Elbette biliyorsun tradutor Inglês
181 parallel translation
- Elbette biliyorsun.
- Yes, you do.
Elbette biliyorsun.
- Sure you do.
Elbette biliyorsun.
And exploitation.
Elbette biliyorsun, posta kutuları konusunda bilgi sızdırmak yönetmeliklere aykırı.
You know, of course, it's contrary to regulations to give out any information on post office boxes.
Elbette biliyorsun ki, evlenmeden uzun süre önce Robert'tan ayrıldım.
You know, of course, that I broke with Robert long before I was married.
Elbette biliyorsun.
Of course you do.
Elbette biliyorsun.
Sure you do.
Elbette biliyorsun.
Of course you know.
Elbette biliyorsun ki yanlış yerdeyiz.
Of course, you know we're in the wrong place.
Elbette biliyorsun!
Sure, you do!
- Elbette biliyorsun.
- Sure you do. - What would I do?
- Elbette biliyorsun.
- Of course you do.
Elbette biliyorsun.
Yes, you do!
- Elbette biliyorsun.
- Sure you do.
Elbette biliyorsun, sen bir Polonyalısın.
Of course you do. You're a Pole and a survivor.
Oh, elbette biliyorsun.
Oh, of course you do.
Elbette biliyorsun ki iyi bir asker emirleri yerine getirir.
Surely you know that a good soldier always follows orders.
- Elbette biliyorsun.
- Sure you don't.
Elbette biliyorsun, Alfie.
Sure you do, Alfie.
Elbette, yakalandığın zaman bunun ne mânaya geleceğini biliyorsun.
Of course, you know what this will mean when you get caught.
Elbette ki, seninle neden evlendiğini biliyorsun, değil mi?
Of course, you know why he's marrying you, don't you?
- Bunu sen de mi biliyorsun? - Elbette.
- So you know that one, too, huh?
Biliyorsun, elbette, bende dört onlu var.
You know, of course, I've got four tens.
Elbette neden geldiğini biliyorsun. Bende olanı istiyorsun.
BUT I DON'T KNOW WHY I CAM E.
- Yerini biliyorsun.-Elbette unutur muyum?
I know where it is by now.
Elbette hâlâ bizimle yaşıyor, biliyorsun.
Of course she's still living with us. You know that.
Biliyorsun, elbette, Yvonne...
You know, of course, Yvonne...
Ben de, "elbette", dedim, biliyorsun, "neden olmasın". Bunun üzerine onunla gitmek üzere ayağa kalktım, ayağım bahçe hortumuna takıldı, ayağımı çarptım ve çaydanlığın üzerine düşerek tepeden aşağıya yuvarlandım ; sonunda çöpe bulandım.
I said, sure, you know, why not, so I get up to go with her, trip over garden hose, bang my eye and fell over tea kettle down the hill and into the barney, come up covered wit rubbish.
Elbette beni biraz çatlak bulduklarını biliyorsun.
You know, of course, I'm supposed to be at least a little bit nuts.
Elbette, ama biliyorsun, işi bırakmam gerek.
Sure, but you know I've got to cut out.
Elbette ki bu defa, ne kadar içsem de sarhoş olmayacağımı biliyorsun. ve yine biliyorsun ki sadece içki içmediğim zamanlarda - klasik, anlaşılmaz, sersem bir şekilde sarhoş olurum.
Surely you know by this time that I can't get drunk, however much I drink... and that I'm only drunk in the conventional, incoherent staggering sense... when I haven't had a drink.
En iyisi oydu biliyorsun. Elbette.
He was the best, you know.
Elbette.Sen de biliyorsun Mac.
Sure would. And you know all about that, Mac.
Elbette, biliyorsun.
Of course you do.
Elbette ki biliyorsun.
Of course you do.
- Elbette, ne sorduğunu biliyorsun.
- Of course, you know what question.
Elbette fiyatları biliyorsun, değil mi?
And you know, of course, the price?
Elbette, biliyorsun, bu benim kendi tasarımım olan özel bir program.
Of course, you know, it's a special program that I devised myself.
Aaron, biliyorsun... Elbette orada olmak istiyorum. Diplomanı aldığını görmek isterim, ama başka çarem yok.
Aaron, you know... of course I want to be there... seeing you getting your diploma.
Pekala, biliyorsun, yukarı gitmem gerek ve kalsiyumumu kemiklerim paramparça olmasın diye aspirinimi, kalbim tıkanmasın diye Metamucil'imi, kolon kanseri olmayayım diye ve elbette, östrojenimi vücuduma hala 23 olduğumu inandırmak için alacağım.
Well, you know, I have to go upstairs and... I'm going to take my calcium... so my bones don't break into little pieces... my aspirin, so my heart doesn't clog up... my Metamucil, so I don't get colon cancer... and, of course, my estrogen... to convince my body that I'm still 23.
Elbette, bunu sana anlatmaya çalıştığımı biliyorsun.
Yeah, you know I've been meaning to ask you.
Evet, elbette biliyorsun.
Yes.
Elbette biliyorsun.
Of course you know, boy.
Biliyorsun elbette evlenecek yaşa geldiğini unutmuşum.
You do. You know everything.
Elbette yazarım biliyorsun.
Of course I will, you know that
Elbette ki bir şirket ama bundan daha da fazlası, biliyorsun.
Of course it's a business, but it's more than that, and you know it.
Elbette biliyorsun.
I DON'T KNOW. SURE YOU DO.
Yeni bir ilaç deniyorlar, ama biliyorsun, elbette.
They're trying him on a new drug, but you know that, of course.
Elbette, ama ne kadar tembel olduklarını... biliyorsun.
Sure, but you know how lazy they are.
Bunun kim olduğunu biliyorsun, elbette?
You know who this is, of course?
- Elbette ismimi biliyorsun
- How should I know what is his name.
biliyorsun 4418
biliyorsunuz ki 33
biliyorsunuz 744
biliyorsun değil mi 147
biliyorsun ki 112
biliyorsundur 23
biliyorsun ya 20
biliyorsun bunu 34
biliyorsun işte 57
elbette 13408
biliyorsunuz ki 33
biliyorsunuz 744
biliyorsun değil mi 147
biliyorsun ki 112
biliyorsundur 23
biliyorsun ya 20
biliyorsun bunu 34
biliyorsun işte 57
elbette 13408
elbet 35
elbette var 142
elbette ki 133
elbette benim 21
elbette istiyorum 43
elbette seviyorum 29
elbette yok 101
elbette iyiyim 21
elbette öylesin 20
elbette canım 17
elbette var 142
elbette ki 133
elbette benim 21
elbette istiyorum 43
elbette seviyorum 29
elbette yok 101
elbette iyiyim 21
elbette öylesin 20
elbette canım 17