On your desk tradutor Turco
945 parallel translation
There's a fresh bottle on your desk.
Masana soğuk bir şişe koydum.
- I think I saw it last on your desk.
- En son masanızda görmüştüm. - Evet, evet.
- I put all the messages on your desk.
- Mesajları masanıza koydum.
I left it on your desk.
Masanıza bıraktım.
They're on your desk, lamb. Better go see.
Senin masanın üzerinde duruyorlar, kuzum.
Am I? - Having that on your desk.
- Masanızda bunu bulundurmakla!
I did. It's on your desk.
Çıkardım bile, masanın üstünde.
- On your desk.
- Masanda.
Right on your desk.
İşte masanın üzerinde.
I think if you left him to me and the boys, I'd have his confession on your desk, the first thing in the morning.
Onu bana ve çocuklara bırakırsanız itirafnamesini sabah masanızda bulursunuz.
The mail is on your desk.
Mektuplar masanızda.
- lt was on your desk this morning.
- Bu sabah senin masandaydı.
My card's on your desk, Mr. Treadwell.
Kartım masanızın üstünde, Bay Treadwell.
They're on your desk there.
Orada masanın üstünde.
Some scrap paper you used for notes lay on your desk.
Masanın üstünde, karalama yaptığın birkaç kağıt vardı.
- I put your coffee on your desk.
- Kahveni masaya bıraktım.
- On your desk, sir.
- Masanızda.
Especially when I told them what I went through on your desk.
Özelliklede ben masanın üzerinde olanları anlattığım zaman.
Your eldest son's marks are on your desk, Mr. Director.
Tüm çocukların iyi sonuçlar alması, Müdür olarak elbette beni memnun etti..
On your desk, sir.
Masanızda, efendim.
Five or six I left a list on your desk
Beş ya da altı. Masanıza bir liste bıraktım.
Stand them on your desk or next to your bed.
Masanıza koyun ya da yatağınızın başucuna.
Yeah, right on your desk!
Evet, masanın üstünde!
I put Stan's log on your desk and the Santiago stuff.
Stan'nin o günkü mesai notunu ve Santiago dosyasını masana bıraktım.
I put some vouchers on your desk to sign.
Masanıza imzalanacak bazı fişler koydum.
And you found the tape sitting on your desk when you came in the following morning?
Ve sen ertesi sabah geldiğinde teybi masanın üzerinde buldun?
What gives you the damn right to keep our cigarettes piled up on your desk... and to squeeze out a pack only when you feel like it, huh?
Kahretsin, siz hangi hakla sigaralarımızı masanızın üstüne yığıp yalnız canınız isteyince bize zar zor bir paket verebiliyorsunuz ha?
Please have the book I left on your desk analyzed and on the computer by 4 : 00.
Lütfen masanıza bıraktığım kitabı inceleyin ve 4 : 00'da bilgisayara geçin
- They're on your desk.
- Masanızda duruyor.
Your mother always had my mail laid out on that desk.
Annen onları her zaman masama koyardı.
Within 24 hours, there'd be a démarche on my desk... asking for your arrest and return to Berlin.
24 saatte, diplomasi masamda olur tutuklanıp Berlin'e götürülme istemin.
Only saw your picture on your husband's desk... and recognized you right off.
Kocanın masasında fotoğrafını gördüm ve seni hemen tanıdım.
" Will you put me on the desk in your study?
" Çalışma odanda masanın üstüne koyar mısın?
I put your personal mail on the desk.
Kişisel postalarınızı masanıza bıraktım.
Your new book is terrible, the most awful trash I've had on my desk since...
Yeni kitabın berbat. Masama gelen en beş para etmez çalışmalardan...
Put them here on my desk. - But, Your Honor...
Ama, Hakim Bey...
Yes, why don't you get 200 of your own and put it on that desk?
Evet, niçin kendi başına 200 papel kazanıp şu masanın üzerine koymuyorsun?
I'll have your head on my desk with a lamp behind the eyes.
Gözlerine lamba takıp, kafanı masamın üzerine koyarım.
I have your certificate of promotion on my desk.
Terfi kararnameniz masamda.
- On your desk.
- Masanızda.
I have just read an article right here on the editor's desk about your husband and that dancer.
Editörün masasındaki bir makaleyi okudum. Kocan ve şu dansçıyla ilgili.
Put your hands on the top of the desk.
Ellerini masanın üstüne koy.
You may leave your keys on my desk.
Anahtarlarınızı masama bırakabilirsiniz.
Your picture and your file have been on my desk for months.
Fotoğrafın ve dosyan aylardır masamın üstünde.
Just place your hands on the desk and relax.
Ellerinizi masanın üstüne koyun ve sakin olun.
Your writing things, sir. Here on the desk, sir.
Yazı malzemeleriniz, masanızın üstünde, efendim.
About a half hour ago a gardener up on that hill there found a.38 revolver and it's the same kind as the one missing from your uncle's desk.
Yarım saat önce, bahçıvanın biri, tepede.38lik tabanca bulmuş. Dayınızın masasından alınanla aynı cinsten imiş.
Sergeant, you get your ass out from behind your desk, quit calling me on the telephone and telling me what you can't do and get that equipment on the double!
Çavuş, kıçını o masadan kaldır beni telefona çağırıp ne yapmayacağını söyleme ve o malzemeyi hemen gönder!
You still think you're at the cash desk in that lurid bar in your hometown raking-off on capuccinos?
Kendini hâlâ memleketinde kapuçinolarından para aşırdığın o uçuk kafenin kasasında mı sanıyorsun?
Your turn on the PR desk.
Halkla İlişkiler nöbeti sende.
I was too embarrassed, standing next to your desk because I didn't want to admit that you just babble on and I know you babble on
Masanın yanında dikilmiş, ezik bir vaziyette seni dinlerken, sanki benden üstünmüşsün gibi, beni durmadan aşağılamana karşı, ağzımı bile açamıyordum.
on your behalf 19
on your mark 94
on your knees 587
on your bike 16
on your marks 92
on your right 71
on your birthday 23
on your left 74
on your knees now 16
on your way 112
on your mark 94
on your knees 587
on your bike 16
on your marks 92
on your right 71
on your birthday 23
on your left 74
on your knees now 16
on your way 112
on your feet 441
on your toes 27
on your own 129
on your stomach 27
on your head 43
on your side 26
on your way out 27
on your 38
on your back 34
on your face 24
on your toes 27
on your own 129
on your stomach 27
on your head 43
on your side 26
on your way out 27
on your 38
on your back 34
on your face 24