Not the only one tradutor Turco
3,761 parallel translation
Well, see, it turns out Nikita's not the only one who's been freed- - so have I.
Bu işin sonunda özgür kalan sadece Nikita değil. Ben de özgür kaldım.
I'm not the only one who heard that, am I?
Bunu duyan tek kişi ben değilim, değil mi?
I want you to know that you're not the only one who's seen Ali.
Şuna emin olabilirsiniz. Ali'yi gören sadece siz değilsiniz.
You're not the only one who loves our son.
Oğlumuzu seven bir tek sen değilsin.
You're not the only one!
Silahı olan yalnız sen değilsin.
You're not the only one who can away with fraud.
Sahtekarlık yapabilen bir tek sen değilsin.
But you're not the only one good at infiltrating vision, 501 Major...
Lakin bilgisayar korsanlığı konusunda yetenekli olan tek sen değilsin 501'in binbaşısı.
You're not the only one who's surprised.
Şaşıran tek kişi sen değilsin.
You're not the only one who had a human life.
Eskiden insan yaşamı sürmüş olan tek kişi sen değilsin.
But I'm not the only one who can find you.
Ama seni bulabilecek tek kişi ben değilim.
I'm not the only one whose big dog's driving the bus.
Kurtlar sofrasında olan bir tek ben değilim.
She's not the only one that's hurting.
Tek yaralı o değil.
Well, you're not the only one whose love life is taking it on the chin!
- Aşk hayatı zor günler geçiren bir sen değilsin.
You are not the only one having trouble reconciling two sides of himself.
İki tarafını uzlaştırma konusunda sıkıntı yaşayan bir sen değilsin.
You're not the only one allowed to bring a friend!
Arkadaş getirmeye izni olan bir sen değilsin!
I'm not the only one who wants Emily to suffer.
Emily'nin acı çekmesini isteyen tek insan ben değilim.
You're not the only one he wants in his pack.
Sürüsünde istediği tek kişi sen değilsin.
You realize you're not the only one with a bad side, right?
Tek kötü tarafı olanın sen olmadığının farkındasın, değil mi?
You're not the only one in this house with cool powers.
Bu evde havalı güçleri olan tek kişi sen değilsin.
If you're aiming to reduce my anxiety, I'm not the only one missing my mark.
Eğer endişemi azaltmayı hedefliyorsan işaretini tek kaçıran ben değilim.
Oh, for once I'm not the only one in the room
- İlk kez odada vızıltıyla yalnız başıma değilim.
♪ But I'm not the only one
# Ama tek ben değilim #
Well, maybe I'm not the only one.
Belki de bunu yapan tek ben değilimdir.
Guess I'm not the only one in the Lance family that's done a 180.
Görünüşe göre Lance ailesinde 180 derece geri dönen tek kişi ben değilim.
Yeah, it seems she's not the only one keeping secrets.
Evet, görünen o ki bir tek sır saklayan o değilmiş.
You're not the only one concerned why Aiden's back.
Aiden'ın neden geri döndüğünü merak eden tek sen değilsin.
The Evil Queen murdered my father, put me under a sleeping curse, but I am not the only one she has made to suffer.
Kötü Kraliçe babamı öldürdü, beni uyku lanetine hapsetti ama acı çektirdiği tek kişi ben değildim.
I am not the only one that saw it.
Onu gören tek kişi ben değilim.
I'm not the only one.
Tek ben değilim.
I was not the only one that Edward Darby relied on.
Edward Darby'nin bel bağladığı tek kişi ben değildim.
Maybe I'm not the only one he brought over from the other side.
Diğer taraftan buraya getirdiği başka kişiler de olabilir.
Oh, the sister's not the only one with sticky fingers.
Yapışkan parmaklara sahip tek kişi rahibe değil.
You're not the only one with blasters.
Patlayıcıları olan bir tek sen değilsin.
Looks like I'm not the only one who's changed.
Görünüşe göre değişen bir tek ben değilmişim.
Please, Parker, she's not the only one that you've poisoned.
- Lütfen! Parker, zehirlediğin tek kişi o değil.
She's not the only one to blame, Mrs. Handan, it's my fault too.
Sadece onda kabahat yok Handan Hanım. Kabahat bende de.
You are not the only one who wants to save that baby.
Bu bebeği kurtarmak isteyen sadece sen değilsin.
He's not the only one with dreams, Burt.
Hayalleri olan tek kişi o değil, Burt.
He's not the only one.
Sadece onda yok.
You're not the only one who's been spurned by the lady tonight.
Bu gece bayan tarafından reddedilen tek kişi sen değildin.
All right, well, I'm not gonna be the only one not drinking beer, so come on.
Pekala.Ortamda bira almayan tek kişi olmak istemiyorum Ben de alayım.
She is the only one who can bring us down and she's not meant to be found.
Bizi mahvedebilecek tek kişi o ve bulunmaması gerekiyor.
We've not only met the reasonable suspicion standard but also the higher one... probable cause.
Sadece standart şüpheli aramasına dayanarak gelmedik daha geçerli bir şey var, olası cinayet sebebi.
Rail and hotel records show that, not only was Kennedy in New York City on the day of the arson at Barnum's Museum and the six hotels, he was also registered at Lovejoy's, one of the burned.
Demiryolu ve otel kayıtları, olduğunu göstermektedir Kennedy idi sadece New York'ta kundaklama gününde Barnum Müzesi'nde ve altı otel, o da tescil edildi Lovejoy evinde, yanmış biri.
Listen, I only told you about the abuse that he went through so that you could be sensitive to his issues, not so that you could push him in one direction or the other.
Ben sana sadece onun istismar edildiğini söyledim. Bu konularda dikkatli ol diye, onu yönlendir diye değil.
And not only his TP slaves, the ones like you, he has human operatives intent on killing every last one of us.
Sadece Yİ köleleri değil, yani senin gibiler. Her birimizi öldürmeye niyetli insan personeli de var.
My reputation aside, there's only one guy who's not cooperating, and he's the only one we know who has any direct contact with Parsa.
İtibarım bir tarafa, işbirliği yapmayan tek adam var ve o da Parsa ile herhangi bir iletişimi olduğunu bildiğimiz tek kişi.
Ironic... Hector was the only one of us who did not have murder in his heart.
Aramızda, yüreğinde ölüm olmayan tek kişi Hector'muş.
The hard one where you put on the white hat and admit everything up front, or the harder one, the one that could destroy not only you, but everyone you hold dear.
Zor olan, şapkayı önüne koyup, herşeyi itiraf etmek, yada daha zor olan, sadece seni değil sevdiğin herkesi bitirecek yol.
Not only had Erica bailed, but my dad's ankle was swollen, and no one could get him off the rink.
Erika kaçtı gitti, babamın bileğinin burkulması da olayın tuzu biberi oldu. Kimse de onu paten alanından çıkarmadı.
We're all going to the bar, so get changed,'cause you can't be the only one there not wearing a'stume.
Şimdi üzerini değiştir çünkü kostsüz tek kişi sen olamazsın.
not the other way around 149
not them 143
not theirs 49
not the car 19
not the same 35
not the whole time 20
not the time 34
not the same thing 25
not the first time 27
not then 69
not them 143
not theirs 49
not the car 19
not the same 35
not the whole time 20
not the time 34
not the same thing 25
not the first time 27
not then 69
not there 286
not these 16
not the cops 17
not the hair 16
not the point 42
not the face 58
not the other way round 20
not the 113
not the police 27
the only one 46
not these 16
not the cops 17
not the hair 16
not the point 42
not the face 58
not the other way round 20
not the 113
not the police 27
the only one 46
only one problem 30
only one way to find out 127
only one 202
not tonight 725
not today 1108
not too shabby 64
not tomorrow 85
not this week 36
not too bright 16
not to my knowledge 80
only one way to find out 127
only one 202
not tonight 725
not today 1108
not too shabby 64
not tomorrow 85
not this week 36
not too bright 16
not to my knowledge 80
not too bad 203
not too long ago 36
not that i know of 367
not this time 741
not too late 30
not that i'm aware of 114
not too much 153
not that much 88
not that way 143
not too hot 19
not too long ago 36
not that i know of 367
not this time 741
not too late 30
not that i'm aware of 114
not too much 153
not that much 88
not that way 143
not too hot 19
not too many 25
not that guy 21
not too fast 55
not totally 25
not too good 62
not that bad 52
not this guy 31
not that guy 21
not too fast 55
not totally 25
not too good 62
not that bad 52
not this guy 31