You tell the truth tradutor Turco
6,477 parallel translation
When you tell the truth, you use your memory.
Doğru söylediğinde hafızanı kullanırsın.
You didn't tell me the truth, did you?
Bana yalan söyledin, değil mi?
I'm just trying to tell you the truth.
Sadece sana gerçeği söylemeye çalışıyorum.
Or you can tell us the truth and we'll go on protecting you.
Gerçeği söylersen seni korumaya devam ederiz.
You need to tell us the truth now.
Bize gerçeği söylemen gerekiyor.
I can't make a decision, Baxter, until you tell me the whole truth.
Sen bana bütün gerçeği söyleyene kadar bir karar veremem Baxter.
I'm here to tell you the truth about our zoo.
- Hayvanat bahçesi gerçeğini anlatmak için buradayım.
I'm here to tell you the truth about our zoo and the wonders it has to offer.
Hayvanat bahçesiyle ilgili gerçeği ve nasıl harikalar sunduğunu anlatmak için buradayım.
I-I forgot to tell her you wanted to withdraw consent, so she just went ahead, and when I told her the truth, she covered for me.
İzin belgesini geri çektiğinizi söylemeyi unuttum. O da tedaviye devam etti. Gerçeği söylediğim zaman da beni korumaya çalıştı.
You know what, I have to tell him the truth.
Ona gerçeği söylemem lazım.
I ask you, I-I beg you to tell me the truth, and that cockamamie story is what you come up with?
Sana soruyorum, bana doğruyu söylemen için yalvarıyorum. ve tek bulduğun bu saçma sapan hikaye mi?
But you didn't tell the truth until you were off the record with the guy on the other end of the phone.
Ama telefondaki adama da kayıt dışı olana kadar gerçekleri anlatmadın.
I want to ask you something and I want you to tell me the truth, but I don't want you to tell me any more than you're asked.
Size bir şey soracağım ve bana gerçeği anlatmanızı istiyorum. Ama sorduğum şeyden daha fazlasını anlatmanızı istemiyorum.
You're not going anywhere until you tell me the truth.
Bana gerçekleri anlatana kadar buradasın.
How can I tell you the truth when I don't even know what you're talking about?
Neden bahsettiğini bile bilmiyorken sana nasıl doğruyu söyleyeyim?
As soon as you're ready to tell the truth...
Gerçekte olanı anlatırsan...
Lola, you can tell me the truth.
Lola, bana doğruyu söyleyebilirsin.
I told Alan that I thought he should tell you the truth, because I thought you deserved to know.
Sana gerçeği söylemesini Alan'a ben söyledim, çünkü bence gerçeği bilmeyi hak ediyorsun.
Now that Her Ladyship knows the truth, might you tell me?
Bana da söyleyebilir misin?
Now, I'll tell you the truth I promised.
Şimdi sana söz verdiğim gerçeği söyleyeceğim.
So, basically, I came here so you could tell me the truth- - that I'm great.
Yani kısacası, buraya bana harika olduğum gerçeğini söylersin diye geldim.
What are you gonna tell him? The truth.
- Ona ne söyleyeceksin?
What matters now is that you tell them the truth.
Şu anda önemli olan onlara doğruyu söylemen.
'Cause you always tell the truth, right, Blaire?
'Çünkü her zaman gerçeği söylersin, değil mi Blaire?
You always tell the truth.
Daima doğruyu söylersin.
Why don't you just go there and tell them the truth?
- Oraya gidip gerçeği söyle.
This is your last chance to tell me something that vaguely resembles the truth. I told you, I didn't see who hit me.
Bu, bana gerçekleri söylemek için son şansın.
Actually, I wanted five minutes alone with the prick, to tell you the truth.
Aslında, ben 5 dakika yanlız kalmak istiyordum şerefsizle, sana gerçeği söylemesi için.
Not a lot, tell you the truth.
Gerçeği söylemek gerekirse, çok fazla değil.
I want to tell you the truth about that night.
O gece hakkındaki gerçeği anlatmak istiyorum.
I guess I just thought I should tell you the truth.
Sanırım gerçeği söylemeliyim artık.
Tell me the truth. Are you in communication with one or more of the Berkowitz brothers?
Berkowitz kardeşlerden biri ya da daha fazlasıyla görüşüyor musun?
But I'm going to tell you the truth.
Ancak bugün doğruları söyleyeceğim.
Okay, look, I promise, the next time I blow you off, I will tell you the truth.
Tamam, bak söz veriyorum. Bir daha sana bunu yapmayacağım. Sana doğruyu söyleyeceğim.
At least you were finally able to tell the truth.
En azından sonunda gerçeği söyleyebildin.
I want to you look into that camera and tell them the truth.
O kameraya bakmak ve onlara gerçeği anlatmak ı istiyorum.
I suppose I must tell you the truth.
Sanırım sana gerçeği anlatmak zorundayım.
No, you tell me the truth, damn it! Who was I?
- Allah kahretsin, gerçeği söyle bana!
I'm scared if I tell you the truth, you won't love me anymore.
Sana gerçeği söylersem beni sevmeyeceğinden korkuyorum.
As you know, I repeatedly tell the girls that, when solving crimes, we must never forget the cardinal truth about murderers...
... bildiğin gibi hep kızlara söylerim tecavüzler ortaya çıkınca işin aslını asla unutmamalıyız. Cinayetleri.
~ You still didn't tell me the truth.
- Yine de bana gerçeği söylemedin. - Denedim.
Sometimes you tell just enough of the truth to spare people the hurt.
Bazen insanları incitmemek için gerçeğin yeterli bir kısmını anlatman gerekir.
Because you haven't told her the truth. Why don't you just tell her about the letter and that you're trying to find your real dad?
Neden ona mektuptan ve gerçek babanı bulmaya çalışmandan bahsetmiyorsun?
I have to tell you the truth before it's too late.
Çok geç olmadan sana gerçeği anlatmalıyım.
So I'm going to tell you the truth and you can do whatever you want with it.
Sana gerçeği anlatacağım. İstediğin her şeyi yapabilirsin.
So is Spencer and to tell you the truth, me, too.
Spencer da öyle, açıkçası ben de.
I know what you tell me, which isn't always the truth.
Bana yalan söylediğini anladım.
I am saying it because if you if you don't tell me the truth, I can't help you, and I could never stand not being able to help you.
Diyorum çünkü bana gerçeği söylemezsen,... sana yardım edemem ve sana yardım edememeye katlanamam.
Listen, Taylor, if you want to stay out of prison, now's the time to tell us the truth.
- Taylor dinle eğer hapse girmek istemiyorsan bizi doğruları anlatma vaktin geldi.
Listen, whatever you are scared of, I will protect you, but you have to tell me the truth.
Dinle, korktuğun şey her ne ise seni koruyabilirim ama önce bana gerçeği anlatman gerek.
And you're not making things better for her by saying you killed people when you didn't, so tell us the truth.
Yapmadığın hâlde birini öldürdüğünü söyleyerek ona iyilik etmiş olmuyorsun. Bize gerçeği söyle.
you tell 24
you tell me 1648
you tell me the truth 27
you tell me everything 17
you tell me now 18
you tell me that 18
you tell me where she is 17
you tell her 118
you tell him that 29
you tell him 247
you tell me 1648
you tell me the truth 27
you tell me everything 17
you tell me now 18
you tell me that 18
you tell me where she is 17
you tell her 118
you tell him that 29
you tell him 247
you tell her that 18
you tell us 95
you tell it 16
you tell' em 46
you tell them 83
tell the truth 277
the truth is out there 16
the truth will set you free 17
the truth 1031
the truth is 1715
you tell us 95
you tell it 16
you tell' em 46
you tell them 83
tell the truth 277
the truth is out there 16
the truth will set you free 17
the truth 1031
the truth is 1715
the truth hurts 29
the truth will come out 23
the truth is that 24
the truth of the matter is 23
the truth about what 27
the truth was 16
you think you're better than me 60
you too 3331
you talking to me 61
you think you know me 62
the truth will come out 23
the truth is that 24
the truth of the matter is 23
the truth about what 27
the truth was 16
you think you're better than me 60
you too 3331
you talking to me 61
you think you know me 62
you took your time 70
you took everything from me 17
you talk too much 145
you think i'm stupid 121
you think you're funny 32
you took 32
you think i'm lying 56
you take care of yourself 138
you think i'm joking 22
you think too much 36
you took everything from me 17
you talk too much 145
you think i'm stupid 121
you think you're funny 32
you took 32
you think i'm lying 56
you take care of yourself 138
you think i'm joking 22
you think too much 36