English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ T ] / The truth

The truth tradutor Turco

52,953 parallel translation
I really just need to tell you the truth.
Sana gerçeği anlatmalıyım.
You want me to love you, but I love Alison, and that's the truth.
Seni sevmemi istiyorsun ama ben Alison'ı seviyorum, gerçek bu.
The truth was right in front of me.
... gerçek gözümün önündeymiş.
Chaos ensued. We should go with something close to the truth.
Gerçeğe yakın şeyler söylemeliyiz.
He's closer to the truth than we might like.
Gerçeğe bizim olabileceğimizden daha yakın.
Humans aren't ready for the truth, Clive.
İnsanlar gerçeğe hazır değil Clive.
We can't let Cavanaugh get close to the truth.
Cavanaugh'ın gerçeğe yaklaşmasına izin veremeyiz.
It was the truth.
Doğruydu ama. Olsun.
- No, this is the truth.
- Hayır, gerçek bu.
So, that makes the truth something that you are not gonna be hearing, as far as nutrition goes, from these organizations.
Bu yüzden, beslenme bu şirketlerden geçtiği için gerçekler, sizin asla duyamayacağınız şeyler oluyor.
And that's why I think it's such, the ag-gag laws are what they are is because they are trying to silence people into not speaking out and not showing the truth.
Ve bence tarımla ilgili bu sessizlik kanunları insanları susturmak ve gerçeği göstermelerine engel olmak istedikleri için var.
I'm sorry that you had to learn the truth about bajie this way.
Gerçeği Baije'den böyle öğrendiğin için üzgünüm.
The truth is, you're never gonna leave this place until I get what I want.
Gerçek şu, istediğimi elde edene kadar bu yeri asla terk edemezsin.
It'd be a whole lot better if you told me the truth.
Eğer bana doğruyu söylersen, çok iyi gidecek.
Dude, I'm just speaking the truth.
- Sadece gerçeği söylüyorum dostum.
All I have to do is to tell the police the truth.
Tek yapmam gereken polise gerçeği anlatmak.
Because he was afraid of this, that you would think he did it, when the truth is he was just in the wrong place at the wrong time.
Çünkü bundan korkuyordu. Onun yaptığını düşünmenizden. Hâlbuki gerçek sadece yanlış zamanda yanlış yerde olmasıydı.
There's nothing in Wes'autopsy about the cracked rib, so you can put me on the stand, and I'll tell the truth.
Wes'in otopsisinde kırık kaburga ile ilgili hiçbir şey yok. Bu yüzden beni kürsüye çıkartabilirsiniz ve ben de gerçeği anlatırım.
Someone's gonna find out the truth.
Birileri gerçeği öğrenecek.
To tell the truth.
Gerçeği anlatmak için.
By telling the truth...
Gerçeği söyleyerek...
"I don't know" is the truth.
"Bilmiyorum" gerçek cevap.
Now you're what? Dying for the truth?
Şimdi de gerçek için ölüyor musun?
And then the lie has to kill the truth.
Sonra da yalanın, gerçeği öldürmesi gerekir.
I don't want to hurt your feelings... but the truth is you've never mattered all that much to me.
Kalbini kırmak istemem ama doğrusu benim için hiçbir zaman pek bir önemin olmadı zaten.
If you speak the truth, you'll have the money.
Doğru söylüyorsan, paranı alacaksın.
Nice work, but the truth is if I've done my job, he may reveal his intentions to us first.
Ama gerçek şu ki, eğer ben işimi yaptıysam bize niyetlerini ilk o gösterebilir.
He knows the truth, Barbie.
Gerçeği biliyor, Barbie.
Not until you tell us the truth... about Karma, about Heart, about all the messed-up things you people have ever done.
Karma, Heart ve yaptığınız her türlü pislikler hakkındaki gerçekleri söyleyinceye kadar olmaz.
She's telling the truth.
Doğru söylüyor.
And then you got too close to the truth.
Sonra gerçeği öğrenmeye çok yaklaştınız.
'Cause here's the truth. No matter what shit you've been through, it doesn't justify hurting other people.
Çünkü işin gerçeği başından neler geçiyorsan geçsin yaşadıkların masumlara zarar vermeni meşrulaştırmaz.
No, the truth's the truth, no matter what idiot says it.
Kim söylerse söylesin gerçek gerçektir.
The truth is...
Açıkçası...
I couldn't tell the hospital the truth.
Hastaneye gerçekleri anlatamadım.
- I'm telling the truth.
- Doğruyu söylüyorum.
Well, maybe it's worth telling her the truth. What?
- Belki de gerçeği söylemen gerekiyordur.
A good friend of mine convinced me I should tell her the truth.
Anneme doğruyu söylemem konusunda bir arkadaşım beni ikna etti.
I'm telling you the truth. I swear!
Doğruyu söylüyorum!
Once his hand touches the Soul-Sword, the truth will come out... And prove that he's never been on Valentine's side.
Ruh Kılıcı gerçeği ortaya çıkaracak ve başından beri Valentine'ın tarafında olmadığını ispat edecek.
Be thee innocent or guilty, may the truth free thy soul.
İster masum ister suçlu ol, gerçekler ruhunu özgür kılsın.
The truth is, you can't do this, Isabelle.
- İşin aslı, gelemezsin.
To do that, they must know the truth about you.
Bunu yerine getirebilmem için seninle ilgili gerçeği bilmek zorundalar.
Its primary purpose is to compel the truth, but it has a secondary purpose.
Başlıca amacı, hakikati zorla almaktır ama başka bir amacı daha bulunur.
But it's the truth, right?
- Ama bu doğru, değil mi?
It's the truth.
Gerçek bu.
He's telling the truth.
O gerçeği söylüyor.
Gather around patriots, truth-seekers and those who believe - we need to reset the tree of Liberty.
Vatanseverler, hak arayanlar ve özgürlük ağacının yenilenmesi gerektiğine inananlar, toplanın.
was telling you the truth.
A.L.I.E'nin doğruyu söylediğinden emin olana kadar.
truth is, the amount of pesticides and herbicides in the flesh of these fish are shocking, and they have estrogenic and cancer-promoting properties in them.
Bunların östrojenik ve kanser oluşturucu özellikleri de var.
But the hard truth is, now you're back, there's gonna be some tough questions about what went down that night in Afghanistan.
Ama zor gerçek şu ki geri döndün Bazı zor sorular olacak O gece Afganistan'da neler olduğunu hakkında.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]