It's always tradutor Turco
13,529 parallel translation
You make me believe that I have all the power, but we both know it's always been you.
Eğer me ı olduğuna inanıyoruz olun. Tüm güç, ama biz de biliyoruz. Her zaman seni olmuştur.
I've always said it, the man's as innocent as a newborn babe.
En başından beri dediğim gibi adam yeni doğmuş bir bebek kadar masum.
- It's always contestable.
- Her zaman tartışılabilir.
It's... just there are always a few... complainers.
Birkaç... yanızca birkaç... şikayetçi var.
- And it's always a great feeling getting your first ever 100... - in One Day International cricket for your country.
Uluslararası turnuvada ülkeniz için 100 sayı kazanmak.... her zaman iyi hissettirir
What if your curse proves untrue and the world continues as it always has?
Peki ya lanetinin yanlış olduğu anlaşılır da dünya her zamanki gibi devam ederse?
It's always been the plan if shit goes down.
Başından beri öyle.
It's always been a front.
Başından beri öyle.
It's the same as it always was, and you know it.
Değişen hiçbir şey yok, bunu sen de biliyorsun.
It's always been wild.
Azgınlık her zaman vardı.
It's always been about your ego, your obsessive need for control.
Mesele her zaman senin egon ve kontrole duydugun takintili ihtiyaç oldu.
It's always something with you, man.
Olur öyle şeyler.
It's always been personal.
Başından beri kişiseldi.
That's the way it's always been.
Her zaman böyle olmuştur.
The safe is where it's always been.
Kasa her zamanki yerinde.
It's not always easy losing someone you care about.
Önem verdiğin birini kaybetmek her zaman kolay değil.
And with that much green, there's always gonna be someone who wants to steal it.
Ve bu kadar nakdin olunca her zaman onu çalmak isteyenler olacaktır.
It's always someplace different.
Her zaman farklı bir yer olur.
It's always something.
Her zaman bir şey olur.
It's always the big cases that melt down. McMartin.
Bizi bitiren hep böyle büyük davalar.
Oh, and, Arthur... In future, it's not always right to listen to Linda.
Bir de, Arthur gelecekte her daim Linda'nın sözüne uyman yanlış olur.
But I feel like it's always animals that are coming in and push, you know...
Ama sürekli hayvanlar gelip gidiyor.
It's always been that way.
Bir kardeş olarak, daha ötesi olmadı.
Funny how it always tastes better from another fellow's plate.
Başkasının tabağından yiyince daha lezzetli gelmesi çok tuhaf.
It always plays up around the winter and the summer solstice.
Kış ve yaz gündönümlerinde hep azar.
- It's always spaghetti.
Her zaman spagettidir.
It's just the same that it's always been.
Bu tıpkı önceden olduğu gibi.
- Yeah, it's not like I'm always, uh- [strained] Naked.
- Evet, ben her zaman öyle... - Çıplak.
It's funny... my best friend, Yacob, is always saying that.
Çok komik... en yakın arkadaşım Yacob hep der ki :
It's always been Catherine I've turned to if I've needed anything, she's always looked out for me.
Ne ihtiyacım olsa Catherine'den isterim. Hep bana göz kulak olmuştur.
Always it's the Jews?
Hep Yahudilerden mi kaynaklanıyor?
It's always about the mother.
Her zaman anneyle ilgilidir.
And it's not even official yet, so don't go, like, running your mouth all over town like you always do, being a little gossip, a little hen.
Henüz resmi bile değil, o yüzden her zaman yaptığın gibi gevezelik etmeyi kes. - Çenen çok çalmasın yani.
And that's how it's always been for guys like you and me.
Ve senin benim gibi adamlar için her zaman böyle olmuştur.
- How's it that you're always so warm?
Sen nasıl daima ateşli olabiliyorsun?
Yeah, it always heats up in may.
Evet, mayısta havalar hep ısınır.
It's always the same, his name's not on a single thing.
Her zaman aynısı oluyor. Adı tek şeyde geçmiyor.
It's what you've always wanted.
Her zaman istediğin şey buydu.
It's always so depressing.
Her zaman moral bozucudur.
I thought it was crazy, but there's always been... Someone else, some... some thing, like a...
Saçma geleceğini sanıyordum ama her zaman birileri vardı sanki, bir şey vardı böyle etrafımı çevrelemiş bir kara bulut gibi tıpkı.
I-I've... I've ignored it. I've denied it, but it's always been there.
Umursamadım, inkar ettim ama hep oradaydı.
I've ignored it, I've denied it, but it's... it's always been there.
Umursamadım, inkar ettim ama hep yanımdaydı.
I've ignored it, I've denied it, but it's... it's always been there.
Umursamadım, inkar ettim ama hep yanımdaydı.
It's what I've always done.
Daima yaptığım da bu oldu.
If there's one thing I've learned lately, it's that there's always a basement.
Son zamanlarda öğrendiğim bir şey varsa, o da hep bir bodrum olduğudur.
Why must it always be wrong?
Neden hep yanlış olmalı?
Why do we always leave everything till it's too late?
Niye çok geç olmadan bir şeyi bırakamıyoruz bir türlü?
Yeah, that's the problem isn't it? There's always a perfectly reasonable explanation.
Tabii, her zaman mantıklı bir açıklaması vardır.
It's always imagined.
Her zaman kurgulanmıştır.
It's always the Muslims.
Uçak kazası olabilir diyorlar. Altından hep Müslümanlar çıkar.
It's what you always do.
- Biliyorum.
it's always there 23
it's always been you 39
it's always you 16
it's always something 28
it's always a pleasure 23
it's always been there 23
it's always me 21
it's always good to see you 18
it's always like that 28
it's always the same 117
it's always been you 39
it's always you 16
it's always something 28
it's always a pleasure 23
it's always been there 23
it's always me 21
it's always good to see you 18
it's always like that 28
it's always the same 117
it's always about you 25
it's always like this 28
it's always the same thing 20
always 2079
always and forever 43
always alone 22
always ready 22
always has been 106
always a pleasure 163
always remember 37
it's always like this 28
it's always the same thing 20
always 2079
always and forever 43
always alone 22
always ready 22
always has been 106
always a pleasure 163
always remember 37