At the movies tradutor Turco
547 parallel translation
Did you have fun at the movies?
Sinemada eğlendin mi?
Everybody thought it was going to end soon, and then we'd just watch it at the movies. - Instead...
Herkes, çabuk biteceğini ve... olup bitenleri filmlerde izleyeceğimizi düşünüyordu.
- You know we were at the movies.
- Biliyorsun ki sinemadaydık.
Nothing but a lot of fishing, trains, and for excitement, a big night at the movies.
Sadece balık avlamayı, öğretmeyi ve eğlence olarak da akşamları film izlemeye gitmeyi.
A job, some fishing, a night at the movies.
İş, balıkla ilgili şeyler, akşamları filme gitmek. - Öyle mi söyledim?
My cousin Thomas and Virginia must be at the movies, so they won't be home yet.
Kuzenim Thomas ve Virginia sinemaya gitmişlerdir. Saat birden önce dönmezler.
At the movies I kept asking my wife...
Sinemadayken karıma hep...
He claimed he was at the movies, yet he couldn't remember the names of the films he saw or who played in them.
Sinemada olduğunu iddia ediyor, ama gördüğü filmlerin isimlerini yada kimlerin oynadığını hatırlamıyor.
An important point for the prosecution was the fact that after the boy claimed he was at the movies when the killing took place, he couldn't remember the names of the movies or who starred in them.
Davacı için önemli bir nokta çocuğun cinayet sırasında sinemada olduğunu iddia ettikten sonra, oyunun ismini ve kimlerin oynadığını hatırlayamamasıydı.
Don't tell me you believe that phoney story about losing the knife and about being at the movies.
Yok bıçağı kaybetmiş yok sinemadaymış bana böyle sahte hikayelere inandığınızı söylemeyin.
"Gerardette at the movies"
"Gerardette sinemada"
- No, she's at the movies. - Great!
- Hayır, sinemada.
Fight night is Mrs. Stanton's night at the movies.
Döğüş gecesi Bayan Stanton'un sinema gecesi.
I sit in the subway sometimes, or in buses, or at the movies and I look at the people near me, and I think :
Bazen metroda, otobüste veya sinemada oturup... etrafımdaki insanlara bakarak şöyle düşünüyorum...
I say midnight because, follow me, at twelve those who are home are sleeping and those at the movies still have to come back.
12'de diyorum çünkü, o saatte herkes uykuda olur, ve ben de kızla sinemadan dönüyor olurum.
I saw Torpedoes in Alaska at the movies this afternoon.
Bu öğleden sonra sinemaya gittim.
A man grabbed my hand at the movies once.
Adamın biri bir keresinde sinemada elimi tuttu.
- At the movies.
- Sinemaya gidecektim.
Sometimes at the movies.
Ara sıra filmlerde.
- Probably at the movies.
Muhtemelen filmdeler.
We see them daily at the movies.
Haber filminin ne olduğunu biliyoruz. Sinemada film öncesinde gösterilir.
There's a false idea about current events at the movies.
Evet, ama sinemalardaki haber filmleri hakkında yanlış bir fikir hakimdir.
Ladies and gentlemen of the jury, the day after his mother's demise, he sported on the beach, began an illicit liaison with a young lady, and watched a comedy at the movies.
Jürinin saygıdeğer bay ve bayanları sanık, annesinin ölümünden sonra sahilde spor yaptı genç bir bayanla yasak ilişkiye başladı ve sinemada komedi filmi izledi.
No. lf it's light, you'll behave better than at the movies... and I'll have some peace
Hayır. Aydılık bir yerse sinemadakinden daha iyi dayranırsın ve benim için de biraz huzurlu olur.
But I don't know by whom I can sense it all around me... in restaurants, at the movies... at prize fights
Bunu ödül savaşlarında restoranlarda, sinemada hep etrafımda hissedebiliyorum.
At the movies.
Filmlerde gördüm.
- What's playing at the movies?
- Sinemada hangi filimler var?
At the movies, sir.
Sinemaya gittik, efendim.
We were at the movies, like I said.
Dediğim gibi, biz sinemadaydık.
- See you at the movies.
- Sinemada görüşürüz.
There's this guy at the movies.
Filmlerdeki şu adam var ya.
I don't know, he'd have fun at the movies.
Nereye? Bilmem, film izlemek hoşuna gider, değil mi Paulo?
At the movies, I had to bring my birth certificate, or they charged me adult prices!
Sinemaya giderken kimliğimi de götürürdüm yoksa çocuk indirimi yapmazlardı!
At the movies, this is impossible.
Sinemalar, bu imkansızdır.
We were at the movies. I'm still stunned to see you, I must say.
Seni gördüğüm için hâlâ şaşkınım doğrusu.
- You spent all morning at the movies?
- Bu saate kadar film mi seyrettiniz?
She spent the night at my place and then she went to breakfast with us, and now she's gonna go to the movies with us?
Gece bende kaldı. Kahvaltıyı bizimle yaptı şimdi de bizimle sinemaya mı gidecek?
I go way back : back to when the movies had two dimensions, and one dimension and sometimes no dimension at all
Çok eskilere dönüyorum : Filmlerin iki boyutlu, tek boyutlu hatta bazen boyutsuz olduğu günlere.
Nor do I want it to sound like one of the foolish things we laugh at in the movies
Amacım filmlerdeki gülünç cümleleri tekrarlamakta değil.
Oh. The right girl for the night at the movies.
Akşamki sinema için uygun bir kızı.
In the movies, it always happens at midnight.
Filmlerde bu hep gece yarısı olur
These are the kind of glasses you throw in the fireplace and break so when they run away, the lady can cry, like Prince Valiant movies.
Prens Vallant filmlerinde olduğu gibi bardakları şömineye atıp kırıyorsun ve giderken kadın ağlıyor.
At weekends they will take you to the parks or to the movies.
Ya da sinemaya. Sonra işçi üniversitesine gideceksin.
- At the movies.
- Sinemada.
A little white horse I saw in the movies, it belongs to Fred Thompson.
Sinemada gördüğüm küçük at. Terbiyecisi de Fred Thompson.
a revolutionary process and in the movies
... devrim niteliğinde bir süreç ve filmlerde top atışlarıyla, şeker kaplı mermilerle karşı karşıya kalırsın ama sonuçta hepsi aynı ve ölümcüldür.
- At the movies.
- Sinemaya gittiler.
He was really into movies at the time.
O aralar sinemaya takmıştı.
So anyway, and then... we decided we wanted to go into show business from the movies.
Neyse, sonra... film izleye izleye, eğlence dünyasına atılmaya karar verdik.
They show movies at the hospital every Thursday night.
Hastanede her perşembe gecesi film izletirler.
Frank's idea of a big night on the town is a chicken-fried steak at the truck stop cafe, a beer at Tulley's, and the late-night movies on TV.
Frank'in kasabadaki önemli bir gece fikri kamyoncuların kafede kızarmış tavuk eti, Tulley'de bir bira, ve TV'de geceyarısı filmleridir.
at the age of 82
at the end of the day 343
at the end 233
at the very least 397
at the same time 408
at the airport 47
at the moment 453
at the time 529
at the house 47
at the party 41
at the end of the day 343
at the end 233
at the very least 397
at the same time 408
at the airport 47
at the moment 453
at the time 529
at the house 47
at the party 41