough to float up.
Piyano çalamıyor olabilirler ama nasıl bıçak atabildiklerini izle.
They may not be able to play the piano, but you watch how they can throw a knife.
Ünlü İngiliz soğukkanlılığı yerini paniğe bırakıyor.
Already the boasted British coolness has given place to blind panic.
Nasıl olsa beni bırakmıyor?
How could he not leave me?
# Ne zaman yürüyüşünü bir süvari duyar, # keskin kılıçlarını şakırdatıyor, # onun bıyıkları biraz düzgünleşir, # şefkatle atını okşarken.
# When on the march a hussar hears # the clank of sharp sabre blades, # he smoothes his moustache a little # and tenderly pats his horse.
Sonra birdenbire... kapı açılıyor ve içeri bıyıklı bir adam giriyor.
Like a flash, out of a clear sky the door opens and a man with a mustache comes in.
Bu senin bıçakla karşılıklı etkilişeminden kaynaklanıyor.
That's a matter of the relative interaction between you and the knife.
İnatlaşmak istemem ama bence yanılıyorsunuz. Öyle başlamıyor, başında kadın artık bıktığını söylüyor.
I don't want to insist, but I think you're wrong lt doesn't start in that way, it starts with her saying she has had enough lt starts like that.
dansınızın onda derin bir izlenim bıraktığı anlaşılıyor.
It seems that your dancing has made a profound impression upon him.
Kızıl saçlı sosyetik bir güzeli anlatıyor. Kız, başına darbe alıyor, sırtından bıçaklanıyor. Sonra da karnına yumruk yiyor.
It's all about a beautiful red-haired debutante who gets in the head, stabbed in the back, shot in the stomach...
Heyhat, bu senin kendine güvenin akıl bırakmıyor sende.
Alas, my lord, your wisdom is consumed in confidence.
Çok kılıbık ve bana fazlalıkmışım gibi davranıyor.
He's henpecked and treats me like I'm in the way.
Gülüşünün tatlılığı, elbisenin şıklığını gölgede bırakıyor.
The sweetness of your smile outshines the elegance of your gown.
Bırakırsan yalnız kendini aldatmıyor bu odadaki herkesten emeğinin karşılığını çalıyorsun.
If you quit, you're not only cheating yourself but you're robbing every man in this room of what he's worked for.
Yaşlılık işte, evlat, hafıza falan bırakmıyor insanda.
Oh, middle age, my boy, no memory at all.
Oysa savunma makamı... merak uyandıracak unsurların üzerine giderek asıl meseleyi gölgede bırakmaya çalışıyor.
What the defence is trying to do is introduce some sensational material for the purposes of obscuring the real issues.
Aç askerleriniz de surları bırakıp halkın arasına katılıyor.
Your starving soldiers have deserted the walls and joined the people!
Ve beyni zarar görmeden bıraktı diye şanslı sayılıyor.
At least he's lucky if he walks away with his brains.
Bırak gelsin Leni. Sana asılıyor değil mi?
Leave him alone, Leni.
Sizleri parçalarla baş başa bırakılıyoruz. Mutlu yolcular Liza'ın bakışları Marta üzerinde gerçekten o olduğundan emin olmaya çalışıyor.
We are left with fragments - happy passengers Liza, staring at Marta trying to be sure it is really her
Doktor F.B.I. ca aranıyor olmasına karşın sırf bir mahkûmu görmek için Bölge Hapishanesine geliyor.
The doctor's an interstate fugitive, and he's got the guts to walk into the L.A. county jail.
Bu oda bir çeşit radyasyona maruz bırakılıyor.
This room is being exposed to some form of radiation.
Çukur'un kuzeyindeki Sayo Ovası'na teker teker bırakılıyor.
Individual descent to Sayo Plateau north of the Crater.
O sırada amca ölüyor ve kadın mirastan mahrum bırakılıyor.
By this time the uncle is dead, she's cut out of the will.
Çok fazla yiyorsunuz ama az ödeme yapılıyor size, işi bırakın şimdi!
You have eaten too much and you are paid too little, stop work now!
- Evet, öyle olabiliyor çünkü iki iyi yılı geride bırakıyor ve birkaç yarış falan kazanıyorsun.
- Yeah, it can, because, you know, you put together two good years and you win a couple...
Şef, ekmek fırlatıyor. Aç askerleriniz de surları bırakıp halkın arasına katılıyor.
Your starving soldier shave deserted the walls.
Bir şeyi bir türlü aklım almıyor bir insanın bu kadar müthiş bir müzik altyapısı varken nasıl düşünmeden herşeyi bırakıverir.
One thing I find very difficult to imagine is that one could have this incredible background in music and walk away f rom it without a second thought.
Bırakın çözmeyi, nasıl bir dava oluşturacaksınız, aklım almıyor.
How you're gonna make a case, much less solve one, is beyond me.
Fakat bugünkü bir eylemi engelleyerek olasılığı saf dışı bırakıp geleceği değiştirebileceğimize gerçekten inanıyor musun?
But do you truly believe that by deliberate present-day action we can neutralize that possibility and alter the future?
Şimdi bakalım, alkol nişancılığım üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?
Now we'll see if alcohol affects my aim.
DÜŞMÜŞ ASKERLER ULUSAL ANITI 26 yıl savaştan sonra hala kalplerimiz ağrıyor. Şehit düşenleri, savaşın yıkımlarını.. ve ailelerini geride bırakanları hatırlıyoruz.
NATIONAL MONUMENT TO FALLEN SOLDIERS Twenty-six years after the war, it still pains our hearts to recall the many who fell in battle, those who lost their lives to the ravages of war, and the families they left behind.
Eski alışkanlıklar zor bırakılıyor.
Old habits die hard.
Ama her tarafı nasıl karman çorman bırakıyor anlamıyorum.
I don't understand how she keeps everything in such a mess.
Polis ateşe karşılık vererek hangarın etrafını sarıyor Zim ve beraberindekileri saklanacak yer arar durumda bırakıyorlar.
Police returning fire run to surround the hangar, leaving Zim and his entourage running for cover.
İki kişi parçalanıyor ve kafaları kesiliyor, bir tanesi de bıçaklanıp bir çukura atılıyor. Ve tüm unların üstüne bir kraliçe pişirilip pasta haline getirilmiş öz çocuklarını yiyor.
Two chaps are mutilated and beheaded, another stabbed and thrown in a pit, and to cap it all some queen is made to eat her children baked in a pie.
Ve sıcak bir öğle vakti, dişi, erkeği kuluçkayı gözetmek üzere orada bırakıp, su birikintisindeki sürüye katılıyor.
And on a hot afternoon, she will join the rest of the gang at the water hole leaving him to keep an eye on the nest.
Beyin yıkamanın başarılı olduğuna kanaat getiriyor ve onu serbest bırakıyor ve biliyor ki, babun gizli rezerve giderken onu kimin takip ettiğini umursamayacak bir durumda.
He decides the brainwashing has worked, so he sets him free knowing that in his condition he won't care who follows him to the secret reservoir.
Tonkin Körfezi açıklarındaki Amerika Birleşik Devletleri gemilerinin tekrarlanan düşmanca hareketlere maruz kalıyor olması beni, bugün burada Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetlerini bu hareketlere karşılık vermeye davet etmek zorunda bırakıyor.
Renewed hostile actions... against United States ships on the high seas in the Gulf of Tonkin... have today required me to order military forces of the United States... to take action in reply.
Ama öyle anlaşılıyor ki, size bir İmparator verildi.
But it seams you've b-bean given one.
Ama bunun karşılığında 40 teröristi serbest bırakınca kutlama yapacak bir neden kalmıyor.
But when they're 40 Teror you give criminals are at hand, not by what we have to celebrate.
Güncel olaylardan haberdar olmanin öneml ¡ oldugunu b ¡ l ¡ yorum... ama heps ¡ n ¡ algilamaya çalisirken ¡ nsanin akli karisir g ¡ b ¡ gel ¡ yor.
I know it's important to stay informed of all the latest events, but I find there's so much to assimilate it can become quite muddling.
B ¡ l ¡ yor musun... sen ¡ n durumunda olan ¡ r ¡ l ¡ ufakli... b ¡ nlerce ¡ sadami var.
You know there are thousands of businessmen, large and small in your situation.
Bu gece sayende Ben'in keyf ¡ yer ¡ ne geld ¡, bunu b ¡ l ¡ yor musun?
You lifted Ben's spirits tonight to such an extent, do you know that?
B ¡ l ¡ yor musun... kend ¡ n ¡ korumak ¡ ç ¡ n... sözcük oyunlari yapmiyorsun.
You know you don't play games with words to protect yourself.
B ¡ l ¡ yor musun... Ben, bu sabah Baskan'n senden çok etk ¡ lend ¡ g ¡ n ¡ söyled ¡.
You know Ben told me that the President was very taken with you this morning.
B ¡ l ¡ yor musun... ben ¡ ¡ y ¡ kandirdi Sally.
You know he made a fool out of me.
- Ve bu ne demek, b ¡ l ¡ yor musun?
- And you know what that means?
AçiImaya hazirdim. B ¡ l ¡ yor musun?
I would've just opened up.
B ¡ l ¡ yor musun... onda, ben ¡ m güven ¡ m ¡ uyandiran... b ¡ r sey var.
You know there's something about him that I trust.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]