English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ T ] / Tuhaf bir şey

Tuhaf bir şey traduction Portugais

1,122 traduction parallèle
Getchell'in dosyasında tuhaf bir şey vardı.
Há algo estranho no arquivo do Getchell.
Başından tuhaf bir şey geçtiğini düşünüyorum.
Acho que te aconteceu alguma coisa estranha.
Ama kasım ayında, Vietnam devlet başkanı Diem'in öldürülmesinden bir hafta sonra... ve Kennedy suikastından iki hafta önce... tuhaf bir şey oldu.
Mas em Novembro, uma semana após o assassínio do Pres. Diem e duas antes do Kennedy, aconteceu-me uma coisa esquisita.
Bu akşam tuhaf bir şey olmaksızın normal bir aile gibi... başarabileceğimizi görelim. tamam mı?
Vamos ver se conseguimos passar o resto do serão como uma familia sem mais nenhum acontecimento bizarro. Ok?
Bana söylemediğin bir şey mi var çünkü gerçekten tuhaf bir şeyler hissediyorum.
Há algo que não me tenhas contado? Estou com maus pressentimentos.
Bu iyi değil Ve biliyorsunuz... ne zaman tuhaf bir şey olsa iyi ki Bart bunu yaptı deriz
E não foi nada bom, sabem o que costumamos dizer sempre que alguma coisa estranha acontece ainda bem que o Bart fez aquilo.
Biz, şey... tuhaf bir şey. Bileğiniz, söyleyeceğim kadarıyla üç yerinden çatlamış.
A coisa estranha é o seu pulso... pois, segundo me parece, fracturou-o em três sítios.
Bilirsin, ben ayrılmadan önce Ross bana çok tuhaf bir şey söyledi.
O Ross disse uma coisa muito estranha.
Tüm komşuların ifadelerini alıyoruz. Tuhaf bir şey duyup gördüler mi diye.
Estamos a ouvir todos os vizinhos... caso tenham escutado ou visto algo estranho ontem à noite.
- Tuhaf bir şey fark ettiniz mi, etrafa takılan başka bir erkeği ya da kadını?
- Viu alguém estranho, um homem ou uma mulher, tipo a espiar?
Tuhaf bir şey var.
- Estou captando algo estranho.
Çok tuhaf bir şey, değil mi?
É muito estranho.
Tuhaf bir şey. Karla örtülü Calgary'de Jamaika adasından gelen bir takımı seyredeceğiz.
É, parece mesmo estranho que, cercados pelo gelo e a neve de Calgary, estejamos prestes a ver uma equipa da pequena ilha da Jamaica.
Tuhaf bir şey görmek istemez misiniz?
Não gostariam De ver algo estranho?
- Çok tuhaf bir şey
É realmente muito estranho
Tuhaf bir şey buldum.
Vi uma coisa fora de vulgar.
- Tuhaf bir şey.
- De algo estranho.
Sadece meraklandım, çünkü bir odaya girmek ve dışarıya bir kutu kuru üzüm ile çıkmak bana tuhaf bir şey gibi gelmişti.
Só fiquei curioso, porque pareceu-me um bocado estranho. Entrar numa sala, prestar provas, sair e levar uma caixa de passas.
Söylemesi ne tuhaf bir şey bu.
Que coisa estranha de se dizer.
Tuhaf bir şey oldu.
Aconteceu uma coisa muito engraçada.
Tuhaf bir şey var mıymış.
Fora do comum?
Sende tuhaf bir şey var.
Algo de estranho em si.
O boş arsada tuhaf bir şey var.
Há algo de estranho naquele quarteirão.
Kısa bir süre önce, başıma çok tuhaf bir şey geldi.
Há pouco tempo, tive uma experiência muito estranha.
Bu adamın kafasında çok tuhaf bir şey var.
- Há algo de estranho naquele homem.
Başka tuhaf bir şey de savaş filmlerinde var.
E outra coisa que é estranha, nos filmes de guerra os filmes de nazis....
Ne tür bir iyilik? Tuhaf bir şey olmasın da.
- Não é nada de estranho, não?
Tuhaf bir şey görüyor musun?
Vês alguma coisa invulgar?
- İçeride tuhaf bir şey buldun mu?
- Há alguma coisa interessante lá dentro?
Hayır. Tuhaf bir şey var.
Alguma coisa cheira mal!
Yani tuhaf bir şey denersen, seni vururum.
Significa que, se tentar algum truque, lhe dou um tiro.
Başımıza çok tuhaf bir şey geldi Callie.
Está a acontecer algo de muito estranho a todos nós.
Bir çeşit tuhaf bir şey üzerinde çalışıyorsunuz, öyle değil mi?
Está a preparar uma das suas estranhas experiências, não?
Benim bölgemde olman çok tuhaf bir şey.
Ouve, Mãe, é muito estranho ter-te no meu território.
Bir adamın seninle bazı şeyler yapabilmesi çok tuhaf bir şey.
Acho espantoso que haja um tipo que possa fazer tudo contigo.
Burada çok tuhaf bir şey oluyor.
Passa-se algo de muito estranho.
Hastahaneden çıktığım gün... çok tuhaf bir şey hissettim. Sanki tüm bu arabalar... bilmediğim bir sebepten bir araya toplanmışlardı.
No dia em que saí do hospital... tive o sentimento invulgar que todos estes carros... se reuniam por uma razão especial, que eu não entendia.
Ne zaman'dinleyin'diye başlasan arkasından tuhaf bir şey gelir.
- Quando dizes : "bem, ouçam", é sempre qualquer coisa estranha.
bundan böyle davranışlarım ne kadar tuhaf olursa olsun... Yadırgamayın beni, çünkü belkide olmadık tavırlara gireceğim... Bu anlarda asla bir şey bildiğinizi belli etmeyin.
E embora rara e extravagante minha conduta... talvez julgue oportuno afetar modos ridículos... jamais dareis a entendê-los.
Çok tuhaf bir sey var.
- Só brincava.
Şey, bilirsin kıIık değiştirip, şehre inmiş bir kral kulağa biraz tuhaf gelirdi, öyle değil mi?
Bom... A realeza a sair disfarçada. Parece um bocado estranho, não achas?
Gerçekten de tam uygun bir dükkan var. Bir çok tuhaf şey bulunuyor.
Há uma loja... coisas hippie, muito esquisitas.
Annecik, Bay Fuzzy Ayicik'ta tuhaf bir sey fark ettin mi?
Mamã... Já notaste algo estranho com o Sr.Ursinho ali?
- Her şey biraz tuhaf görünüyor açıkçası. Ama eminim bu sadece geçici bir şeydir.
Está com um aspecto mais estranho, na realidade, mas deve ser temporariamente.
Tuhafına gidecek bir şey söyleyeyim.
Redescobri a lei.
Tuhaf bir antika ya da bir şey işte.
Algum tipo de antiguidade esquisita, ou alguma coisa.
Çok tuhaf bir şey.
É a coisa mais louca.
Tuhaf bir şey var mı?
Algo fora do comum?
Tuhaf, açıklanamayan, olasılık dışı bir şey, erkek arkadaş.
Alguma coisa estranha, inexplicável, improvável... um namorado?
Bu çok tuhaf. Üstüme vazife değil ama... birisi paranın karşılığında bize bir şey vereceğinizi söylemişti.
É uma situação embaraçosa, mas disseram-me que nos daria algo em troca.
Zaten Brooklyn'de yaşamak başlı başına deliliktir. Ama o dönemde bir sürü ufak tefek tuhaf şey olmuştu. Hepsi kafamın içinde bir tür kaos yarattı.
Já é loucura suficiente viver em Brooklyn mas aconteceram tantas coisas estranhas ao mesmo tempo.... que tudo se embrulhou na minha cabeça

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]