Olmadı mı traduction Portugais
25,775 traduction parallèle
Hiç sorun çıkaran olmadı mı?
Alguma vez alguém teve problemas?
Bizim için resmi olmadı mı bu?
Não é formal demais para nós?
Felç olmadım.
Não estou a ter uma trombose.
Duvarımda bazı resimlerin olması Benim şu anki hayatımdan memnun olmadığım anlamına gelmez.
Ter umas fotos na parede não significa que não estou feliz com a vida!
Benim sen olmadığımı bilecekler.
- Vão saber que eu não sou o Caleb.
Bana kanıt lazım... ve Fort Knox'un güvenli olmadığını kanıtlamanın tek yolu...
Preciso de provas... e o único jeito de provar que Fort Knox não é seguro...
Hapse girdiğimden beri müvekkilimle müzakere yapma fırsatım olmadı.
Uma vez que estava encarcerado, não pude conversar com o meu cliente.
Önemli çünkü o gün yalnız olmadığımı fark ettim.
Isso é importante, pois foi o dia em que vi que não estava sozinho.
Bir sorunu olmadığını mı düşünüyorsun?
Rachel, ele está... com fome ou molhado.
Sen daima bizdendin varlığımızdan haberinin olmadığı zamanlarda bile.
Sempre foste uma de nós, mesmo antes de saberes que nós existíamos.
Dün gece babama yardım etmene itirazım olup olmadığını sordun. Var.
Perguntaste-me se me incomoda que ajudes o meu pai e incomoda.
Genelde, bir kadınla buluştuğumda, hemen sandalyeyi görür ve ben onun bu durumla sorunu olup olmadığını gözündeki bakıştan anlarım.
Quando conheço uma mulher, ela olha logo para a cadeira, e consigo saber olhando para os olhos dela se está bem com isso ou não.
Bak, benim sağlığımın yerinde olmadığını biliyorsun.
Escuta. Sabes que eu estou doente.
Bunun olmadığını mı söylüyorsun?
Queres dizer que isto não aconteceu?
Onu tanıma şansım dahi olmadı.
Nunca tive a oportunidade para a conhecer.
Açıkçası daha hiçbir şey için kayıt olmadım.
Na verdade ainda não me inscrevi para nada.
Bak, Lucas, olmadığım biri olduğumu düşünüyorsun sanırım.
Olha, Lucas, eu acho que pensas que eu sou alguém que não sou.
Aslında, herkes olmadığım biri olduğumu düşünüyor.
Todos pensam que eu sou alguém que não sou.
Bak, söz konusu kararlar vermek olduğunda en iyi kişi olmadığımı söylüyorum sadece.
Olha, só estou a dizer que não sou a melhor pessoa quando se trata de tomar decisões.
Evet, ama artık lisede olmadığımızı biliyorsun, değil mi?
Está bem, mas... não estamos no Liceu, sabes?
Tek bir aptal hatamla beni yargılamamanı diliyorum, çünkü beni tanısan öyle bir insan olmadığımı anlayacaksın.
Só desejava que não me julgasses com base num estúpido erro porque, se me conhecesses, perceberias que não é, de modo nenhum, o que sou.
Kusura bakmayın ama bunu okumaya vaktim olmadı. İsyan'ı bu kadar büyütebilmenize hayran kaldım. Şimdiden söyleyecekleriniz için sabırsızlanıyorum
Não tive tempo para ler isto, mas gostei da expansão da Mutiny e estou ansioso por saber o que têm.
Hayır, ama başkasına ihtiyacımız olmadığına karar verdim.
Não, mas decidi que não precisamos de ninguém.
Emin olmadığım şey neymiş?
Tom de voz inseguro?
Belli bir yaşantımın olmadığını mı söylüyorsun?
Estás a insinuar que não tenho vida? Sim.
Yani benim zengin olmadığım bir zaman çizgisi mi var?
Estás a dizer que há uma realidade em que não sou rico?
Evet, yolda olmadığımız sürede.
Sim, quando não estamos na estrada.
Muhtemelen bizim aradığımız şeyle alakası olmadığındandır.
Porque não deve ter nada a ver com o que procuramos.
Kayıp mirasımızı geri alma, aşırılık ve şiddetin İslam'da yer olmadığını öğreten peygamberimiz Hz. Muhammed'in izinden gitme fırsatı bu.
Uma oportunidade de reclamar o nosso legado perdido, de seguir o exemplo do nosso profeta Maomé, que a paz esteja com ele, que nos ensinou que o extremismo e a violência não têm lugar no Islão.
Dışarıda kimse olmadığına emin olmalıyım. Burada bekle, tamam mı?
Tenho de confirmar que não está ninguém lá fora.
Arada sırada erkeklerle sevişiyor olabilirim ama bunun beni olmadığım bir şey yaptığını varsayma sakın.
Posso dormir com homens, ocasionalmente, mas isso não faz de mim algo que não sou.
Bugün savaşa girmeye hazır olup olmadığımızı mı soruyorsunuz?
Pergunta-me se estamos preparados para a guerra, hoje?
Seninle öğleden sonra yatakta olmak hoşuma gidiyor. Kimsenin bizi tanımadığı, saklanmak zorunda olmadığımız bir ülkede.
Gosto de te levar para a cama de tarde, num país onde ninguém sabe quem somos.
Bunun doğru olmadığını biliyorum ama seninle konuşmam lazım.
Sei que já não é correcto, Mas tenho de falar contigo.
Senin hapishanede olmanın çok kötü olmadığını mı söylememi istiyorsun? Bana iyi baktıklarını mı söylememi istiyorsun?
Que te diga que estar presa não é assim tão mau, que cuidam bem de mim?
Bana hiçbir şey borçlu olmadığını biliyorum ama gerçekten yardıma ihtiyacım var.
Eu sei que não me deves nada, mas preciso mesmo de ajuda.
Araştırdıkça kaza olmadığına iyice inandım.
Quanto mais eu investigava, menos sentido fazia.
Hiç var olmadığına inandırmıştım kendimi.
Convenci-me de que não existia.
Öyle biri olmadığımı biliyorsun.
Tu sabes que não sou eu.
Vampirlerin hayatımın bir parçası olmadığı zamanlar gibi.
Uma altura antes dos vampiros serem parte da minha vida.
Sen de benim artık eskisi gibi olmadığımı farkettiğini düşünüyorum.
- Bem, caso não tenhas notado, eu também não sou a pessoa que tu conhecias.
Bana 60. yolda olmadığımızı söyle.
Digam-me que não estamos na 60.
Ben de artık dünyada olmadığımızı hissediyorum.
Também tenho a sensação de que não estamos mais na Terra.
Bir süredir olmadığımı biliyorum.
Escuta, sei que tenho estado ausente durante um tempo.
Başka bir şey istemenden nefret ettim. Benim olmadığım bir şey.
E odiava-te por precisares de outras coisas, coisas que não eram eu.
O gece evde olmadığımı söyledim, yani bir şey görmedim. Ama penceremde sokağı gösteren bir güvenlik kameram var çünkü arabamı soydular.
Disse que não estava em casa naquela noite, e que não tinha visto nada, mas tenho uma câmara de segurança na minha janela apontada directamente para a rua, porque o meu carro foi assaltado.
Yani onunla çıkıyorum diye olgun olmadığımı düşündüğün bir kadına... sadık kalmamı söylüyorsun.
Então, estás a dizer-me que devia comprometer-me com uma mulher, embora aches que sou imaturo por andar com ela?
Elektrik olmadığı için banyo öyle karanlık ki... neye uzandığımı bilmiyorum.
A casa de banho fica tão escura sem eletricidade que nem sei o que agarro.
Rızanızı alırdım ama... öyle olmadı canım ve... durum bu.
Certificava-me de que não se importavam. Mas não foi assim que aconteceu e aqui estamos nós.
Olmadığım bir şeye dönüşmemi istedi.
Ele queria transformar-me em algo que não sou.
İçerisi güzel kokuyordu. O an Phil'in orada olmadığını anladım.
Até que cheirava bem, percebi que ele não ia mais lá.