Saçma traduction Anglais
23,177 traduction parallèle
Bu çok saçma.
That's ridiculous.
Üstteki ses bile alttaki saçma ses için taşıyıcı gibi davranıyor.
Even tone on top is acting like a carrier for the messed up tone on the bottom.
Saçma sapan düşüncelere bel bağladığımı anladım.
I find myself guiltily relenting on my ranting and ravings.
Bu paradokslar zamanda meydana gelen saçma yaraları gibi.
These paradoxes, they're like gunshot wounds in time.
Neden böyle saçma bir iş istiyorsun?
Why on earth would you sign up for such a shit detail?
Sadece meraktan. Tanrım, bu aksanla en saçma yalan bile etkileyici geliyor.
Lord, that accent makes even the cheesiest lies sound charming.
Kızım uyuyor ve ben de bu saçma galaya hazırlanıyorum, yani bekleyemeyecek kadar önemli olan şey nedir?
My daughter is napping and I'm getting ready for this ridiculous, fucking gala, so what is so important that it can't wait?
Sakın saçma bir şey yapma!
Uh, no, you don't get a darn thing!
Bu kadar saçma bir şey tarafından kontrol edilmeyeceğim!
I won't be controlled by something so ridiculous!
Şu saçma şarkıyı söylemeyi hemen kes!
Stop that ridiculous singing right now!
Saçma!
Ridiculous!
Ben David Schwimmer ile hiç tanışmadım. Bu da çok saçma çünkü, adamın avukatı benim galiba.
I've never met David Schwimmer, which is weird'cause I'm pretty sure I'm his lawyer.
Bu arada, şunu da- - söylemeliyim ki, bu saçma olayda biraz muallakta kaldım.
But, uh, you know, I got to say I'm still just a little bit, uh, in the dark about all this shit because you're saying that there's flaming shit and the boat didn't sink, the boat did sink.
Bana mı öyle geliyor yoksa burası saçma bir yer mi?
Is it just me, or is this place faintly ridiculous?
Ülkeyi büyük başarılara taşıyacağından eminim. Ama onun ve ondan sonra makamına geçecek olan herhangi bir selefinin eşimin ve benim de çok şey borçlu olduğumuz ilk başbakanımın yerini doldurabileceğini düşünmek saçma olur.
And I know he will lead the country on to great achievements, but it would be useless to pretend that either he or any of those successors who may one day follow him in office, will ever, for me,
Bu çok saçma.
This is ridiculous.
Okul gezisine gitmemek için çok saçma bir neden bu.
That's a silly excuse not to go to your school trip.
Bugünlerde internette çok saçma şeyler dolanıyor.
There's so much crazy stuff written on the Internet these days.
- Bu ne şimdi? - Çok saçma. - Olamaz.
- What in the world?
Gerçekten çok saçma.
This is really ridiculous.
Tanrım. Saçma sapan şeyler duyuyorum.
I keep hearing ridiculous things lately.
Ned, sana bütün bu saçma soruları, mahkemede de soracakları için defalarca sorup duruyor.
Ned, she's asking you the same stupid questions that they're going to ask you.
Klasikleşmiş bir edebiyat parçasının oyununun yasaklanması, biri ya da birilerinin intihar etmesini tetikleyebilecek diye saçma olmakla kalmayıp, yasaklanan... kitaplardan küçük bir parça önde demektir.
Forbidding the performance of a classic piece of literature because it might in and of itself trigger someone to kill themself * is not only ridiculous, but it's one small step away from banning books.
Saçma olduğunu düşünüyorduk ama bakın şimdi neredeyiz.
We thought that was ridiculous and yet that's what we were.
Bütün o saçma sapan konuşmaları geçince, o çok kibardı.
Behind all those nutty sayings, she was just the kindest...
Sözde hayal gördüren bu saçma saykolik şeyleri hiç önemsemedim.
I never cared for that psychedelic pseudo-mystical stuff.
Çok saçma olur.
Come on, kind of weird.
Sanırım Alison'ın halkla ilişkiler personeli saçma bir şey söylemememizi hatırlatacak.
I think it's just Alison's PR people reminding us not to say anything idiotic.
Bu saçma sapan kavgayı uzatarak beni rahatsız ediyorsun ve son vermeni istiyorum.
You're making me uncomfortable by prolonging this ridiculous fight, and I wish you'd stop.
Kulağa ne kadar saçma geliyor, farkında mısın?
Other than us, I mean?
Saçma sapan bir şey.
It... It's ridiculous.
- Sinirlendi, çünkü bir sürü saçma sapan brunch fikri var seni salak.
- if you could just make a decision. - She's just mad because she had a bunch of dumb brunch ideas, you damn fool.
Çok saçma bir şey.
- Uh, that's absurd on its face.
O anda, bunun çok saçma bir şey olduğunu anlamıştım.
And at that point, I... I knew it was complete bullshit, you know?
Burada olduğuma göre gıdıklandığım belli. Bu saçma bir soru olmuş.
Well, obviously I'm ticklish if I'm here, so, that's kind of a silly question.
- Çok saçma.
- It's crazy.
Yani bırakalım da Billy McBride gibi biri Borns Tech gibi bir şirketi saçma ve fevri suçlamalarla meşgul etmeye devam mı etsin?
I mean, letting a nobody like Billy McBride hold up a great corporation with a frivolous and ridiculous lawsuit?
Biliyorum kulağa saçma geliyor ama her detayını hatırlayabiliyorum.
I know it sounds crazy, but I can remember every detail.
Çok saçma bir durum.
It was totally ridiculous.
Saçma sapan laflar!
Such shaky, spidery scrawl!
Siz ne kadar saçma konuştuğunuzun farkında mısınız?
Do you people realize how ridiculous you sound?
Saçma değil.
Not so ridiculous.
Bu çok saçma.
That is ridiculous.
Hangi saçma öyküyü anlattıysan sana inandılar çünkü önüme polis barikatı örüldü resmen.
Well, whatever cock-and-bull story you told them, they bought it,'cause that blue wall went straight up.
Bunun için saçma bir isim bile bulmuştun.
You even had a stupid little name for it.
Bu, bu çok saçma.
This is, this is ridiculous.
Dostum, iki sol ayakkabı kadar saçma!
Man, that's as crazy as two left shoes!
- Aklına saçma sapan fikirler gelmesin.
- Don't you get any... - Get back!
- Bu da biraz saçma bence.
Oh. That's a little crazy too.
Bu çok saçma.
That's preposterous.
Bu çok saçma.
It's ridiculous.