Anlamadın mı traduction Portugais
2,024 traduction parallèle
Beni dinle göçmen basit bir soruyu anlamadın mı?
Não entende uma simples pergunta?
Bunu hala anlamadın mı?
Ainda não tinhas percebido isso?
Basitçe kaçmalıydın. Bu facianın sebebi hep buraya geri dönmen, bunu anlamadın mı?
Não entendes que ao voltares aqui foi um esforço inútil?
Anlamadın mı?
- Já mesmo.
- İlk okuduğunda anlamadın mı?
- Não o entendeu a primeira vez?
Daha anlamadın mı, Shaw?
Já percebeste, Shaw?
NE yaptığımı anlamadın mı?
- Porque é que nunca me ensinaram isso?
Onlar tabii ki Alman. Konuşmalarından anlamadın mı?
Não reparou nos erros na maneira de falar?
Beni anlamadın mı?
Não ouviu o que eu disse?
Ve seni tanrıya götürmek için kesinlikle hiç bir şey yapmadığını anlamadın mı?
Nao o ajudara em nada a se aproximar de Deus.
Daha anlamadın mı David? !
Ainda não percebeste, David?
Hala anlamadın mı?
Quantas vezes te dissemos?
- Anlamadın mı?
- Não faça isso. Não faça isso!
Anlamadın mı?
Perdeste-te?
Şimdi sen, neden bahsettiğimi anlamadın mı?
Não sabes... Não sabes do que estou a falar?
Senin suçun Anlamadın mı?
A culpa é tua, não entendes isso?
Anlamadın mı?
Será que não entendes?
Anlamadın mı?
Não percebes?
- Ne? - Anlamadın mı?
O quê?
Sen de bunun için ne beni suçlayabilirsin ne de değiştirebilirsin. Şimdiye kadar anlamadın mı?
E nunca vais conseguir fazer-me sentir culpado, nem mudar-me, ainda não percebeste?
Bizim hakkımızda anlamadığın başka bir şey varmı?
Há algo mais sobre nós que não entendas?
Anlamadınız mı?
Nada.
Anlamadığın kısım hangisi?
Que parte é que não percebeste?
Benim de anlamadığım neden özgürlüğün tadını çıkarmadığın.
Sabe, o que eu não percebo é o porquê de não apreciar a liberdade.
Beni nasıl engellemeye çalıştıklarını anlamadığımı.
Como elas tentavam me distrair.
Palavra attığını anlamadım.
Não sabia que era conversa da treta.
Baba, balıkçı mecazlarını anlamadığımı biliyorsun.
Pai, sabes que não compreendo metáforas de pesc...
Hayır, anlamadığım, tüm hayatın boyunca tanıdığın, sana kraliçeler gibi bakacak olan benim yerime gidip o dışarıdaki bok çuvalını nasıl seviyorsun?
Como podes não gostar de alguém, que sempre conheces-te alguém que te trataria como uma rainha, e preferir esse monte de merda?
İnsanlar bağrışıyordu. Sonra kapıdan kaçtıklarını gördüm. Ne olduğunu anlamadım.
E havia pessoas feridas e a gritar... e começaram a correr em direcção à porta... e eu não sabia o que se estava a passar.
Anlamadığım kızın göz bebekleri normalken seninkiler niye zeytin büyüklüğünde?
É só que... não percebo como é que as pupilas dela estão normais e as suas estão do tamanho de azeitonas.
- Söylemeye çalıştığım, Calvin ve senin anlamadığın bütün hayatını tam olarak doyuramayacağın arzuları tatmin etmeye adamanın abes bir tarafı vardır.
- Estou a tentar fazer, Calvin o ponto que te falta, há ai uma certa futilidade em centra uma vida inteira - O ponto À volta de satisfação de apetites que nunca podem ser satisfeitos
- Anlamadın mı?
Não é lindo?
Sizler bunu daha anlamadınız mı?
Ainda não perceberam o que se passa?
Ne yapmaya çalıştığını ben de anlamadım.
Também não entendo isto.
- Neyi anlamadın? Güzel bir hikaye çıkardık diye birdenbire kölen olmamı mı bekledin?
Fazemos uma boa história juntos e de repente, torno-me seu escravo?
Politikadan hiç anlamadığımın farkında mısın?
Não vê que não entendo nada acerca de política?
Ne yapmaya çalıştığını anlamadım.
Não entendo o que está a fazer.
Pekala, ben bu adamın ne yapmaya çalıştığını anlamadım.
Muito bem, não estou a compreender onde quer chegar.
Ne bileyim... Babamın gömleğinin neden kanlı olabileceğini anlamadım.
Sabe, eu só... não percebia porque é que a camisa do pai estava coberta de sangue.
Benden niye hoşlandığını bile anlamadım.
Nem sei por que ele gostava de mim.
Hayır, buraya büyüklükten bahseden adamı görmeye geldim. Ama ne anlatmaya çalıştığını doğrusu hiç anlamadım.
Não, vim para ver o homem que falava da grandeza... mas nunca entendeu o que significava.
Ben bile anlamadım ne olduğunu bunların.
Não sei como é que ela usa algumas.
Neden birden masadan kalktın anlamadım.
Não sabia que o jantar tinha terminado.
Ruth senin ne yaptığımı anlamadığını söylemişti.
A Ruth disse que não percebeste o que eu fazia.
Oyunun amacını anlamadım.
Não percebo o propósito deste jogo.
Oyunun amacını bile anlamadım!
Nem mesmo percebo o ponto deste jogo!
Orada saatlerin yıllara dönebileceği kavramını anlamadım ve o kadar derinlerde tutsak kaldık ki kendi bilinçaltımızın kıyısına vardığımızda neyin gerçek olduğunu unutmuştuk.
Eu só não entendia que as horas podiam tornar-se anos lá. E que podíamos ficar presos de forma tão profunda que... acabaríamos por ir parar nas margens do nosso próprio subconsciente. Perdemos a noção do que era real.
Horoza nasıl piyano çaldırdığını hala anlamadım
Continuo sem perceber como pôs o galo a tocar piano.
Ne yaptığını bile anlamadım.
Eu nem sei o que você fez.
Duruşma kayıtlarını okuyordum. Anlamadığım bazı şeyler var.
Estive a ler as transcrições do julgamento e há coisas que não compreendo.
Ne olup bittiğini sen anladın, ben anlamadım.
Viste o que realmente se estava a passar. E eu não.