Face me tradutor Turco
6,230 parallel translation
Are you gonna come out and face me?
Çıkıp benimle yüzleşecek misin?
Face me, hulks!
Yüzleşin benimle Hulklar.
Forcing his injured partner to face me alone.
Partnerini benimle yüzleşmesi için yalnız bırakmış.
Face me, Earthlings.
Yüzleşin benimle dünyalılar.
Let me see your face.
Yüzünü göreyim.
The captain insisted on a thorough vetting process, including this face-to-face, before he grants his approval that she assists me.
Yüzbaşı benimle çalışmasına onay vermeden önce tam bir inceleme süreci konusunda ısrar etti. Buna yüz yüze görüşmek de dahil.
You want to get that gun out of my face and come over here and give me a hug?
O silahı suratımdan çekmeyi ve buraya gelip bana sarılmayı istemiyor musun?
Why are you giving me the big eye-painting face? You knew the business wasn't working.
İşlerin yolunda gitmediğini biliyordun.
Damon and I spent the entire summer looking for Stefan, and I was trying to put on a good face because Caroline was throwing this party for me, but I was so sad.
Damon ile birlikte bütün yaz Stefan'ı aradık. Mutlu gibi görünmeye çalışıyordum çünkü Caroline bir parti düzenlemişti ama çok üzgündüm.
If I had to face someone who wanted to kill me, I'd drink, too.
Beni öldürmek isteyen biriyle yüzleşecek olsam bende içerdim.
♪ Then I look at you imagining me inside of her... ♪ And the world's all right with me ♪... Seeing her face... ♪ Just one look at you don't stop.
onun içinde olduğumu düşünerek... Yüzünü görerek... Durma.
If you didn't want to vote for me, fine, but then why lie to my face about it?
Bana oy vermek istememeni anlarım. Ama neden karşıma geçip yalan söyledin?
Are you still there? Would you like meet up for me to talk the words to your face?
Buluşmak ister misin?
- That face... so dour. - You got 10 seconds to tell me exactly what you're doing here.
- Bana burada ne aradığını söylemek için on saniyen var.
You almost hit me in the face!
- Az daha beni yüzümden vuruyordun!
( scoffs ) Cece just texted me a smiley face.
- Cece gülen yüz yolladı.
No, she just texted me the world's first good smiley face.
Hayır, bana dünyadaki ilk iyi gülen yüzü attı.
Face it Caroline, you came here to humiliate me
Kabul et, Caroline.
Call me crazy, but I really don't want to face an evil wizard.
Belki bana deli diyebilirsin ama şeytani bir büyücüyle yüzleşmeyi pek istemiyorum.
If those mean girls have something to say to me, they should say it to my face.
Bu şirret kızların söyleyecek bir şeyi varsa yüzüme söylesinler.
You're goin'down, you hear me? In my face!
Mideme ineceksiniz, duydunuz mu?
You may argue that this is a waste of energy, but to me, it's worth the comfort because, let's face it, the world is an abrasive place.
Bunun enerji israfı olduğunu iddia edebilirsin ancak bana göre sırf rahatlığı için kullanılır, şu gerçeği kabul edelim ki : Dünya insanı yıpratan bir yer.
Just hit me, go on, just hit me in the face.
Vur bana, hadi, yüzüme vur.
You ask me every time you throw my trust issues in my face.
Güven sorunlarını yüzüme vurduğun her an bunu istedin.
Now, I have no desire to go to jail and you have no desire for me to go to trial, because if I did, well, let's face it, once the story of my infiltration of your organization becomes public knowledge, it'll be the end of your careers and everyone else in this unit, including Hetty and Granger.
Şimdi, bir arzum yok hapse girmek ve arzun yok beni mahkemeye gitmek için eğer yaparsam, çünkü, evet, kabul edelim, hikayeyi bir kez benim sızma kuruluşunuzun ortak bilgi olur, sonunda olacak kariyeri ve bu ekipte herkes,
When I first met her, she hit me in the face.
İlk karşılaştığımızda bana yumruk atmıştı.
When you do finally kill me, you gotta work on your game face for the cops.
En sonunda beni öldürdüğünde, polislerle konuşurken yüzünü kontrol etmeyi öğrenmelisin.
You... you would let me live while you go face Moloch and die?
Sen... Moloch'u öldürüp kendini feda ettikten sonra, yaşamama izin mi vereceksin?
Or you can come with me to face our father and the life that was lost to us.
Yahut benimle gelip babamızla ve yitirdiğimiz yaşamla yüzleşirsin.
Well, Greg, my boy, I can't thank you enough for helping me to face my fears.
Greg, evladım, sana korkularımla yüzleşmeme yardım ettiğin için ne kadar teşekkür etsem az.
- Drum me in the face!
- Tam suratıma vur! - Tamam!
No, that means a slap in the face, just like what you did to me.
Hayır, suratına tokat yedin demek tıpkı senin bana attığın gibi.
Take me to the face-eater.
Beni yüz yiyene götür!
And he started showing off, doing wheelies and stuff, to put me in my place, but then he flipped up over the handlebars and came down hard on his face.
Caka satıyordu, ön falan kaldırıyordu, bana haddimi bildirmek için. Ama sonra gidonun üzerinden aşıp yüzüstü kapaklandı. Üzücü.
( Sighs ) I was leaving the club and some guy came up to me and told me he was from craigslist and he punched me in the face.
Bardan çıkıyordum, adamın teki yanıma geldi craigslist'ten olduğunu söyleyip yüzüme yumruk attı.
You told me to my face that I made a mistake, and that's as far from brown-nosing as one can get.
Suratıma karşı hata yaptığımı söyledin bu hiç mi hiç yağcı birinin yapmayacağı bir şeydi.
And as long as you're here with me, you're not gonna go home and face your family.
Ve benimle birlikte olduğun sürece eve dönüp, ailenle yüzleşmeyeceksin. Ancak bu şekilde atlatabilirsin.
Call me a grandpa, but I still like commenting face-to-face with folks.
Bana dede diyebilirsiniz, ama hala yüz yüze konuşma taraftarıyım.
She spun me around, and I saw her face, but it wasn't Nora.
Beni çevirdi ve suratını gördüm fakat Nora değildi.
She threw disinfectant in my face, and she strapped me to the chair.
Suratıma dezenfektan fırlattı ve beni sandalyeye bağladı.
Well, Sean told me you called him dumb right to his face.
Sean direkt olarak yüzüne salak dediğini söyledi.
You keep hitting me in the face.
Yüzüme vurup duruyorsun.
I couldn't help it. He gave me orphan face.
İzin ver de ikimize de biraz daha yumurta birası koyayım.
The kid above me dripped something on my face.
Üstümdeki çocuk bir şeyler döktü üstüme.
First time I met my father-in-law, he punched me right in the face.
Kayınbabamla ilk tanıştığımda yüzüme yumruk attı.
He punched me right in the face... with his poverty.
Yüzüme yumruk attı ama eliyle değil, fakirliğiyle.
People on both sides of me have taken elbows to the face in the name of God.
İki tarafımdaki insanlar Tanrı namına benden dirsek yerler.
Now that's equivalent to me not only trying to guess the colour of the face of the cards, but also trying to guess the colour of the back of the cards.
Bu, kartların yalnızca ön yüzünün rengini değil arka yüzünün de rengini tahmin etmeye çalışmak demek.
Hannah, sweetheart, it's time for me to face my demons.
- Hannah, tatlım şeytanlarımla yüzleşme vaktim geldi.
This little angel kept me from falling flat on my face.
Şu küçük melek beni suratımın üstüne düşmekten kurtardı.
Did you just punch me in the face, Brad?
Sadece bana yumruk mu attı yüz, Brad içinde?