To save you tradutor Turco
9,513 parallel translation
Just like I gave myself to Randall to save you.
Tıpkı seni kurtarmak için kendimi Randall'a verdiğim gibi.
You brought me back... to save you?
Beni, seni kurtarmak için mi geri getirdin?
Maybe I'm not just back to save you.
Belki de sadece seni kurtarmak için dönmemişimdir.
I'm here to save you, Laird!
Seni kurtaracağım, Laird!
Think I was just trying to save you a trip to the pay phone?
Ankesörlü telefona kadar yürüme diye mi verdim onu sana?
You may not believe this, but I really want to save your life.
Buna inanmayabilirsin ama gerçekten hayatını kurtarmak istiyorum.
I tried to save you from a false god.
Seni bir sahte Tanrı'dan kurtarmaya çalıştım.
And your father never wanted you to know he killed her to save you.
Seni kurtarmak için onu öldürdüğünü bilmeni baban asla istemedi.
I need you to save me just as much you need me to save you.
Beni kurtarmanı istiyorum Seni kurtarmam için bana ihtiyaç duyduğun kadar.
I'm sorry I came late to save you.
Sizi kurtarmaya daha erken gelemediğim için üzgünüm.
Next time, I won't be able to save you.
Bir dahaki sefere seni kurtarmak için müsait olmayacağım.
I'm giving you the opportunity to save your Machine, which you so clearly love and loves you in return.
Sana o çok sevdiğin ve seni seven makineni kurtarabilmen için bir şans veriyorum.
Because she didn't have enough money to save you!
Çünkü seni kurtarmaya yetecek parası yoktu.
And if you had the chance, you would have tried to save the guy at the escalator.
Eğer şansın olsaydı yürüyen merdivendeki adamı da kurtarırdın.
I was the only one trying to save this. This was all my idea. You're literally running away to quit.
Bizi kurtarmak için yaptım bunları, siz de hemen pes edip kaçıyorsunuz.
Do you know, I moved the family to the country to save money, but somehow, I've been doing more entertaining here than I ever did in Moscow hunts, theatricals, dinners, musicians, endless guests coming to stay...
Biliyor musunuz, tasarruf etmek için ailemi kırsala getirdim ama nasıl oluyorsa burada Moskova'dan daha çok eğlence düzenliyorum. Avlar, temsiller, yemekler, müzisyenler kalmaya gelen misafirlerin ardı arkası kesilmiyor.
I'm gonna save you from having to brag.
Böbürlenme işinden kurtaracağım seni.
You're keeping a secret to save his life and if it keeps the lad from running off in a blind fury only to meet his maker at the end of a rope,
Hayatını kurtarmak için sır tutuyorsun. Hele ki yalnızca bir ipin ucundaki failiyle karşılaşmak için delikanlının kör bir öfkeyle kaçıp gitmesini engelliyorsa.
You did it to save my life.
Hayatımı kurtarmak için yapmışsın.
I promise you... I will do what I must to save those things you and I hold most dear.
Sana söz veriyorum ki seni ve değer verdiklerimi korumak için yapmam gerekeni yapacağım.
You're gonna have to save that Carrie gag
Hazırladığın o şeytani şaka...
And now you are saying to me that she knew she had been crossed and chose to walk away to save herself?
Ve şimdi sen gelmiş bana ona tuzak kurulduğunu anlayıp kendini kurtarmak için kaçtığını mı söylüyorsun?
You want to save a pup from drowning.
- Neden üzerime geliyorsun o vakit?
You don't know how to save us?
Bizi nasıl kurtaracağını bilmiyor musun?
Maybe it was wrong of me to interfere like that, but why don't you let me save your company?
Belki böyle müdahale etmem doğru değil ama... neden şirketini kurtarmama izin vermiyorsun?
Your friend, whom you exhausted yourself to save, will be executed unless you unlock the system now.
Eğer sistemin kilidini açmazsan kurtarmak için çırpındığın arkadaşını öldüreceğim. Hemen.
" do you want to save some money?
" Bunu uygun bir fiyata halledelim ister misin?
They think you'll hand yourself in to save him.
Onu kurtarmak için kendini ele vereceğini düşünüyorlar.
I get that. But if you pull her out before she has a chance to save her sister, she will never look at you the same way again.
Anlıyorum ama kardeşini kurtarma şansı bulamadan onu çıkartırsan bir daha sana aynı gözle bakmaz.
I helped save my niece out of a sense of duty, which does not extend to you.
Seni kapsamayan bir vazife icabı yeğenime yardım ettim.
What if, in trying to save the world from Savage, you make it vulnerable to another, more terrible despot?
Peki ya Dünya'yı, Savage'tan korumaya çalışarak onu daha kötü bir zorbanın eline düşürürsek ne olacak?
You get me to the infirmary, I save your life.
Beni revire götürürsen hayatını kurtarırım.
Please give her a chance if you want to save her the only way is to lead her to her reincarnation into human as you're a mortal you have to give up your life to do that Do you really want to?
Xuanzang, eğer onu kurtarmak istiyorsan, onun insan bedenine geçmesini sağlamalısın ama bir ölümlü olarak, bunu yaparken kendi hayatından vazgeçmen gerekiyor bunu gerçekten yapmak isitiyormusun?
I put you in the spotlight because I want to fill the seats, to save souls.
Seni ilgi odağı yaptım, çünkü ruhları kurtarmak için salonu doldurmak istedim.
You just have to save some for me and Dad.
Ayrıca Nick olayında biraz kaba davrandın.
You pay me hourly to save money.
Para vermemek için bana saat başı ücret ödüyorsun.
Come on, you got to, you know, save the girl.
Artık kızı kurtardın.
The only way you can save Damien is to tell me where this nun is.
Damien'i kurtarmanın tek yolu bana rahibenin yerini söylemen.
Only way you can save yourself now is to turn me over.
Artık kendinizi kurtarmanızın yegane yolu, beni teslim etmeniz.
But the only way you can save Damien is to tell me where this nun is.
Ancak, Damien'ı kurtarabilmenin yegane yolu bu rahibenin nerede olduğunu bana söylemen.
You came to save me.
Beni kurtarmaya geldin.
Um, you lovebirds need to save all of this for the stage.
Siz aşk kuşları bunları sahneye saklayın.
If we were to eliminate the two men in front of you now, we would potentially save 2,100 souls.
Şu anda karşında oturan beyleri şimdi etkisiz hâle getirsek 2100 kişinin kurtulmasına olanak sağlardık.
Terry, I can't save Carla unless you talk to me.
Terry, benimle konuşmazsan Carla'yı kurtaramam.
To the contrary, I'm gonna save all of you.
Tam aksine, hepinizi kurtaracağım.
Sometimes you have to throw out a few rotten apples to save the lot.
Bazen kasadaki elmaları kurtarmak için birkaç çürüğü atman gerekir.
Unless you want to save him the time.
Tabii onu uğraştırmak istemezsen sen bilirsin.
Tell the council our enemies are gathering, that your sister cannot rule, that you want to save the Shieldlands.
Konseye düşmanlarımızın toplandığını, ablanın hükmedemediğini, Shieldlans'i kurtarmak istediğini söyle.
I don't need you to save anything!
Senin bir şeyi korumana ihtiyacım yok!
And, I might add, he prevented you from going to Santa Monica to find your son, so... save your sympathy for his victims.
Ayrıca Santa Monica'ya gidip oğlunu bulmana engel oldu. Yani... İyi niyetini adamın kurbanlarına sakla.
To save the one you love, you'd sacrifice everything.
Sevdiğin kişiyi kurtarmak için her şeyi kurban edeceksin.
to save your life 21
to save the world 23
to save my city 50
to save me 22
to save him 16
to save her 24
save you 24
save your breath 161
save your money 33
save your strength 54
to save the world 23
to save my city 50
to save me 22
to save him 16
to save her 24
save you 24
save your breath 161
save your money 33
save your strength 54
save yourself 173
save your energy 28
save yourselves 55
you know 156049
you know what 23733
you see 13602
you will be 199
you got this 563
young 1055
you got it 4932
save your energy 28
save yourselves 55
you know 156049
you know what 23733
you see 13602
you will be 199
you got this 563
young 1055
you got it 4932
youtube 39
you suck 398
you can do it 1412
your 1839
you bitch 789
you okay 9168
you're cute 195
your phone 169
your honor 7894
yourself 387
you suck 398
you can do it 1412
your 1839
you bitch 789
you okay 9168
you're cute 195
your phone 169
your honor 7894
yourself 387
yours 1007
your own 34
your hat 64
you know that 5741
you tell 24
youn 21
younger 104
you're welcome 5601
you are 6060
you got a pen 63
your own 34
your hat 64
you know that 5741
you tell 24
youn 21
younger 104
you're welcome 5601
you are 6060
you got a pen 63