He was a genius tradutor Turco

He was a genius.

O bir dahiydi.

And so you see... He was a genius.

Ve anladığın üzere, o bir dahiydi.

He was a genius in some ways.

Müthiş bir dahiydi.

See, Harding, I told you he was a genius and not a devil.

Gördünüz mü Harding, o şeytan değil, dahi demiştim.

Maybe he was a genius after all.

Belki de gerçekten bir dahiydi.

- Let's pray he was a genius.

- Dua edelim, o bir dahi idi.

He was a genius, Helen's a genius, Dennis is a genius.

O bir dahi, Helen bir dahi, Dennis bir dahi.

That's why he was a genius.

Çünkü o bir dahiydi.

You boss had some screws loose. He was a genius.

Patronunun kafasında birkaç tahta eksikmiş.

Actually, he was a genius by human standards.

Aslında, insan ölçütlerine göre bir dahiydi.

- What about him? - Thought you told me he was a genius?

- Onun bir dahi olduğunu söylemiştin sanki?

He was a genius, you know.

Bildiğiniz gibi dahiydi.

He was an egomaniac, who thought he was a genius.

Kendisini dahi sanan egomanyağın tekiydi.

I knew he was a genius even then.

O gün bugün, benim için bir dahidir.

He was a genius.

Bir dahiydi.

He'd compose, she'd sing and tell him he was a genius.

O besteleyecek, kız besteyi seslendirecek ve ona bir dahi olduğunu anlatacaktı.

Everyone thought he was a genius

Herkes dahi olduğunu düşünürdü.

He was eccentric. He was a genius.

Sanırım bana şöyle bir şeyler veriyor.

They said he was a scientific genius, but he never got a chance to prove it.

Onun bir dahi olduğu söyleniyordu ama maalesef bunu kanıtlama şansı bulamadı.

When he was going to school, he was classified as a genius, and so I followed him in school.

Okula devam ederken dahi olarak sınıflandırıldı ben de okulda onu takip ettim.

He was such a genius.

Bir dahiydi.

He was an electronic genius. He taught me to crack open a safe with scientific precision.

O günden beridir ona göz kulak olurum, onun için bir baba gibiyimdir.

Wagner... was driven from Munich because he is a genius.

Wagner Münih'ten atıldı, çünkü o bir dahiydi.

He was a man of divided, but profound, genius.

Kafası karışık olsa da, önemli bir dahiydi.

He was dull, academic, just plain lousy, but he had a genius for one thing...

Kalın kafalı, akademik, iğrenç hareketleri olan bir adamdı.

Not a genius who would enrich the world but a lonely little boy, with a domineering father, a customs officer, who was 52 when he was born.

Dünya'yı zenginleştiren bir dâhi değil. Bu yalnız, küçük bir çocuk. Babası, baskıcı biri.

I was tired of submerging my identity to a brilliant, dominating man. He's a genius.

Akıllı ve beni ezmeye çalışan bir adamın kişiliğimi yok etmeye çalışmasından bıkmıştım.O bir dahiydi.

He was a poet. A genius and a drunk.

Dâhi ve sarhoş, bir şairdi.

A military genius who only used his talents to prevent violence, he was legendary for traveling among the kingdoms of the warring states, employing ingenious strategies to talk kings out of going to war.

Yeteneklerini yalnızca şiddeti önlemek için kullanan bir askeri deha savaş halindeki krallıklar arasında seyahat eden efsanevi bir gezgin ve ustaca stratejilerle kralları savaştan vazgeçirmeye çalışan biriydi.

Was he a genius?

- Bir dahi miydi?

When he was 10, we were told that the child genius was a paranoid schizophrenic.

10 yaşındayken, dahi çocuğumuzun... paranoyak şizofren olduğunu öğrendik.

He was a scientific genius.

BiIimde bir dahiydi.

- And he was also a genius.

- Ayrıca bir dâhiymiş.

- Applesauce! If he was such a genius, why didn't he leave his will where we could find it?

O kadar zekiyse neden vasiyeti bulabileceğimiz bir yere koymadı?

The simple genius of Eckert's method was to bring Hedda a new gown for each of these social occasions and help her get dressed in the study, where he was allowed to linger for a glass of port when the party began.

Eckert'ın yönteminin dehası Hedda'ya bu sosyal etkinlikler için yeni bir elbise götürmek ve yukarıda çalışma odasında giyinmesine yardım etmekti. Bu şekilde parti başladığında orada kalıp bir kadeh Porto şarabı içmesine izin veriliyordu.

He was a deep genius.

O üstün bir yetenekti.

I understand your experience with them was unpleasant, but if you give Crell a chance, I think you'll find that he's a friendly, compassionate man, not to mention a genius who's trying to save your life.

Onlarla hoş olmayan tecrübeler yaşadığınızı anlıyorum, ama Crell'e gereken şansı verecek olursanız, onun ne kadar şefkatli ve arkadaş canlısı olduğunu göreceksiniz ki, bunun yanında hayatınızı kurtarmaya çabaladığından bahsetmiyorum bile.

They say he was once a genius gunsmith.

Bir zamanlar dahi bir silahçı olduğunu söylüyorlar.

See, this is where Steve was a genius because he persuaded Xerox into showing us all this incredible stuff their California guys had developed.

Bakın, Steve'in dehası buradaydı çünkü Xerox'u, tüm o harika şeyleri bize göstermesi için ikna etmişti hani şu Kaliforniya'lıların geliştirdiği.

Fucking Massive is a genius, so what the fuck was he talking about?

Massive bir dahi. Neden öyle söyledi ya?

He was a visionary genius.

O hayalperest bir dehaydı.

Tesla was a genius, because way before anybody knew or even understood the physics of the Earth and what we call today the ionosphere, which is a layer of ionized particles about 80 kilometers above the Earth, he conceived it, and he tried to use it to produce a variety of new concepts.

Tesla bir dâhiydi, çünkü daha kimse Dünya'nın fiziğini ve bugün iyonosfer dediğimiz şeyi bilmiyorken hatta anlayamamışken ki iyonosfer dediğimiz şey, yerin 80 kilometre yukarısında iyonlaşmış parçacıklardan oluşan bir katmandır o bunu idrak etmişti ve bunu çeşitli yeni kavramları türetmekte kullanmaya çalışmıştı.

He thought he was such a genius, everybody thought.

Kendini bir dahi zannediyordu, herkes öyle düşündü.

Arthur may not have been a genius, but he did know that the bullet that went through xena's head was meant for his.

Arthur deha olmayabilir, ama Zeyna'nın kıçına giren kurşunun aslında ona sıkıldığını biliyordu.

If my brother was such a genius, then how come he's dead?

Evet, kardeşim zeki biriyse... nasıl oldu da öldü?

When he was young, they called him a genius.

Gençken ona dâhi diye sesleniyorlarmış.

He was a painter, a muralist, a genius.

Bir ressam, duvar resimcisi ve bir dahiydi.

Loved him ; thought he was a genius

Onu severlerdi.

He was a French general who was famous for his military genius.

Askeri dehasıyla ünlü Fransız bir generaldi.

He was a technical genius.

- O teknik bir dahiydi.

there was a small moment of goddamn genius by some nameless smokehound who comes out the cut-rate one day and on his way to the corner, he slips that just-bought pint of Elderberry into a paper bag.

Adını bilmediğimiz... alkolik dahinin biri çıkıp kendi köşesine giderken yeni almış olduğu Elderberry'i tutup bir kese kağıdına koymuş.