Doesn't bother me tradutor Turco
490 parallel translation
This doesn't bother me at all.
Umursamıyorum.
I'm toting some lead inside me, but it doesn't bother me any.
Vücudumda kurşun var, ama iyiyim.
Doesn't bother me.
Rahatsız etmedi.
Please go on, it doesn't bother to me.
Devam et, seni rahatsız etmem.
I've been denounced so much, it doesn't bother me anymore.
Ben o kadar çok kötülendim ki, artık umursamıyorum.
It doesn't bother me.
Beni rahatsız etmiyor.
But that doesn't bother me.
Ama bu beni rahatsız etmiyor.
- She doesn't bother me.
- Beni rahatsız etmiyor.
That doesn't bother me.
Önemli değil.
Gas doesn't bother me a bit. He's seen photos of gas cases, but it doesn't mean anything to me.
Gazla saldırıların fotoğraflarını görmüş ama bence bir anlam taşımıyor.
He doesn't bother me.
O, canımı sıkmıyor.
No, it doesn * t bother me.
Hayır rahatsız olmadım.
- It doesn't bother me much.
- Beni çok rahatsız etmiyor.
- Doesn't bother me anymore.
- Artık beni rahatsız etmiyor.
I can drink any amount at all, and it doesn't bother me a bit.
İstediğim kadar içerim ve beni hiç etkilemez.
- It doesn't bother me, really...
- Sorun değil, gerçekten.
It doesn't bother me.
Benim canımı sıkmıyor.
It doesn't bother me.
Kötü bir kedi değil.
That doesn't bother me at all.
Beni hiç rahatsız etmiyor.
This code of honour business doesn't bother me a bit.
Bu onur sözü ki... beni hiç bağlamıyor.
It doesn't bother me.
Canımı sıkmıyor.
Oh, human blood doesn't bother me.
İnsan kanı beni rahatsız etmez.
He doesn't bother me, either.
- Beni de.
It doesn't bother me either.
Benim derdim değil nasılsa.
It, er, doesn't bother me anymore.
Artık o kadar rahatsız etmiyor beni.
Doesn't bother me anymore.
Artık beni rahatsız etmiyor.
It doesn't bother me, Herr Hauptmann.
Rahatsız etmiyor Bay Hauptmann.
I want you to take a long last look at the blue sky, the green grass the trees and the river, all of which I loathe personally which is why a juicy stretch in a cozy French prison doesn't bother me at all.
Mavi gökyüzüne, yeşil çimlere, ağaçlara ve göle son kez uzun uzun bakmanı istiyorum ve ben şahsen bunlardan zaten hoşlanmadığımdan, sıcak bir Fransız hapishanesi'nde zaman geçirme düşüncesinin beni neden rahatsız etmeyeceğini anlatmaya çalışıyorum.
He doesn't bother me at all.
Beni rahatsız falan etmiyordu.
She doesn't bother me.
Beni rahatsız etmiyor.
It doesn ´ t bother me.
Anlatabilirim.
But that doesn't bother me.
Ama bu benim için sorun değil.
- It doesn't bother me.
Benim için fark etmez.
The blindness doesn't bother me as much as other people's reaction.
Körlük beni insanların tepkisi kadar rahatsız etmiyor.
If it doesn't bother me, why the hell should it bother you?
Beni hiç rahatsız etmediği halde, neden seni rahatsız ediyor?
Doesn't bother me a bit.
Beni bir parçacık bile rahatsız etmez.
But father, he doesn't bother me...
Ama bana bir zararı yok ki baba...
He doesn't bother me.
Beni rahatsız etmedi.
Little childish plotting doesn't bother me none.
Küçük bir çocuğun çevirdiği dümenleri kafaya takmıyorum.
It doesn't bother me.
Rahatsız etmiyor.
It doesn't bother me.
Hiç rahatsız etmiyor.
No, that doesn't bother me.
Hayır, bu umrumda değil.
Doesn't seem to bother me except when it gets damp.
Islanmadığı sürece sorun çıkarmayacak gibi.
It doesn't bother me!
Dert değil.
Because he doesn't expect me to bother enough, or to care.
Çünkü bu konuyla yeterince ilgilenmemi beklemiyor.
- Dirt doesn't bother me.
- Bu beni rahatsız etmez.
It really doesn't bother me.
Beni rahatsız etmez cidden.
It doesn't bother me.
Rahatsız olmam.
Doesn't bother me.
Beni rahatsız etmiyor.
Garlic doesn't bother me.
Sarımsak beni rahatsız etmiyor.
It doesn't bother me.
Benim için fark etmez.