Bu ses ne traduction Français
2,286 traduction parallèle
Bu ses ne böyle?
Quel est ce bruit?
Bu ses ne?
Quel est ce bruit?
Her şeyin... - Bu ses ne?
C'est quoi ça?
Belki bu yüzden parmaklarını bulamadık.
C'est pour ça qu'on ne trouvait pas ses "doigts."
Yıkım gücü olmayan bir bomba. Sadece ses çıkarıp, kuru gürültü verecekti. Ama bu, duvarı yıkmaya yetmez ki.
Ça fait un grand flash, beaucoup de bruit, mais un flash ne détruit pas un mur.
Bu olayda gördüğüm tek garip şey, senin yanıldığını kabul etmeyecek olman.
Ce qui est étrange, c'est de ne pas admettre ses erreurs.
Gerçekten bu çıkarabileceğim en yüksek ses.
- Je ne peux pas crier plus fort.
Bu erkek farklı. O yalnız avlanmıyor.
Contrairement à ses congénères, ce mâle ne chasse pas seul.
Ben, adama inanmadım. Bu yüzden, üniformasını değiştirdik ve keskin nişancıların bulunduğu bölgeye gönderdik.
Et je ne l'ai pas cru... alors on a changé ses vêtements et on l'a jeté dans la ruelle des tireurs.
Ve siz alımlı sözleri bir tarafa bırakırsanız, bütün o belagatı, bütün o rock and roll müziğini bir kenara iterseniz, önemli olanın bu ülke insanları için ne yaptığı olduğunu göreceksiniz, tabi başta doğrular olmak üzere.
Et quand on enlève tous les grands mots, quand on enlève toute la rhétorique, quand on enlève la musique rock, ses actions sont ce qui importe pour ce pays. En commençant par la vérité.
Samatha Power demişti ki, zivziv2... bu yeminler onu bağlayacak ve şimdi aşikar ki bu vaatlere uygun hareket etmeyecek.
On a eu Samantha Power disant au journal The Scotsman qu'il ne serait pas tenu par ces promesses et bien sûr, il n'est pas tenu par ses promesses.
Bu ses de ne?
C'est quoi, ce son?
Bu su birikintileri bir balığın yaşayabilmesi için, rekabetten ve yırtıcılardan uzakta, mükemmel bir yer gibi görünüyor.
Ses eaux reculées, où ne rôde aucun prédateur, semblent être un paradis pour poissons.
Vücutları birleştiğinde, dudakları da bu birleşmeye boyun eğdi.
Quand leurs corps ne firent qu'un, ses levres s'inclinerent.
Bu Churchill'in son iki yiI boyunca bekledigi andir. Roosevelt kendi seçmenine, barisi korumak için elinden gelen her seyi yaptigini göstermek istemisti, ama savas bir dünya savasi haline gelmisti ve Churchill artik kendini daha güçlü hissediyordu. c : # 0080FF " Bizi ne zannediyorlar?
Le général Yamashita, surnommé "le Rommel japonais", ose s'enfoncer,... avec ses chars, dans la jungle de Malaisie. il capture Singapour,... la perle de L'Empire britannique, une forteresse réputée imprenable.
Bu çok tuhaf, çünkü ses hocam, ki kendisi ücretli bir ses hocasıdır, bunu fark etmedi ama sen ettin.
C'est drôle, car mon professeur de chant, qui est un professionnel, ne l'a pas remarqué, mais toi, oui.
Bu ses de ne?
C'est quoi, ce bruit?
Bu hafta hiç kimse gelip burada ne olduğunu sormazsa, pislikleri dışarı atacağım.
Si personne ne réclame ses affaires, je jette son merdier dehors.
Annen hakkında konuşmamız lazım. Bu konuda neler hissedeceğini bilmiyorum. Seni görmek istiyor.
Il faut que je te parle de ta mère, je ne sais pas comment tu vas réagir, mais elle dit qu'elle veut te voir, qu'elle veut être à nouveau avec toi et ses petits-enfants.
Sebzelere işkence edecek bir çok aleti olsa da... tüm sebzeleri öyle şekillere sokuyordu ki.. bu sanattı.
Tout ce qu'elle fait, elle le fait avec amour, ce qui m'échappe complètement. Elle ne se servait de ses instruments de torture que pour transformer de vulgaires légumes en de somptueuses œuvres d'art.
Ne? Yani, bu insanlar hakkında gerçekten ne biliyoruz ki? O ve hikâyeleri dışında?
Que sait-on vraiment sur eux, à part lui et ses histoires?
Beni rahatsız ediyordu bu fakat parmaklarıyla yaptığı pek de rahatsız etmiyordu.
Ça me dérangeait, mais ce qu'il faisait avec ses doigts, ça ne me dérangeait pas.
Ne? Bu Jedi saçmalığına gerçekten inanıyor musun?
Tu crois à ses trucs de Jedi?
Ruh rehberin dönüşüm sihrini senin lise sona dönmen ve baloya gitmen için harcamaz, hayır. Ned, bu benim hayatımı geri alma şansım.
Ton guide ne gaspillerait pas aussi bêtement ses pouvoirs magiques à te faire revivre ta dernière année d'école et le bal de promotion.
Hayâtından, işinden ve hiçbir şeyden memnûn olmayan ve bu yüzden kimseyi suçlayamayan bir adam.
Le gars qui est insatisfait de sa vie, de son travail, de tout... Et qui ne peut blâmer personne d'autre parce que ce sont ses propres choix.
Ama içimden bir ses, bu işin iyi bitmeyeceğini söylüyordu. Ne oldu?
Mais je savais que ça ne se passerais pas bien.
Bu ses de ne?
C'est quoi ce bruit?
Konuşarak bu ofise girebilirsin ama sözlerini yerine getiremezsen burada çok kalamazsın.
On peut gagner avec des discours, mais on ne reste pas si on ne tient pas ses promesses.
Hayır, avukatları bu fikirden nefret eder.
Ça ne plairait pas à ses avocats.
Çocuklarının ölmediğine olan inancını desteklemek için, hayali bir kurgu yarattı ve hepimize bu kurguda bir rol verdi.
Pour garder l'illusion que ses enfants ne sont jamais morts, elle a créé une structure fictionnelle élaborée. Elle nous donne à tous des parties à jouer dans cette fiction.
Bu ülke çapında ses getirirse hiç şaşırmayın.
Ne soyez pas surpris si ça a des répercussions nationales.
Frobisher ve Ultima National Resources davalarındaki... 6 AY SONRA ... zaferlerini bir yana bırakırsak bu kadın daha çok güç ve parayla ilgileniyor.
Mettez de côté ses victoires au procès Frobisher et contre Ultima National Resources, cette femme ne s'intéresse qu'à la couleur de l'argent.
Yüzünüzde maske olduğunda bu işareti olmayan bir suç olur.
On ne règle pas ses comptes si on met une cagoule. Une cagoule, c'est un message qui n'est pas signé.
Strangler'ın bir ajansı yoktu ve diğer poker oyuncuları da yazar değildi bu yüzden ne ilgileri ne de yaptığı iş hakkında bilgileri vardı.
Strangler n'avait pas d'agent, aucun autre des joueurs de poker n'était écrivain et aucun n'avait donc eu d'intérêt particulier pour ses avancées.
Ve bu yüzden yabancı bir ses Allah'a karşı çıkması gerektiğini söylese de Hz. İbrahim, oğlunu kurban etmekte tereddüt etmedi.
Et c'est la raison pour laquelle en dépit d'avoir été incité par un étranger à plusieurs reprises Saint Ibrahim ne s'est pas écarté de la voie de la vertu.
Oğluma dedim ki bu adamla konuşabilirsin ama kucağına oturamazsın.
Du coup, je dis à mon fils : "Tu peux lui parler mais ne t'assois pas sur ses genoux."
Tanrım, ne sinir bozucu bir ses bu!
Bon sang, quel son détestable!
Bu sene, Sowol Edebiyat Ödülü'ne aday olarak gösterildi ve şiirleri çok kışkırtıcı.
Il a été candidat au prix Sowol. Ses poèmes sont audacieux.
İki, üç gün geçti ve kimseden bir ses çıkmadı. Ve bu "sinsi herif" burada hep dolaşıp, bize yardım teklif eder.
Les jours passaient, personne ne la réclamait et la "fouine" comme vous dites, qui est un habitué ici, nous a proposé son aide.
Bu ses de ne böyle?
Qu'est-ce qui se passe?
Onun zihnini okuyabiliyorum. Bu yüzden hakkında ne düşündüğünü biliyorum.
Je peux lire dans ses pensées, alors je sais ce qu'elle pense de toi.
bu adam tavşanlarına ne halt etmiş, kardeşim?
Qu'est-ce qu'il a foutu avec ses lapins, mon frère?
Vay, vay. Bu köpek ve midilli partisi değilse ne olayım?
Tiens, le poney et ses toutous.
Bu ses de ne?
D'où vient ce bruit?
Bu ses de ne?
Hé, c'était quoi?
Yaşım ilerlediğinde ve onu izlediğimde bu dünyaya tahammül ediyor birilerinin yolundan geçmek için para ödüyordu. Geç olsa da anladım ki, şarap yaralara değil duygulara iyi geliyormuş.
En grandissant et en le regardant supporter le monde alentour, et perdre de l'argent dans ses affaires, j'ai finalement compris que le vin ne l'aidait pas pour ses blessures.
İçimde bir ses bu seferlik olsun ayrıcalık yapmazsam pişman olacağımı söylüyor.
Mais j'ai ce sentiment étrange que si je ne fais pas une exception cette fois-ci Je vais vraiment le regretter.
Deneyin başındaki bilim adamı Michael Brooke ve ekibim test aşamasından önce her şeyi gözden geçirmek için orada olacaklar. Ve sizi temin ederim ki bu ürünün endişelenecek hiçbir zararlı yan etkisi yoktur.
Notre équipe scientifique dirigée par Michael Brooke met ses résultats à la disposition de tous mais, croyez-moi, je ne m'attends à aucun effet indésirable sévère.
Bu dosyalar, Hassan'ın istihbarat operasyonlarının adeta can damarı. Bize asla vermez.
- Ces fichiers sont le poumon d'Hassan pour ses équipes d'Intelligence, il ne nous les donnera jamais.
Bu insanları çatışmaya göndermeyi ben de istemiyorum.
Personne ne ressent ça aussi vivement qu'un soldat ayant mené ses soldats au combat.
Bu benim hoşuma gitmeyebilir, bu senin hoşuna gitmeyebilir, ama Jenny kendi seçimini yapmış.
- Ça ne nous plaît peut-être pas... mais Jenny fait ses propres choix.
bu ses 55
bu ses de ne 71
bu sesi tanıyorum 17
ne yapıyorsun 7063
ne yapiyorsun 66
nerdesin 184
neden 17190
neyi var 56
neon 28
new york times 63
bu ses de ne 71
bu sesi tanıyorum 17
ne yapıyorsun 7063
ne yapiyorsun 66
nerdesin 184
neden 17190
neyi var 56
neon 28
new york times 63