Can you believe that tradutor Turco
4,544 parallel translation
Can you believe that?
İnanabiliyor musunuz?
- Can you believe that?
- İnanabiliyor musun?
I looked at these earrings and screamed "yes", can you believe that?
Şu küpelere bakıp "Evet" diye çığlık attım, inanabiliyor musunuz?
- All right. Can you believe that?
- İnanabiliyor musun?
Can you believe that monster?
Şu canavarın yaptığına inanabiliyor musun?
Can you believe that?
- İnanabiliyor musun?
Can you believe that?
Buna inanabiliyor musun?
I mean, can you believe that guy?
- Bu adama inanabiliyor musun?
Can you believe that bitch?
İnanabiliyor musun sürtüğe?
So you can believe me when I tell you that only you can help these people understand that something that hurts them in the short run will help them in the long run.
O yüzden sana, bu insanlara kısa vadede canlarını yakan şeyin, uzun vadede onlara yardımı dokunacağını yalnız sen anlatabilirsin dediğimde bana inan.
Oh, I can't believe you were gonna feed that to me!
Bana yedireceğine inanamazdım!
Together, Agent Fowler, I believe that you and I can make that dream a reality.
Beraber Ajan Fowler inanıyorum ki senle ben bu rüyayı gerçeğe dönüştürebiliriz.
I can't believe you did that.
Bunu yaptığına inanamıyorum.
But I'm here because I believe you can help me find something that belongs to Rumplestiltskin.
Ama buraya, Rumplestiltskin'e ait bir şeyi bulmama yardım edebileceğin için geldim.
Can't even believe you asked that after what we've been through the past seven months.
Son 7 ayda yaşadıklarımızdan sonra bana bunu sorduğuna inanamıyorum.
You believe that you can see me again.
Beni tekrar görebileceğine inanıyorsun.
All you have to do is convince someone to believe that it is possible that they can see a lost loved one again.
Tek yapman gereken birilerini kaybettikleri bir yakınlarını yeniden görmenin mümkün olduğunu düşünmesini sağlamak.
When you give up that by saying'I can believe this myth and fairy tale then it opens you up to lots of other things.
Bunu'bu efsaneye ve peri masalına inanamam'diyerek bir kenara bıraksak bile bizi başka türden sorunlarla karşı karşıya bırakıyor.
I can't believe Howard did that to you.
Howard'ın bunu sana yapmasına inanamıyorum.
I can't believe you did that to me.
Senin bana bunu yapmana inanamıyorum.
I can't believe you missed that shot.
O atışı kaçırmana inanamıyorum.
I can't believe you don't know that.
Bunu bilmediğine inanamıyorum.
No, what I need to believe is that you're gonna hand me a million dollars cash to go somewhere Christopher can't find me.
Benim inanmam gereken şey, Christopher'ın beni bulamayacağı bir yere gitmem için lâzım olacak olan bir milyon doları vermen.
You can't actually believe that any man is actually kind.
Başka adamların düzgün olduğuna inanamıyorsun.
Mm. Well, I can't believe that you passed up my grandmother's ragu for a beef stew MRE.
Büyükannemin soslu etini hazır biftek güvece tercih ettiğine inanamıyorum.
And with that in mind, if you truly want to hit The Reach where it hurts, I believe I can show you the way.
Ve aklınızda bu varken, Erişilenler'in canını gerçekten acıtacak yerine vurmak isterseniz inanıyorum ki size yolu gösterebilirim.
I have a research problem that I believe you can help with.
Senin yardım edebileceğini düşündüğüm bir araştırma sorunum var.
Because you can tell me all you want how much you don't get angry, or don't bring the job home with you, but you're lying to yourself if you believe that.
Çünkü bana istediğiniz kadar kızmadığınızı söyleyebilirsiniz. Ya da eve iş götürmüyorum diyebilirsiniz. Ama buna inanıyorsanız kendinize yalan söylüyorsunuz demektir.
The other night I was shouting so loud, so loud that - can you believe it - the neighbors began to knock.
Geçen gece bağır çağır haldeydik komşular.. kapıyı çaldılar ya düşün.
You know, I can't believe you embarrassed yourself like that back there.
Kendini böyle küçük düşürmene inanamıyorum.
I can't believe you called that social climber.
O sosyete meraklısını aradığına inanamıyorum.
You had a hell of a career, and you can believe what you want, but the subject of how Henry Mills died... that isn't gonna come up unless you bring it up.
Çok iyi bir kariyerin vardı. Neye istersen inanabilirsin. Ama Henry Mills'in nasıl öldüğü konusuna gelirsek sen anlatmadıkça kimse bir şey bilmeyecek.
I can't believe you just did that. What, Charlie?
Bunu yaptığına inanamıyorum.
If Silas can make you, of all people, believe that you're dying... What can he do to the rest of us?
Eğer Silas senin gibi birini bile öleceğine inandırabiliyorsa bizlere neler yapabilir acaba?
I can't believe I'm making cupcakes so you can go back for round two with that woman.
O kadının karşısında 2. raunda çıkman için kek yaptığıma inanamıyorum.
I can't believe that you wear this wig.
- Bu peruğu taktığına inanamıyorum.
Yeah. I can't believe that you and Dave couldn't get through to Penny.
Dave ile senin Penny'e ulaşamamanıza inanamıyorum.
I can't believe you ran off like that.
Öyle kaçtığına inanamıyorum.
If you knew, I can't believe you would let Amanda put herself, all of us, in that kind of danger.
Eğer biliyor olsaydın Amanda'nın kendisini ve bizleri böyle bir tehlikeye atmasına izin vereceğine inanamıyorum.
I feel sorry for you that you can't believe a person exists who does good for other people.
İnsanlara iyilik yapan birinin var olduğuna inanmadığın için senin adına üzülüyorum.
And you can see that there is nothing going on there, and you can believe me because I'm not that good of an actor.
Ve aramızda hiçbir şey olmadığını sen de görebilirsin, bana inanabilirsin, çünkü ben o kadar iyi bir oyuncu sayılmam.
Uh... okay, I'm sorry, but... y-you-you really believe that there are 36 people who can save the world?
Kusura bakmayın ama dünyayı kurtaracak bu 36 kişiye cidden inanıyor musunuz?
Can you believe our profiles say that we're a 97 % match?
Profillerimizin % 97 eşleştiğine inanabiliyor musun?
Alex, you can't possibly believe that.
Alex, buna inanıyor olamazsın.
I can't believe that you dragged David Clarke into the conversation one week before the election.
Seçimlere bir hafta kala David Clarke'ı konuşmaya kattığına inanamıyorum.
Max, I can't believe you did that.
Max, bunu yaptığına inanamıyorum.
I just can't believe you would support an organization that excludes you.
Seni dışlayan bir organizasyonu desteklediğine inanamıyorum.
Oh, my gosh, I can't believe you just did that. I'm so sorry.
- Bunu yaptığına inanamıyorum.
No, you can believe me when I say that I-I wasn't.
Hayır, öyle olmadığını söylediğimde bana inanabilirsiniz.
Danny, I can't believe that you would sacrifice the use of your legs to come and find me on my birthday.
Danny, doğum günümde beni bulmak için bacaklarını kullanma kabiliyetini feda edebildiğine inanamıyorum.
If you are the partner that I invited you to be, the partner that I believe that you can be, then you will stop this line of thought immediately!
Eğer olmanı istediğim ortağımsan, olabileceğine inandığım ortağımsan, bu düşünceye derhal bir son verirsin!
can you believe that shit 24
can you believe that guy 26
can you speak english 16
can you swim 39
can you hear me 3134
can you 2490
can you tell me your name 66
can you do me a favor 162
can you talk 121
can you help me 410
can you believe that guy 26
can you speak english 16
can you swim 39
can you hear me 3134
can you 2490
can you tell me your name 66
can you do me a favor 162
can you talk 121
can you help me 410
can you see 147
can you keep a secret 141
can you tell me 147
can you hear me now 64
can you walk 167
can you see me 160
can you say 98
can you fix it 117
can you believe it 657
can you feel it 118
can you keep a secret 141
can you tell me 147
can you hear me now 64
can you walk 167
can you see me 160
can you say 98
can you fix it 117
can you believe it 657
can you feel it 118